Bence oldukça ilginç bir polemik olmuş. Rapçiler son üç, dört yıldır ortalığı yakıp kavuruyor.
Rapçilerle popçular arasında kavga tüm hızıyla devam ediyor. Buna en son Sefo da katıldı. Sefo, kendisine ait “Bilmem mi?” adlı şarkısını vokalistlerine söyleten Berkay ve Oğuzhan Koç’a adeta ateş püskürdü.
Sefo “Şarkılarımı orkestraları vokalistleri biliyor, kendileri bilmiyor. O zaman söylemesinler! Şarkımı bilenler okusun” diyerek bir rapçi- popçu savaşını daha fitilledi. Şarkısını vokalistlerine söyleten popçulara da gıcık olduğunu ima etmiş.
Bence oldukça ilginç bir polemik olmuş. Rapçiler son üç, dört yıldır ortalığı yakıp kavuruyor. Popçuların çoğu konser bile veremezken rapçiler festivallerin aranan isimleri oldular. İş böyle olunca popçularda onlara özenmeye başladı ve konserlerinde onların şarkılarını kullanmaya başladı.
Popçuların rap yapması rezil bir taklit
Yani popçularda rapçilere özenmeye başladı. Şunu da söylemek isterim ki rapçilere özenen popçular kendilerini tek kelimeyle “rezil” ediyorlar. Çünkü popçuların ağzına yakışmıyor rap müziği. Herkesin bir tarzı var. Onu geliştirmeye çalışsa ne olacak? Olmaz. İlle de ne tutuyorsa onu yapacaklar. Bu popçular yarın Mozart’ın müziği de popüler olsa o beceriksizlikleri ile gidip Mozart’ı da taklit ederler. İşte popçularda nedense birkaç yıldır rapçileri sürekli bir taklit etme ve onlara bir özenme çabası var.
Rappçiler buna tepki veriyor. Bayağı da gıcık oluyorlar. Buna ithafen Sefo’da lafı çakmış popçulara ve “şarkılarımı bilenler okusun” demiş.
Popçular rapçileri feci kıskanıyor
Bu rapçi popçu kavgası daha uzar gider. Size bir de sır vereyim, popçular şu aralar rapçileri acayip kıskanıyor. Dost meclislerinde kendi aralarında dertleşirken hep rapçileri konuşuyorlar. Bu rapçiler nerden çıktı, bunların yaptığı müzik mi?, herkes rap dinliyor vs vs vs .. Sürekli rapçileri çekiştiyor popçular boş zamanlarında. Bir başka deyişle popçular rapçiler acayip kıskanıyor. Buda gayet normal rapçiler özellikle Z kuşağında popçuların pastasından ciddi bir pay aldı. Popçuların işlerinin azalmasına bile neden oldular diyebilirim. Ama hep söylüyorum bu Z kuşağını hafife almamak lazım. Bunlar ne X kuşağına benzer ne de Y kuşağına. Bu Z kuşağı hepsinden daha farklı, daha özgür, daha inatçı ve daha bir “dediği dedik” bir kuşak.
İzel Çelik Ercan üçlüsünün tekrar bir araya gelmesinin alt anlamı nedir?
Son günlerde herkes İzel Çelik Ercan Grubunun tekrar bir araya gelmesini konuşuyor. 1993 yılında ilk ve tek albümlerini yaptıktan sonra ayrılmışlardı. Herkes kendi kaderinin yolunu çizmişti
Ercan Saatçi DMC adlı müzik şirketinin kurucusu ve genel müdürü olmuştu. İzel başarılı bir pop starı olmuştu. Çelik ise müzisyen kişiliğinin ön planda olduğu bir solist olmuştu.
Üçü de altın dönemlerini yaşadıktan sonra kişisel kariyerlerinde hafif bir duraklamaya girdiler
Derken Polat Yağcı onları Poll Production’ın gerçekleştirdiği organizasyonda 3 konserliğine bir araya getirdi. Üç gün boyunca verdikleri konserde üçlü yaklaşık 9 bin kişiye seslendiler. Sonrasında da Avrupa turnesi dahil 30 konserlik bir anlaşma yaptılar.
