Üstat Sezai Karakoç'un kurucusu ve Genel Başkanı olduğu Yüce Diriliş Partisi adına İstanbul'dan Bağımsız aday olan Sn. Lütfü Yılmaz ve değerli arkadaşları, geçtiğimiz gün Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'nde misafirimiz oldu.

Diriliş fikriyatına yürekten inanmış ve bu uğurda Karakoç’u hiçbir zaman yalnız bırakmayan güzel insanlarla tanışmak benim için mutluluk vericiydi.

Bağımsız aday olarak İstanbul’a dair engin fikirlerini paylaşan Yılmaz, bu süreçte en çok karşılarına çıkan sorunun oyları bölmek noktasındaki hassasiyetler olduğunu dile getirdi. Bu tepki açıkçası beni şaşırttı. Misafirlerimizle vedalaştıktan sonra Diriliş’in 2015’teki bağımsız adayı merhum Yılmaz Karabul’un kaç oy aldığına baktım. Mekânı cennet olsun, Karabul sadece 277 oy almış. Zaten Yüce Diriliş’e sayısal olarak yaklaşmak, her şeyden önce samimiyete sığmaz. Çünkü Diriliş’e oyların bölünmesi olarak yaklaşmak Diriliş’i anlamamak demektir.

AMAÇ DEĞİL ARAÇ

Yıllar önce okumaya meraklı bir gence “Seninle bir partiye gideceğiz, sohbet dinleyeceğiz” demiştim. Birlikte Haseki’deki Yüce Diriliş Merkezi’ne gitmiş, Genel Başkan sıfatıyla konuşan Sezai Karakoç’u dinlemiştik. Konuşma bitip gecenin karanlığında Çapa’ya doğru yürürken genç arkadaşımız hayretini dile getirmiş, “Parti denilince sıradan bir programa geldiğimizi düşünmüştüm, ama Türkiye’de böylesine bir yerin olması beni heyecanlandırdı” demişti. Yine “Parti binasında propaganda değil, politika değil, gündelik siyaset değil; medeniyet konuşulması, İslam dünyasının konuşulması, yüz yıllık hedeflerin konuşulması beni çok etkiledi” diye eklemişti. Gencin bir konuşmayı dinleyerek anladığı hakikati, maalesef bazı kafalar uzun yıllar anlayamadı. Üstadın fikrini parti aracılıyla yeni nesillere aktarması, akdetmesini bilenler için büyük nimettir. Oysaki partilerini kutsallaştıranlar partinin amaç değil amaca doğru yürünen yolda sadece bir araç olduğu fikrinden çoktan uzaklaşmışlar.

YÜCE DİRİLİŞ’İN ROLÜ

Yüce Diriliş sıradan bir parti değil; düne, bugüne, yarına dair özgün fikirleri olan bir münevverin öncülük ettiği, bir idealin, bir derdin, bir davanın adıdır. Tarih, o öncüyü açıklama yaptığı mesellerde, uyardığı konularda hep haklı çıkarmıştır. Aktif siyasetin içinde duranlar keşke Karakoç’tan daha fazla istifade edilselerdi. Bu çağda, bu çapta bir fikir adamının yaşaması hepimiz için Allah’ın bir nimetidir. Bu nimetin farkında olmamak acı bir kayıptır. Devletin, milletin, ümmetin yaşadığı ve yaşamakta olduğu büyük acılar, eğer Sezai Karakoç hakkıyla okunup hakkıyla dinlenilmiş olsaydı, belki de bu denli büyük yıkıma dönüşmeyeceklerdi.

Üstadın sunduğu fikirler sadece ülkemiz ya da İslam âlemi için değil, insanlık için bir kazançtır. Günübirlik politikanın sığlığından sıyrılamazsak Diriliş’ten fayda sağlayamayız. Çünkü Diriliş; yakın zamanda olacak ya da olmuş seçimler değil, bin yıl sonra İslam milletinin durumunun, duruşunun ne olacağını, nasıl olması gerektiğini konuşan, tartışan büyük fikirlerin, yüksek ideallerin merkezidir.

