Bizde de 1900'lü yıllarda inşa edilmiş olan tüm spor alanları bu düşünce ile tesis edilmişlerdir.
Antik çağlardan itibaren bu yüzyılın başına kadar geçen oldukça uzun asırlar boyunca, şehirler ve insan yerleşimleri; forum, arena ve hipodrom gibi insanların topluca bir araya gelebilecekleri mekânlar etrafında ve civarında kümelenmiştir. Bu sosyolojik bir gerçek olmanın ötesinde tabii bir gereklilikten kaynaklanmaktadır diyor antropologlar. O devrin spor müsabakaları olan gladyatör döğüşleri veya at/atlı araba yarışları arenalarda ve hipodromlarda yapılmakta ve bu sahalar herkesin kolaylıkla ulaşabileceği şehir merkezlerinde bina edilmekteydiler. (En bilinen arena olan Colosseum/Kolezyum Roma’nın tam göbeğindeydi mesela.)
Bizde de 1900’lü yıllarda inşa edilmiş olan tüm spor alanları bu düşünce ile tesis edilmişlerdir. En eskilerinden Papazın Çayırı olarak bilinen Fenerbahçe Stadı’nın ilk kuruluşu 1908 yılına dayanmaktadır. Taksim Stadyumu’nun inşası için bilinen tarih 1921’dir. Şeref Stadı (şimdiki Çırağan Oteli)’nın açılışı 1933’tür ve nihayet Dolmabahçe Stadı 1947’de faaliyete geçmiştir ve hepsi bulundukları semtlerin tam ortasında, şehrin kalbi mesabesindedir.
Geçen hafta Perşembe günü oynanan Fenerbahçe-Olympiacos maçı için alınan bir takım güvenlik tedbirleri sebebiyle stadın etrafındaki bazı yollar birkaç saatliğine trafiğe kapatılmış ve açık olan yollarda da bir yoğunluk meydana gelmişti ki bu sadece Kadıköy’de değil hafta içi Avrupa Kupası maçı oynanan tüm statlarımız için olabilecek bir şeydir.
Bu durumdan (trafik sıkışıklığından) muzdarip olan semt sakinlerinden bir hanımefendi attığı bir twitle yaşadığı sıkıntıyı duyurmak isterken kullandığı dil ve benimsediği üslupla ortalığı kattı karıştırdı tabir caizse. (üslub-u beyan, aynıyla insan der eskiler) Hukukçu olduğu ve ana muhalefet partisinde üst düzey bir görev üstlendiği de anlaşılınca konu sosyal medya ortamlarında oldukça dallanıp budaklandı. Avukat hanım attığı twitin ardından başka twitlerle ilgisiz bir şekilde Fenerbahçe’nin kurumsal kimliğini ve adını da bu işe dâhil edince olanlar oldu.
Stadın yerinin şehrin çok içinde kaldığından yakınmak bir fikir olarak değer bulabilecekken “alışsanız iyi olur” tarzı ithamlar ve “Fenerbahçe provokasyon yapacaktı onun için konuşacağım bir toplantı iptal edildi” demek ve işin içine eril-dişil tanımlamaları katarak konuyu erkek egemen toplum, kadın hakları, feminizm kulvarına taşımak en hafif ifadeyle yakışıksız olmuştur.
Yangına körükle gitmenin kimseye bir faydası yoktur. Eğer ana muhalefet partisinin iktidar olduğunda böyle bir projesi varsa; bunun şimdiden açıklıkla beyan edilmesi doğru olacaktır. Spor kulüplerimiz özellikle İstanbul’un üç kardeş kulübü olan Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray aynı zamanda birer sivil toplum kuruluşu olma hüviyetine de haizdirler. Siyasi kimlik taşıyan kişilerin konuşurken ve sosyal medyada beyanda bulunurken hem kurumsal kimliğe hem de milyonlarca taraftarı kışkırtmamaya özen göstermeleri reel-politik olarak da doğrudur. Bu zamana kadar buna dikkat etmeyen siyasilerin hazin sonları tarih sayfalarında yazmaktadır. Rüzgar eken fırtına biçer diye boşa dememiş Atalarımız.
Gecikmeli de olsa özür müessesesinin işlemesi olumlu olmuştur. Kurumsal olarak Fenerbahçe’den özür dilenmiştir fakat alttan alta taraftara mesaj göndermekten de geri durulmamıştır. Özür dilemek de bir erdemdir ve hukukçularımız da politikacılarımız da bu erdemi yeri geldiğinde sergilemekten çekinmemelidirler vesselam.
Hepimize sağlık ve afiyet dileklerimizle güzel bir Ekim olsun İnşallah.