İnternet ile birlikte hayatımıza giren sosyal medya olgusu bir sosyal değişim konusu olarak ders kitaplarına, makalelere, köşe yazılarına kadar girdi.
YENİ ŞEYLER SÖYLEMEK LAZIM
Takvimler 2017’nin son günlerini gösterirken yeni bir ben yaratmalıyız. İç sıkıntılarımıza meydan okuyarak yanlışlıklarımızı itiraf edip düzeltme, arınma zamanı. Tüm benliğimizle yeniden doğmak yeni şanla dirilmek zamandır. Aslında bu işin bir takvimi de yoktur. Yeter ki kendimizin farkında olalım. Affedebilmeyi, gülümseyebilmeyi kendimize şiar edinmeli. Bir bebek gibi masum doğabilmeli her güne, baharda açan çiçekler gibi umut açabilmeli yürekler. Planlar yapabilmeli hesapsız; yardıma muhtaçlar, başı okşanacak yetimler, üstü giydirilecek, damı akan evsizler, gözleri sevgiye muhtaç bakanlar kucaklanmalı. Ne çok yapacak iş var değil mi? Yeni yılda yeni hayatlara su serpme zamanıdır. Günleriniz kutlu olsun vesselam.
SOSYAL MEDYA MEZARLIĞINA GÖMÜLMEK
İnternet ile birlikte hayatımıza giren sosyal medya olgusu bir sosyal değişim konusu olarak ders kitaplarına, makalelere, köşe yazılarına kadar girdi. Önceleri askeri bir haberleşme sistemi olarak ABD Pentagon’da kullanılan internet ve bilgisayarların yaygınlaşması ile yaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Başlangıçta askeri haberleşme ve sonrasında da medya sahasında kullanılan internet ve beraberinde oluşan sosyal medya hesapları ile yeni bir döneme girilmiş oldu. Bilgisayarla, internetle bilgileniyoruz. Bunun adına bilişim diyoruz. Oysa bilinçlenmeye ne kadar da ihtiyacımız var!.. İnternet çöplüğünün yarattığı kirlilikten kurtulup da bir türlü bilinçlenemiyoruz.
Sosyal değişim
Tarihe baktığımızda medeniyet, teknoloji ilişkisi arasındaki ilişki bağlamlarının da bir temele oturtma meselesi en zor olan şeydir. Medeniyeti teknoloji üzerinden kuramsallaştırmak veya tam tersini iddia etmek insan faktörünü göz ardı etmek olur ki bizim varmak istediğimiz noktadan uzaklaşmak olur. Evet sosyal medya bize hissettirmeden bir anda elimizden medeniyet adına gelmiş bir istilacı gibi sinsice girdi mahremiyetimize. Ne oluyor demeye kalmadan elimizden gül kokulu mektuplar, posta pulları, kartpostallar alınmıştı. Artık ankesörlü telefonlar, jetonlar hatta iletişim teknolojisinin ilk basamağı olarak kabul edilen telgraf bile gramofondaki şarkı gibi çoktan yerini almıştı. Altın günleri rafa kalktı heyecanla beklenen dost sohbetleri de sosyal medya odalarına kaydı.
Ruhsal değişim
Beraberindeki bu hızlı değişim bizim hayatta bir sınav daha geçireceğimiz konusunda bizleri yanıltmadı. Zira apartmanlardaki posta kutusuna gelecek olan mektubu heyecanla bekler gibi elektronik postamıza düşecek bir mektup yok artık. Çünkü sosyal medya denen gerçeklikle birlikte heyecanımız aylarca beklenen bir habere değil anında ulaşılabilecek 140 karaktere teslim oldu. Mektup sayfalarına mıh gibi çakılan sözleri hatırlayan da kalmadı. Heyecan bitti yerine sadece haz kaldı. Heyecanın içinde saklı olan hayaller, umutlar bir anlık hazlarla çağrı sesine kurban gitti, yitti. Artık beğeni sayısı, özçekim çektirme yarışı gibi yeni bir istatistik alan açıldı. Neyi kaybettiğimizin farkına varamadan teknolojiyi ruhumuzun derinliklerini ele geçirmesine izin verdik. Şimdi nasıl çıkacağız bakalım bu işin içinden.
