New York Seyir Defteri'nin 2000'lerin başında New York'ta evirip çevirip okuyordum. New York'u en iyi anlattığını ifade eden kitap değildi. Eşsiz benzersiz tecrübeler de sunmuyordu.
Sadece arkadaşlık ediyordu bu defter isimli kitap. Hatta New York metrosunda Alan (Alan Jacobs) ismindeki avukat arkadaşımla tanışmama vesile olmuştu. Kitap iki yabancı arasındaki en kısa mesafedir. Yıllar geçti ve kitap bir tarafta duruyor. Kıymetli Leyla İpekçi’nin Leyla’nın Defteri kitabı üzerine yapılmış röportajlarda benzer bir aşinalığı yakaladım. İpekçi, kitap olarak yazdığımız şeylerin aslında defterler olduğunu söylüyor. Çok haklı. Her kitap aslında bir defterdir ve her kitap da mektup. Rahmetli Akif Emre’nin kitabı Çizgisiz Defter’i de bu bağlamda ele alabiliriz. Ciddi ama samimi, yakın ama takip mesafesini koruyan. Gazeteciliğin de yazarlığın da olmazsa olmaz özelliklerinden.
İster sosyal medya veya diğer mecralar isterse klasik mecralar, defterleri dolduruyoruz. Öldüğümüzde hayatımız boyunca yapıp ettiklerimiz için tutulmuş bir hesap defteri bizi karşılayacak mesela. Hesabımız onunla sorulacak, itikadımız budur.
Lafı Saraybosna’ya getirmek istiyorum. Dönüp dolaşıp gittiğim bir yer Saraybosna. Defterin sayfalarını yazar gibi sokaklarını dolaştığım bir şehir. Her sayfasına notlar düştüğüm bir defter. Son gidişimde şehrin de artık beni tanıdığına kanaat getirdim. Evet, belki her köşesini bilmiyorum, belki en iyi restoranlarını veya meczuplarını tanımıyorum ama kimsenin tam olarak bildiğini düşünmüyorum bu şehrin. Bu nedenle kitabı değil defteri yazılmalı diye düştü aklıma. Deftere yazma imkânımız var, kendimizden sayfalar ekleme imtiyazımız. Sonra, istediğimize gösterip istediğimizden esirgeyebiliriz.
Kocaman bir defter açtım ve içine bütün Saraybosna’mı dökmeye karar verdim. Tüm karşılaşmaları, can sıkıntılarını, umutları, eşsiz ama sıradan insanlık hallerini. Bunlardan bir kısmını daha önce YeniBirlik’te kaleme almıştım, devam da ediyor. Şimdi niyetim Saraybosna Defteri’nin iki kapak arasına taşımak. Biriktirdiğim tüm Saraybosnaları paylaşmak, çektiğim fotoğrafları ve videoları da. Baktığım fotoğrafları, ilham veren hikayeleri.
Sizin de defterleriniz olmalı. Tıpkı yemek tariflerini not aldığınız, iş toplantılarını kaydettiğiniz gibi, geri gelmeyecek günlere notlarınızı düşmelisiniz. Defterlerimiz olmalı, her gün yeni sayfalarını dolduracağımız, yanlışlarımızı çizip üzerine doğrularını yazabileceğimiz defterlerimiz. Defterlerimiz olduğu sürece oraya yazmaya değecek şeylerin ancak güzellikler iyilikler olduğunu daha iyi anlayacağız. Zannın, kinin, husumetin değil de, hüsnüniyetin, sevginin ve kardeşliğin yazmaya değeceğini daha iyi anlayacağız o zaman. Aktaracağımız şeyler aynı zamanda hayatımızı temize çekmemiz için de bir fırsat olacak. Hepimizin defterlere ihtiyacı var ve ben defterlerimden bir yenisini Saraybosna için açmaya hazırlanıyorum. Yazdıklarımı temize çekmek ve yazmak isteyip fırsat bulamadıklarım için gerekli gayreti teksif etmek için.
Sizin Saraybosna defterinizin sayfaları varsa onları dinlemeye hazırım. Hiç Saraybosna’ya gitmemiş bile olabilirsiniz. Bir defter açınca bir dünya açılır ve içine hepimiz sığarız.