Soçi görüşmesi öncesi, İdlip konusunda Türkiye'nin elini zayıflatabilmek için birçok siyasi ve askeri hamleler yapıldığına tanık olduk.

Soçi görüşmesi öncesi, İdlip konusunda Türkiye’nin elini zayıflatabilmek için birçok siyasi ve askeri hamleler yapıldığına tanık olduk. Sanki her biri ince düşünülmüş yol haritasının birer parçası gibi planlanmıştı. Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak ve Suriye’de muhtemel kalıcı bir çözüm öncesi Türkiye’yi yok saymak.

05 Eylül 2021 tarihli “Afganistan’dan İdlip’e Odaklanmak” başlıklı yazımda İdlip konusunun adım adım alevlendirilmeye başlandığını yazmıştım. Temmuz 2021 tarihinde, 2012 yılından beri ilk kez bir Çin Dişişleri Bakanı Suriye’yi ziyaret etmiş ve Esad ile görüşme gerçekleştirmişti. Dünyanın Afganistan’a odaklandığı sırada gerçekleşen bu ziyaret dünya kamuoyunun fazla ilgisini çekmemişti. Öncelikle Çin-Suriye ilişkilerinin, Mao dönemi ile giderek artan bir gelişim süreci içinde olduğunu dikkate almak gerekir. Aynı Rusya-Suriye ilişkilerinin derin bir geçmişi olduğu gibi. Bu ziyaret bugüne özgü bir durum değildir. Diğer taraftan, Çin, Suriye’de başlayan halk hareketinin başarıya ulaşmaması için Rusya ve İran ile birlikte 2011 yılından beri Esad Rejimi’nin yanında yer almış ve desteklemiştir. Çin, Rusya ile birlikte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Esad’a yönelik 15’den fazla kınama kararını veto ederek, rejime uluslararası bir himaye sağlamıştır. 20 defadan fazla fazla kimyasal silah kullandığı raporlarla belgelenen Esad’ın savaş ve insanlık suçuna bile bu iki ülke hiç sesleri çıkarmamıştır.

“ÇİN SURİYE’Yİ DESTELEMEKTEDİR”

Çin Dışişleri Bakanı bu ziyarette, özellikle “Çin, egemenliğini, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü koruma hususunda Suriye'yi güçlü bir şekilde desteklemektedir” ifadesini vurgulaması ABD ve Türkiye’ye karşı bir mesaj olarak algılanmıştır. Bu görüşmelerde, Suriye’nin Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Tayvan, Hongkong sorunlarında koşulsuz şekilde Çin’in yanında olduğu, Suriye’nin tek kuşak tek yol projesine katılma isteğinin kabul edildiği, Çin’in Suriye’de rejim değişikliğine kesinlikle karşı olduğu ve buna yönelik her türlü girişimin karşısında yer alacağı, Çin’in Suriye’nin teörle mücadelesini güçlü bir şekilde desteklediği, bu mücadeleye yardımcı olmak için iş birliği ve iletişimi güçlendirme konusunda kararlı olduğu özellikle vurgulanmıştır.

Rusya’nın bu ziyaretin ardından İdlip bölgesine yönelik hava saldırılarını, bu bölgeden kendi askerlerine saldırı olduğu gerekçesi ile arttırması, rejimin saldırıları kara saldırı ve ateş gücü ile destek vermesi, kısacası gerilimin kontrollü bir şekilde tırmandırılması, Rus Dışişleri yetkililerinin açıklamalarında Türkiye’nin 2019 Soçi mutabakatı ve 2020 yılında imzalanan ateşkes anlaşmasında yükümlülüklerini yerine getirmediğini sık sık vurgulamaları, İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin Bağdat’ta yaptığı konuşmada Suriye’ye çok önem verdiklerini ve desteğinde olduklarını açıklaması, Arap Birliği’nin Türkiye’yi işgalci olarak niteleyen açıklamaları, Moskova’da Putin-Esad görüşmesi, Putin’in ziyaretin ardından Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi gerektiği yönünde ki açıklaması, Suriye Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ve ABD’nin en kısa zamanda topraklarını terk etmesini, aksi halde kendilerinin çıkaracakları yönündeki beyanları, PYD/PKK terör örgütü temsilcilerinin önce Moskova ve sonrada Washington’da ağırlanmaları, Soçi öncesi Türkiye karşıtı bir cephenin adım adım nasıl oluşturulduğunu gözler önüne sermektedir.

