Sıdk, sıddık, sadık ve sadakat kelimeleri aynı kökün türevleridir.
"Sıdk ile terk edelim her emeli her hevesi,
Kıralım hâil ise azmimize ten kafesi;
İnledikçe eleminden vatanın her nefesi,
Gelin imdada diyor, bak budur Allah sesi!" Namık Kemal
Sıdk, sıddık, sadık ve sadakat kelimeleri aynı kökün türevleridir. Lügatlerdeki tanımlarına bakıldığında, üç aşağı beş yukarı birbirine yakın tanımların verildiği görülecektir. Biz genel bir ifadeyle konuyu açmış olalım. Sadık, doğru sözlü, asla yalan söylemeyen, dostluk, gönülden bağlılık, sebat, fedakarlık, minnet ve şükran duyma, ahdinden dönmeme, bağlanma, teslimiyet gibi anlamlar verebiliriz.
Kuran ifadesiyle; her şeyde doğru-dosdoğru olma anlamından yola çıkıyoruz. Burada "Sıdk" kelimesinin Peygamberimizin sıfatlarından olduğunu da unutmayalım. Nisa 87. ayette; "Allah cc. -ki, kendisinden başka tanrı yoktur- elbette kıyamet günü hepinizi huzura toplayacaktır. Bunda hiçbir kuşku yoktur. Sözce Allah'tan daha doğru kim vardır!" diye ifade ediliyor. Aynı zamanda Kerim kitabımızda resuller için sıddık ifadesi kullanılıyor. Tevbe 119. ayette ise; "Ey iman edenler, Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olunuz" deniliyor.
Kelimeler insanı ele veriyor. Kelimelerle meramımızı anlatabiliyoruz. Ve kelimelerle gönüller yapıp gönüller incitiyoruz. Dilin kemiği yok lakin kemiği un ufak ediyor. Müminlerin vasıflarından bahsedilirken onlar dosdoğru sözlüdürler, asla yalan söylemezler, ahitlerinde-sözlerinde dururlar, adaletle hükmederler, namazı dosdoğru kılarlar, Allah'a asla şirk koşmazlar, namuslarını-ırzlarını korurlar, anne ve babalarına "öf" bile demezler, cahillerle tartışmazlar, asla zanda bulunmazlar, emanete ihanet etmezler, söz verdiklerinde sözlerinde dururlar, kafirlere karşı sert, birbirlerine merhametli davranırlar, insanların kusurlarını affederler, yalnızca Allah'a dayanıp ona güvenir ve ondan yardım beklerler gibi sayfalar dolusu özellikler sıralanabilir. Bu sıraladığımız her bir kural bir ayete tekabül ediyor. Bu nedenledir ki, toplumda parmakla gösterilecek, yolu takip edilecek, sırrının sahibi olacak, huyuna, suyuna, karakterine, ahlakına güvenilecek insan, müminler topluluğudur. Mümin kişi, örnek olduğu kadar önderdir de. İnandıklarımızın günlük eylemlerimizde tezahür edişiyle iz bırakır arkasından gidilir. Sözünün üstüne söz söylenmez, güven verir, insanların ortak olarak gönlünü kazanmakla kalmaz bir müşkülü olduğunda toplumun gidip akıl danıştığı kişi olur. Sözüyle, eylemleriyle çelişmez ve çatışmaz sadık kişi, sadakat ehli, sır sahibi olan er kişi. Sözü doğru olanın özü de doğrudur. Söz sahibini belirler. Karakterini ortaya koyar. En sıkışık zamanda, zor şartlarda bile sözün en doğrusunu-hakikatini söyler. Yalandan aslandan kaçar gibi kaçar sadık kişi, sadakat ehli.
Hazreti Ömer ra. şöyle dediği ifade ediliyor; "Üç husus olmasaydı dünyada yaşamak istemezdim. 1. Allah cc. yolunda cins atlar-binitler sırtında savaşmak, 2. Gece ibadetinin zorluğuna-meşakkatine katlanmak, 3. Hurmanın temizini seçer gibi sözün temizini seçenlerle beraber olmak." Bu vasıflar Peygamberi örnek almış şahsiyetlerin vasıflarıdır. Gökteki yıldızları seyrederken aldığımız mutluluk gibi yeryüzünün yıldızlarından olabilmek için sadakat sahibi olmak icap eder. "Her kul ölmeden önceki hali üzere diriltilir" buyuruyor Peygamber as. Yani nasıl yaşarsanız öyle uyanırsınız.
Hazreti Ali ra. diyor ki; "Öyle bir zaman gelecek ki afiyetin onda dokuzu insanlardan kaçınmakla, kalan biri ise susmakla olacak." Sıdkın, sadık ve sadakat sahibi olmanın bedeli bu kadar ağır. Anlaşılan odur ki bir başka sırrı bizlere hatırlatıyor. O da şudur; "Sır senin esirindir. Sırrı söyleyince sen sırrın esiri olursun." Hassasiyetlerin kaybolduğu bir dönemde sırrın sahibi olmak önemlidir. Aslolan sır içinde sırlanarak ruhu olgunlaştırmanın yolunu bulmalı insan. Tam da burada Nisa 79. ayet devreye giriyor; "Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter."
İnsan her şeyi yaşarken öğreniyor. Kimlerin çıkarları için yanınıza gelip gittiğini az çok bilir, idrak edersiniz. İşleri bitinceye değin sadık gözükürler, işleri bittiğinde, çıkarları kalmadığında ortadan tamamen kaybolup giderler. Merhum Mehmet Akif'in bir beyti var çok hoşuma gider; "Bana Vahdet gibi bir yar-ı musaid lazım/Artık ey yolcu bırak, ben yalnız ağlayayım". Merhum Tuncel Kurtiz'in "Sadakat" şiiri de okunmaya değer. Kısa bir bölümüyle sözü bitirelim;
"Ne menem şeydir bu sadakat..
Sadakat sır saklamak mıdır;
Sessiz kalmak mıdır;
Kıyametin kopacağını bile bile..
Ölüm gibidir sadakat,
Pazarlığı olmaz!
Bir kere çizgiyi geçtin mi, yoktur dönüşün..
Ne umutlar fısıldarsa fısıldasın sana,
Hayat çeker gider sadık kalmaz sonunda.."