Sınavı kazananlar
Sınav dedik ya; şeytan her türlü renge, şekle girer de anlamak er kişinin hüneridir. Anlam ile anlamak aynı kökten gelen iki kelime burada bir ipucu var görsek ya! Hayat ne zaman anlamlıdır insan için; anlaşıldığı, anladığı zaman. Biz anlamlandırmalarımızı sosyal medya üzerinden yapacaksak vay halimize! Sanal ortamdaki sözler, görseller nasıl bir anlam verecek muhattabına ki anlayalım. Kaç, göç cevaplarla birbirine giydirilen laflarla, sahte hesaplarla hemhal olunabilir mi ki? Melekelerimizi “anlamak” üzerine kurduğumuz zaman sosyal medya duruma göre şeytanımız, duruma göre de meleğimiz olur ya işte buradan yola çıkarak duruma pozitif yaklaşayım biraz.
Sosyal medyanın geleceği
Sosyal medya hesabına sahip olmalı mıyız? Mutlaka bu soruyu kendimize soralım. Benim gibi mesleği iletişim olanların bundan kaçacak bir yanı yok ancak herkes de sosyal medya hesabına sahip olacak değil. Ya da her bir haberleşme sistemini kullanmak zorunda değiliz. Kendi sınırlarınızı koymak ve burada da ilkeli olmak bizim elimizde. Her habere her konuya iletişimci de olsa cevap verip cambazlık yapmak derdinde olamayız, olmamalıyız da.. Netice itibarı ile bir sanatkar ürünlerini sosyal medya hesabından pazarlamak istemeyebilir. Popüler bir kültürün aracında metaa olmak istemeyebilir. İyi de yapar. Eskilerin dediği gibi taş yerinde ağırdır.
Sanal çöplük
Sosyal medya gelecek 10 yıl içinde böyle giderse tam bir çöplüğe dönüşecektir. O yüzden yukarıdan bakıp olayları izlemek en iyisi. Çöplükte ne dostun değeri ne de sözün anlamı vardır. Çöplükte ancak kirlenirsiniz. Gerçek hayatta da doğru yanlış, iyi kötü, güzel çirkin birbirine girmiştir. Hele sanal dünya birbiriyle kaynaşmıştır. İstesek de istemesek de bu iletişim furyasına karışmısız. Enternasyonal olan bu olgu, sömürü mantığı üzerine kurguludur. Herkesin söylediği bilişim devrini yaşıyoruz. Bilgi ve bilgisayar ortaklığı internette şimşek hızını kazanmıştır. Buna yetişmek mümkün değildir. Fakat dayatmalara da sessiz kalacak değiliz. Yurtiçi ve yurdışı global ahlaki saldırılara karşı da yaptırım gücü kötülükleri caydırıcı yasaları da çıkartmak ve onları hayata koymak zorundayız. Milliliğimiz, milliyetçiliğimiz, maneviyatımız ve insanlığımız için bu zorunludur.
Bilinç toplumu olmak
O halde hayat bir disiplindir. İyi eğitim ve terbiye görmüş çocuklarımız playstationları da rafa kaldıracaktır. İnterneti de bilinçli kullanacaktır. Onca bilişim kirliliğin içinden pırlanta aramak zor olacaktır ama, yeni neslimiz tenekeyi altına çevirmek zorundadır. Velhasıl öldükten sonra bir sosyal medya mezarlığına gömülmek istemem. Yüzkırk karakterle yazılan hamasi sözden, paylaşılan afilli fotoğraf ve videolardan daha güzel bir miras, inanç ve ahlaktan kaynaklanan bir disiplini yeğlerim doğrusu. Sevenlerin gönlünde ölümsüz yaşamak, gerçekçi olarak vicdan sahiplerinin kalbine dokunmaktır. Bilgi, bilişim toplum olmak yerine; bilinç toplumu olmak dileğiyle!..
FOTOĞRAFIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Hakikatle Buluş!