FİKİR ADAMINA HÜRMET

Osmanlı’yı Osmanlı yapan sırrın ne olduğunu merak edenler, devlet büyüklerinin yaşadıkları zamanda fikir ve sanat erbabına gösterdikleri olağanüstü hürmetin, bitimsiz saygının nasıl olduğuna bakabilir. Hemen hepsi çağlarındaki ilim erbabından istifade etmiş, istişarelerini sürdürmüşlerdir. Sadece Osmanlı değil, Batı da kendi dehalarının farkında olduğu için ilerleyişini sürdürmüş, dünyaya söz söyleme iddiasından vazgeçmemiştir. Hepinizin bildiği gibi Napolyon, Alman topraklarına girdiğinde yaptığı ilk iş Goethe’yi ziyaret olmuştur.

İngiltere Kraliçesi bir gün danışmanlarına, “İngiltere nedir?” diye sormuş. Her biri cilalı sözlerle cevap yetiştirmeye çalışırken hiçbiri beklenilen cevabı veremeyince Kraliçe, bütün danışmanlarına başını sallayarak, “İngiltere Shakespeare’dir.” demiş. De Gaulle’nin ise, “Sartre, Fransa'dır.” dediğini de biliyoruz. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Asıl mesele, bizim içimizden çıkan dehalara neyi söylediğimiz, hangi konumu reva gördüğümüz, meselesidir.

Maalesef bugün geldiğimiz noktada Türkiye, Sezai Karakoç’tan olması gerektiği kadar istifade edememiş, tıkanan yolları açamamış, daralan ufukları genişletememiştir.

İDEAL MERKEZİ

“Karakoç uzun yıllar niye konuşmuyor, niye susuyor, aydın olmanın sorumluğunu konuşmaktır, düşünce üretmektir?” diyenlerin, Karakoç’un Yüce Diriliş vesilesiyle konuşuyor olmasından, fikir üretmesinde istifade edeceğine, “Niye parti kurdu?” gibi dar bir bakışa sıkışıp kalması acı bir durumdur. Dünya siyaset tarihinde, tuğla tesislerinde yeryüzünün en mütevazı genel kurulunu yapan başka parti yoktur. Diriliş içinde hiçbir dünyevi karşılık beklemeden arı duru saf temiz niyetle bir araya gelmiş derdi davası olan insanların ocağıdır. Ayak oyunlarının kulislerin kumpasların olmadığı ihalecilerin bulunmadığı ideal merkezidir.

Yüce Diriliş Partisi, üstadın ifadesiyle kökünü milletimizin tarih içindeki büyük varoluşundan alan Diriliş Hareketi’nin, siyasî vaziyet alışını temsil eden kuruluşudur. Müslümanların sorunlarına dair parti aracılığıyla teşhis ve tespitler yapmakla kalmayıp aynı zamanda siyaset üstü bir tavır ve üslupla sorunlara çözümler aranmış ve dertlere çareler sunmuştur. Güneydoğu sorunu, Kıbrıs sorunu, Suriye sorunu gibi köklü sorunlardaki çözüm önerileri, milletin ve devletin faydasına olacak öneriler olmuştur. Dolayısıyla Yüce Diriliş’i sistemin herhangi bir partisi gibi görmek de, mütevazı şartlarda aday olan iki bağımsız adaya “oyları bölen aday” olarak yaklaşmak da fikrî ergenliğini atlatamamış “toy trol” tavrıdır.

GELECEĞE BAKMAK

Sezai Karakoç oyları bölmez, oyları bütünler. Peşin önyargılar ve kısır eleştiriler İslam milletine asırlardan beri kurulan oyunları bozmaya yönelik ömrünü feda eden bir mütefekkiri anlamamak demektir. Hâlâ düşünme yetisini kaybetmemişler, akletmesini ve fikretmesini bilenler için Karakoç’un seçimler dolayısıyla yayınladığı bildiriler, başta parti liderleri olmak üzere aydınların ve kamuoyunun dikkate alması gereken bildirilerdir. Sezai Karakoç 31 Mart’ta Belediye’yi yönetecek idareyi değil, gelecek yüzyıllarda devleti yönetecek, İslam Milleti’ni derleyecek, mazlum insanlığa diriliş nefesini üfleyecek kadrolara işaret etmektedir.

İyi okunması doğru anlaşılması üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken üstadın son bildirisi şöyle bitiyor:

“Bu çağrımız anlaşılırsa hepimize ne mutlu, anlaşılmazsa hepimize mutsuzluk.”

Biz de aynı hassasiyetle yazımızı şöyle bağlayalım:

Sezai Karakoç anlaşılırsa hepimize ne mutlu, anlaşılmazsa hepimize mutsuzluk…