SOÇİ GÖRÜŞMESİNİN ÖNEMİNİ BİLEN

Bu gelişmelere, Biden’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile görüşmemesini de eklemek gerekir. Soçi görüşmesinin Bölge ve Türkiye güvenliği açısından önemini çok iyi bilen ABD’nin bu görüşme öncesi sessiz kalmasını da kendisinden bağımsız politika yürüten Türkiye’yi bir nevi cezalandırma hamlesi olarak düşünmek gerekir. Biden’ın görüşme yapmamasının, Soçi öncesi Putin’in elini güçlendirdiği söylenebilir. Soçi görüşmesi hemen öncesi G-20’de Biden-Erdoğan görüşmesinin yapılacağının açıklanmasını ise Türkiye’nin tamamen Rusya kontrolüne girmesine engel olma hamlesi olarak düşünebiliriz.

Soçi görüşmesi sadece İdlip veya Suriye’den ibaret değildir. ABD’nin Afganistan sonrası Irak ve Suriye’den de çekileceğini açıklaması ile sarsılmaya başlayan Ortadoğu dengesinin tekrar nasıl tesis edileceğinin görüşmesidir Soçi. Soçi öncesinde İran’ın Şanghay İşbirliği Örgütüne tam üye yapılması, İran’ın Azerbaycan ile sınır bölgesinde bölgeye DEAŞ unsurlarının geldiği gerekçesi ile 30 yıl aradan sonra tatbikat yapması ve Irak’ın kuzeyinde kendi topraklarına yönelik saldırılar gerekçesi ile harekata başlama sinyali vermesi, yine İran’ın Musul ve Kerkük bölgelerinde Sünniler üzerinde baskı kurarak Şiiliği yayma ve hakimiyet kurma çabalarının bu döneme denk getirilmiş olmasını Türkiye’yi İran ile karşı karşıya getirme ve Türkiye’nin dikkatini bu bölgelere yönlendirerek meşgul etme hamleleri olarak görülebilir.

ÇÖZÜM ÜRETMEK ZORLAŞMAKTA

Elbette İdlip’te giderek artan kördüğümün nasıl çözülebileceği de görüşülmüştür. İdlip’te kısa zaman diliminde çözüm üretmek giderek zorlaşmaktadır. İdlip’te barış ve istikrarın sağlanmasının, Suriye’nin elini güçlendireceği kesindir. Esad’ın İdlib’i kontrolü altına alması özellikle Ekim ayında 3’üncü turu başlayacak Anayasa görüşmeleri öncesinde elini güçlendirmek amacını taşımaktadır.

Ayrıca, Esad’ın sözde seçim sonrası elde ettiği sözde başarılı sonucun verdiği motivasyon ile destekçilerine bir mesaj vermesi gerekiyordu. Bu ise Fırat’ın batısında tam kontrolü sağlamaktan geçmektedir. Tam kontrol için Rejimin elinde olmayan iki bölge mevcut. Güneyde İsrail’in kontrolündeki Golan tepeleri ve Kuzeyde İdlip. İsrail’i karşına alması bu aşamada mümkün değil rejimin. Ne Rusya ne de ABD buna izin verir. O halde tek hedef İdlip. İdlip’i kontrol altına almak. Terör yuvası haline gelen bu bölgeyi kontrol altına almak, teöristlerden temizlemek demektir. Bu ise Rusya’yı, Çin’i, İran’ı ve AB ülkelerini ziyadesi ile memnun edecektir.