Neye inanırız? Neye inanırsak ona kanarız. Kapalı kapılar arkasındaki anahtar deliğinden bir ışık giriyorsa içeriye bir hikmeti var demektir. Kararmış kalpleri ışıtan bir ümit demektir. İnsan kendini yeniden yenilemeli ve yeniden kendini yeni şekliyle bilmeli. Nedir senin derdin, ne yapmak isterdin? Bir ütopya kadar mefkuren var senin. Çek çıkar içinden bütün sırlarını, varacağın yer var senin. Kaf dağının arkasındaki kızıl elma senin. Ortadoğuda Maveraünnehir, Mısır'daki Kızıldeniz ve Nil senin. Uzanıver Akdeniz'den ve yakıver Cebel-i Tarık'ta gemilerini, Endülüs senin!.. Bir medeniyetti Avrupa'ya götürdüğün. Bırak Akıncılar yel gibi süratle önde gitsin!. Arkasından bütün ihtişamıyla giden ordun senin. Mehteranla, köslerle düşmanı korkuturdun. Viyana kapılarına dayandığında Balkanlar senin. Pakistandan Afganistan'a. Burma'dan Niyammar'dan uzanan eller, Mısır, Libya ve Yemen'den gelen erler Çanakkale'de birleşirler. Şehitlikse şehitlik, gazilikse gazilik!.. İyi ki kutsal bir inancımız var!.. Zindanda tutuklu olsak da bir kurtuluş ümidimiz var. Bir de içimizde yarım kalan bir aşk ve yaralarımızı iyileştiren kutsal bir hüzün var.. Ey insan oğlu, çevir kolu, aç kapalı kapıları, güneşe kavuş. Hak ve hakikatle buluş!.
POZİTİF – NEGATİF
Pozitif:
Belediyelerin yeni spor tesisleri açmalarını önemsiyoruz. Bu spor tesislerinin yoğun taleplerini de biliyorum. Ev hanımlarının özellikle pilates ile form tuttuklarını ve buna mukabil hafta sonları da çocukların katılacakları spor oyun grupları takip edilebiliyor. Özellikle Üsküdar’da benim çok sevdiğim spor dallarından biri olan hentbol karşılaşmalarının gerçekleşmesi çok eğlenceli. Daha fazla spor ve hatta kültür merkezlerinin açılmasını olumlu karşılıyoruz.
Negatif:
Devlet okullarının en büyük eksiği bir çoğunda spor salonunun bulunmamasıdır. Dönüşüme giren veya yedi, sekiz sene önce yapılan binalarda dahi spor salonu olmaması can sıkıcı. Oysa çocuk veya genç yaştaki öğrencilerin dersten çok enerjilerini harcayabilecekleri spor aktivitelerinin nitelikli bir şekilde müfredatta olması gerekiyor. Okullarda spor kulüplerinin varlığı ile birlikte spor salonları da bu işleve bir işlerlik katıyor. Bir de belediyelerin spor merkezlerinin hemen yanıbaşında olan okullar var. Spor salonu bulunmayan okulların ders saatleri içinde bu spor merkezlerden yararlanabilmeleri gerekiyor. Ancak bu konuda okul yönetiminin birkaç belediye yetkilisi ile yaptıkları görüşmelerde olumlu sonuç alamadıklarını biliyorum. Spor salonlarını lütfen okullarla birlikte paylaşalım. Bu spor merkezlerinden çocuklarımız ve gençlerimiz öğretmenleri ile birlikte, okul kulüpleri de faydalanması gerekiyor. Kamu hizmetleri planlanırken paylaşımcılık esası mutlaka dikkate alınmalıdır. Bu konunun gözardı edilmesi bize göre olumsuz bir tutumdur.
PERİSKOP
Alınteri para
Mütefekkir yazar Samiha Ayverdi; “Alın teri olmayan para makbulümüz değildir. Alamayız” demiştir. Hazreti Mevlana ise mesnevi adlı kitabında; “Biz helalini bile seçerek alırız” der. Takvimlerdeki rakamın değişeceği şu günlerde medyada gördüğümüz malum ikramiyenin önündeki kuyruklar, yakınlarım tarafından bana yapılan ‘sana da çıkabilir’ tahriklerinin hepsi boşuna biliyorum. Ama nedir bu içteki boşluğu yine havaya gidecek olan boş bir heves uğruna doldurma çabası? Geçen ay Yeşilay’ın bir sempozyumu vardı. Orada bahsi geçen ve altını çizdiğim çok önemli bir uyarıya dikkat çekmek isterim. Bilgisayar oyunlarındaki kazanma hırsı, rekabet dürtüsü beyinde salgıladığı madde kumar oynayanlardaki ile aynıymış. Bu tür oyunlar potansiyel şans oyuncusu ve kumarbaz yetiştiriyor. Biz gelecek neslimizi helalinden kazanacak ve havadan gelecek bir kuruşa bile bakmayacak şekilde yetiştirmeli ve bilinçlendirmeliyiz.