Kimisi, bu üçlü keşke hiç dağılmasalardı diyor, ama imkânsız, eğer İzel Çelik Ercan üçlüsü doksanlarda dağılmasaydı bugüne kadar en az on kez dağılırdı.
Kimisi üçlünün tekrar bir araya gelmeleri çok iyi oldu diyor. Bence üçünün birleşmesi hiç de sürpriz değil.
Çünkü biraz da mecburdular. Çünkü üçünün de solo kariyerinde ciddi bir duraklama vardı.
Bu birleşme onlara bir nefes aldıracak. Bende tekrar bir araya gelmelerinden mutlu oldum.
Ama eminim üçünden birisinin dahi solist olarak işleri iyi gitseydi asla bu üçlü bir araya gelmezdi. Demek ki bazen işlerin ters gitmesi başka güzelliklerin başlamasına neden olabiliyor. İzel Çelik Ercan üçlüsünün tekrar birleşmesi bunun en somut örneği.
Ben onlardan bir de güzel albüm bekliyorum, bir İzel Çelik Ercan albümü yayınlasınlar ki döndüklerini tam olarak hissedelim, tarihe de not düşsün.
Türkiye’nin ilk tarih TV kanalı açıldı
Bundan üç, dört yıl önceydi. Henüz pandeminin “p”si bile gündemde değildi. Çok sık izlemekten zevk aldığım Viasat History adlı kanalı izlerken “neden acaba Türkiye’de de bir tarih kanalı yok?” diye hep düşünürdüm. Bunu bu köşemde de dile getirmiştim. Hatta TRT’nin bir tarih kanalı açmasının çok güzel olacağına değinmiştim.
Yürek isteyen bir iş
İki hafta önce yolda yürürken bir mini board reklam panosu gördüm. Panoda yeni açılacak ve adı “Tarih TV” olacak bir kanalın reklamı vardı. Ne yalan söyleyeyim çok sevindim. Türkiye’de nihayet bir tarih kanalı açılacaktı. Çok geniş bir tarihi olan bir ülkenin bir tarih kanalının olmaması büyük bir ayıptı. Ama tarih içerikli programlardan oluşacak bir kanal açmakta yürek isteyen bir işti. Çünkü böyle bir kanala içerik hazırlamak hem maddi hem de manevi anlamda büyük bir külfet. Tabii ki adam gibi bir kanal yapmak istiyorsan.
Tarih TV 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda yayınlarına başladı. Beni çok heyecanlandıran bir proje olmasına rağmen yayın ağı çok dar olduğundan kanalı izleme fırsatım olmadı. Ama inceledim. Hem izleyici geri dönüşlerini hem de program içeriklerini inceledim. İzleyiciler genelde kanalın HD değil de SD olmasından şikâyet ettiler. Kanal gerçekten de SD mi onu bilmiyorum ama doğruysa neden bu kanalı HD kurmadılar merak ettim. Eski görüntüler içeren içerikler dahi yayınlasa da HD çıkışın olması gerekirdi.
Sadece dört programla start verdi
Kanalda şimdilik sadece dört program var. Seçilen isimler biraz popülist. Pelin Batu bu isimlerden biri. “Zaman Tüneli” adında bir program var, Koray Şerbetçi sunuyor. Anladığım kadarıyla bir tarih sohbet programı. Pelin Batu ile İlber Oltaylı “Hangisi Gerçek” adlı programda tarihin tartışılan konularını tartışıyorlar. “Nereden Nereye” ve “Şark Ekspresi” kanalda yer alan diğer programlar. Kalan programlar ise hazır programlar. Başlangıç için yeterli mi? Aslında değil, ama dediğim gibi tarih kanalı yaratmak hem para, hem yürek hem de bilgi ve cesaret ister. Tarih deyip geçmemek lazım. Kanal doğru hamleler yapabilirse çok ciddi izlenen ve takip edilen bir tematik televizyon kanalı olabilir. Olabilecek mi? Göreceğiz. Benim zevk alanıma girdiği için izleyip inceleyeceğim, bir sonraki yazımda daha somut verilerle kritiğini yapacağım.