Suriye genelinde Rusya ve ABD’nin anlaştığı kesin gibidir. ABD’nin Rus Hava savunma sistemlerinin kontrolündeki İdlip kuzeyine İHA’lar ile düzenlediği saldırı sonucu El Kaide’nin sözde bir liderini etkisiz hale getirdiklerini açıklamalarını iş birliğinin sahaya yansıması olarak görmek gerekir.

Suriye’nin bütünlüğü artık söz konusu değildir. 4-5 özerk veya federal bölgeden oluşan Suriye adım adım geliyor. İdlip gerginliğinin son zamanlarda artmasının nedeni Türkiye’yi baskı altında tutarak ya teröristleri temizlemek zorunda bırakmak veya Türkiye’nin bölgeyi rejim kontrolüne bırakarak sınırlarına aşama aşama geri çekilmesini sağlamaktır.

İdlip, şehir merkezinde Türkiye’nin güvenlik dışında ekonomik olarakta artan etkisi Rejimi bölgeye müdahale etme yolunda önceliklendirmektedir. Türk lirasının geçtiği, Türk iş insanlarının inşaat başta olmak üzere çeşitli alanlarda yatırımlarının artıyor olması, bölgenin bütün ticaretini Türkiye ile yapması bölgenin ileride tamamen Türkiye’nin geri dönülemez ölçüde kontrolüne girebileceği korkusunun rejim üzerinde her geçen gün baskı oluşturduğu izlenmektedir.

SINIRLARDA DUVARLAR

Türkiye açısından İdlip’te uygulayabileceğimiz hareket tarzı son derece azalmıştır. Mevcudiyetimizi sürdürmek giderek zorlaşmaktadır. Rusya’nın desteğindeki rejim güçleri ve İranlı milislerin saldırıları sonrası oluşabilecek göç hareketi artık Avrupa’yı ilgilendirmemektedir. Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarında duvar dahil olmak üzere her türlü tedbirler alınmıştır. Aynı durumu Ege Denizindeki uygulamalarda da görüyoruz. ABD’nin Dedeağaç’ta artan varlığı olası bir göç hareketinin veya Türkiye’nin daha öncesinde yaptığı gibi tekrar göçmenleri bir koz olarak kullanmasına izin vermeyecektir.

Bütün bunları dikkate aldığımızda İdlip’te kalma konusunda kararlı olmak Türkiye’nin en az 2-3 milyon daha göçmen yükü ile karşılaşması ve bunların arasına sızacak terör örgütlerinin de baskısı altına girmesine yol açabilecektir.

İdlip’te kalma konusunda kararlı olmak aynı zamanda Fırat’ın doğusundaki varlığımızında daha çok sorgulanmasına yol açabilecektir. PYD/PKK terör örgütü ABD’nin ve aynı zamanda Rusya’nın desteği ile saldırılarını yoğunlaştırabilecektir.

KÜÇÜK AFGANİSTAN

Rejimin baskısı sonucu evlerini terkederek İdlip kuzeyine gelen Suriyelilerin evlerine gitmeleri için güvenlik ve barınma imkanının sağlanması ilk koşul olarak ortaya konulmalı ve üzerinde tartışılmalıdır. Bu maksatla ciddi bir demografik tespit yapılmalıdır. İdlip’te yerleşik olanlar dışında herkesin bölgeden çıkışı sağlanmalıdır. Silah teslimi için bir süre verilmeli, süre sonunda terör örgütlerine karşı yoğun bir hava harekatı başlatılmalıdır. Muhalifler Türkiye’nin kontrolü altında ayrı bir birim olarak muhafaza edilebilir ve yapılacak anlaşmaya bağlı olarak yeni teşkil edilecek Suriye Silahlı kuvvetleri içinde yerini alabilir. İdlip konusunda Rusya ile iş birliğini sağlayabilirsek, Fırat’ın doğusunda PYD/PKK’ya karşı Rusya’nın desteğini daha kolay alabiliriz.

Aksi halde bölge hep belirtildiği üzere Küçük Afganistan olmak üzeredir.