Hayat gerçekten çok garip.

Hayat gerçekten çok garip. “Yoldan çıkmış bir neslin manifestosu” yazıyordu Emrah Serbes’in “Erken Kaybedenler” kitabının arkasında. O da yoldan çıkmış bir şekilde üç kişinin cinayet zanlısı olarak şuan hapiste yatmakta. Olayın ortaya çıkacağını anlayınca kof bir şovmenliğin dibine vurarak suçunu itiraf etmesinden sonra sadece Emrah Serbes kaybetmedi, bu ülkenin (hatta bu ülkenin de değil) solu da bir cinayet zanlısını kahraman devşirmeye çalışarak kaybetti.

“Alkol yasak” dediği bir ülkede alkollü bir şekilde üç kişiyi öldürdü Emrah Serbes. Daha sonra anlaşılacaktı ki normal limitin 2,5 kat üzerinde alkollüydü. Ve kaza sonrası muayene olmayı kabul etmemişti, sırf alkollü olduğu anlaşılmasın diye. Suçunu itiraf ettiği için bu ülkenin solu tarafından “kahramanlaştırılan” Serbes, gerçekler anlaşılmasın diye köşe bucak kaçmıştı aslında çoktan. Ne var ki son iddialar arasında 112’yi aramadığı da söylenmekte.

Şimdi birtakım solcular tarafından Emrah Serbes “helal olsun, vicdanlı, mert adammış” diyerek övülüyor, yerlere göklere sığdırılamıyor. Üç kişiyi öldüren bir cinayet zanlısından kahraman devşirilmeye çalışılırken bunu yapanların vicdanla hiçbir alakası olmadığını biliyorum. Ama yine ve her zaman olduğu gibi katili savunma hallerinin açığa çıkmasından ötürü büyük zevk almaktalar. Sadece bu olayda değil. Savundukları terör örgütlerinin terör eylemlerinden sonra da yüksek sesle nasıl lanetleyemedilerse ölen masumların acılarına da ortak olmadılar. Sırf kendi düşünce dünyalarından oldukları için terör örgütlerine tek ses edemediler, masumların hakkını koruyamadılar. Şimdi de şovmen bir cinayet zanlısını “kahraman” ilan ederek hayatını kaybeden üç masumu umursamıyorlar. Böyle bir akıl tutulması, böyle bir gerçeklerden kaçma hali bu ülkenin solunun amansız hastalığı herhalde.

Ülkenin amiral gemisi kazayla ilgili olarak önce Emrah Serbes’in adını geçiriyor, daha sonra adını haberden kaldırıyor ama haber etiketlerinden kaldırmayı unutuyor. Müzmin muhaliflikleriyle tanıdığımız terör örgütlerine arka çıkan bazı siteler “Emrah Serbes’in karıştığı kaza” olarak başlık atıyorlar, “karıştığı kaza” cümlesinin sonunda üç kişinin canına kıyıldığını mevzu bahis dahi etmiyorlar. Tüm bunlara ek olarak zaten alkollü olduğu gerekçesiyle öldürdüğü üç kişinin suçunu “yok yere” üstüne almış gibi bazıları da “Emrah Serbes kazayı üstlendi” diye yazıyor. Şovmen bir cinayet zanlısından kahraman üretme çabasının en vicdansız, dünyada emsali olmayan en kötücül haline tanık oluyoruz günlerdir.

Kaza yerinde Serbes’e neden alkol testi yapılmadığını, ruhsat ismine niye bakılmadığını ve nasıl bir düşünceyle salındığı da yargının incelemesi gereken gerçekler. Ama asıl gerçek… Üç masumun ailesinin kazanın peşine düşmesinden sonra durumun ortaya çıkacağını anlayan Emrah Serbes’in bunu bir şova dönüştürerek, zaten hali hazırda bekleyen solcu gruplara “kahraman” olarak pazarlanmak için servis yapması. Ve bunu ortada hayatını kaybeden insanlar varken insanlıktan çıkarak yapmaları…

Emrah Serbes ne delikanlı ne de vicdan abidesi. Yakalanacağını anlayınca bunu şova dönüştüren, kendisinden bu durumda bile “kahraman” çıkartılmasını düşünen bir cinayet zanlısı. Soyadımın sonunda “T” yok diyordu. Şimdi ise Menemen T tipi cezaevinde yatıyor. Olması gerektiği gibi. Ne eksik ne fazla.

Adana Büyükşehir Belediyesi’nin kafası mı karışık?

Meltem Cumbul’un Semih Kaplanoğlu’na yaptığı terbiyesizliği ve hatta nefret suçu sayılabilecek hadisesini biliyorsunuz. Bu noktada Kaplanoğlu’na verilen desteği bir umut olarak görüyor ve bu ülkede bazı şeylerin değişmeye başladığını düşünmek istiyorum. Ama öyle ki hala daha siyasi takımımızın fikriyatında bazı sorunların olduğu açık.

Adana Büyükşehir Belediyesi bu olaydan sonra bir açıklama yaptı ve durumu kınadığını belirtti. Lakin açıklamanın içinde öyle bir cümle var ki insanın “vay halimize” diyesi geliyor. O da şu: “Meltem Hanım, bilerek böyle bir davranışta bulunmuş ise hem Semih Kaplanoğlu’na hem de Adana’ya saygısızlık yapmıştır.”

Meltem Cumbul yapmış olduğu hareketi bilerek, isteyerek ve kasten yaptığını daha sonradan açıkladı zaten. Hareketi savundu ve bir de bazı kesimler tarafından çok matah bir şey yapmış gibi kahramanlaştırıldı. Peki Adana Büyükşehir Belediyesi’nin bu cümlesi nedir Allah aşkına? Ne şiş yansın ne kebap yansın tavrı mı?

Alkışladım…

Cumhurbaşkanı Erdoğan İran dönüşü şapka çıkararak ayakta alkışladığım şu cümleyi söylemiş, aynen alıntılıyorum:

“Bu davaya inanmış olanlar, bu davaya gönül vermiş olanlar, gerektiğinde genel merkeze gelir istifasını teklif eder, ondan sonra da bir başka arkadaşla yola devam edilebilir. Zaten istifa eden de, partiden istifa amacıyla değil, bulunduğu makamı boşaltmak için o tür bir adım atar. Bir makama getirilirken her şey iyi güzel, ama benim metal yorgunluğu olarak dediğim durumlarda makamı boşaltılmasının istenilmesi niye yadırganıyor?”

***

Ve son not…

Hala bazı belediye başkanlarının, bazı siyasilerin, bazı il ve ilçe başkanlarının istifa etmemek uğruna direnmesine karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan kürsüden kamuoyuna tek tek isim mi vermeli?