Zaman zaman yazılarımızda bu muhteşem şehir, sadece bizim değil tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu güzel İstanbul'umuzu konu alan yazılar yazıyoruz.

Öylesine büyük; gerek doğal zenginlikleri, gerekse dillere destan, tarihin derinliklerinden günümüze emanet edilen zengin tarih hazinelerini yansıtan, İstanbul’u her gün yazsanız bitiremeyeeğiniz bir metropol.

Yazacak o kadar çok konusu var ki. Hakkında bitmez, tükenmez, herbiri birbirinden güzel ve gizemli öykülere konu olabilecek bir şehir.

Yıllardır kesin çözüme kavuşturulamayan karma karışık trafik sorunuyla, hala devam eden göç sorunu ve hızla artan yeni yerleşim bölgelerinin artan nüfusu nedeniyle iyice zorlaşan toplu taşıma hizmetleri, günü kurtarmak için üretilen çözümlerin yetmezliğinin yansıttığı İstanbul fotoğrafı ve giderek betonlaşmasıyla, günden güne yok olan o güzelim yeşil alanlarıyla, gözü hep yaşlı olan, kaderine ağlayan Istanbul!

Bu çözümsüzlüğe çare için birçok şey yapılıyor ama, nedendir ki, bu konuda kesin çözümlere doğru hızlı yol alınamıyor. İyice karmaşık hale gelen trafik sorunu için; Boğaz’a üç köprü, Avrupa Yakasındaki Beylikdüzü’nden Anadolu Yakası Söğütlüçeşme’ye 24 saat yolcu taşıyan metrobüsü, raylı sistemlerden tramvayı, metrosu, iki yakayı birbirine bağlayan, şimdi halkalı ile Gebze bağlantısı tamamlanan ve hizmete açılacak Marmaray’ı ile, Boğazın altından iki yakayı birbirine bağlayarak oto geçişinde oldukça kolaylık sağlayan Avrasya Tüneli ile, E5, TEM ve üçüncü Boğaz Köprüsü’nden geçen transit oto yollarıyla kalıcı çözümler üretilen, şehir içi trafiği için kavşaklar alt ve üst geçitler ana yollarla bağlanan yan yollarıyla birçok yatırım yapılmasına rağmen hala sorun yaşanan bir kent Istanbul.

Yıllardır konuşulan, Türkiye’yi özellikle de dünya şehri İstanbul’u ziyaret edecek turistler için en önemli sorundur, şehir trafiği ve onu zorlaştıran toplu taşıma hizmetleri.

İstanbul’un özellikle son yıllarda giderek dayanılmaz hale gelen ve ziyaret edenlerin gözlemleyip şikayet ettikleri bir başka çok önemli bir derdi daha vardır bu güzelim İstanbul’un. Zamanla yoğunlaşan betonlaşması, bu betonlaşmanın neden olduğu yeşil alanların hızla azalması ve betonlaşmanın artık dikine inşaat konseptine teslim olmasıdır.

İstanbul artık, AVM’leri ve özellikle de çok katlı plazalarının yoğunlaştığı bir şehre dönüşmektedir. İstanbul’un bağrına birer hançer gibi saplanıp göğe goğru yükselen bu çok katlı plazalar artık şehrin her bölgesindedirler. Bu çok katlı binalar, kültür varlıklarının gölgede kalması açısından, dünyanın en önemli metropllerinden olan İstanbul için önemli bir sorundur.

İstanbul, yeşil alanlarını kaybettiği, giderek betonlaştığı ve en önemlisi; dünyanın en önemli kültür varlıklarına ev sahipliği yapma özelliğini kaybettiği için gözü yaşlıdır. Geçmişine ağlamaktadır.

Ne yazıktır ki; öve öve bitiremediğimiz İstanbul’u merak edip gelen yabancı dostlarımızın bizden çok dertlendiği, şikayet ettiği ve üzüldüğü bir konudur bu.

İstanbul Türkiye’nin paha biçilemeyecek değeri olan bir incisidir. Bunu biz biliyoruz da; ülkemize turist olarak gelenlerin söylemesi ve nedenini sormaları asıl düşündürücü olandır.

Bunlar hep dile getirilenlerdir. Devletimizi yönetenler de bunun farkındalar ve en üst yönetim olarak Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da “İstanbul’a ihanet ettik” söylemiyle bunu dile getirmiştir.

İstanbul’da çok eskiden beri yaşayanlar, şehrin her bölgesini köşe bucak iyi bilenler, bugünkü İstanbul fotoğrafına yansıyan gözyaşlarına hüzün dolu gözlerle bakmaktadırlar ve gördüklerine üzülmektedirler.

Ben de 1960’lı yılların başından beri bu muhteşem şehrin tüm güzelliklerini, semt, semt dolaştım. O eski İstanbul’un görmediğim yeri yoktur. İstanbul unutulmaz “Bir Aşk Hikayesi”dir.

O İstanbul’da ve bugünkü İstanbul’da gördüklerim yaşadıklarım. O “Aşk Hikayesi” ile ilgili yazacaklarımı da yarın buraya taşıyacağım.