Çok hızlı ve bir o kadar da karmaşık bir dönem yaşıyoruz. Hayatlarımız ışık hızıyla önümüzden geçiyor da biz yakalamaya çalışıyor gibiyiz.
Çok hızlı ve bir o kadar da karmaşık bir dönem yaşıyoruz. Hayatlarımız ışık hızıyla önümüzden geçiyor da biz yakalamaya çalışıyor gibiyiz. Yetişmek mümkün mü? Az şey bilmek hayatımızı daha dingin ve olması gerektiği gibi yaşamamıza sebep oluyormuş meğer. Bilgi çağındayız ya! Hangi bilgi nedir ne işe yarayacak diyemeden arkasına başka bir bilgi eklenerek hepimizi sersemleştiriyor. İşte bu sersemlikle hayatı kotarmaya, günü kurtarmaya çalışıyoruz. Önceliklerinizi sıralayınız mottosu vardır ya, işte ben ona çok gülerim. Hepsi öncelik ise hangisini yapacağız? Mutlaka biri öncelikliymiş. Olaya o şekilde bakılmaz. Çünkü zamanında kotarılmayan işler sonra kangrene dönüyor. Birini geriye bırakayım diyemiyoruz. Bu yüzden bu zamanda programlı olmalı ve sürekli güncellenmeliyiz.
Kervan yolda düzelecek mi?
Bir yola çıkalım da bakarız demeye gelecek kadar normal bir akış içinde yaşamıyoruz. Trafik fena karışmış halde. Yarın ola hayır ola demeliyiz elbette. Bu bile büyük plana inandığınızı gösteren bir tutumdur. Evet! Hayır ile yola çıkılır ama ajandamızda günlük, haftalık programımız yazılıdır. Şaka yapmıyorum gerçekten edindiğiniz bir not defterinde yazdığınız program akışınız olmalı ve siz onu sürekli kontrol ederek gitmelisiniz. Yoksa bu zamanda bir otokontrolünüz olamaz. Çünkü program yapmak aynı zamanda kendi kendimizi de kontrol etmeye yarar. Hedeflerinizi diri tutar. Yılgınlığı önler, olumsuzluğa yer açılmasına izin vermez. Özellikle hayatın başında olan genç arkadaşlarımız için bu formül başarı anahtarıdır.
Planlı olmak ilerlemek içindir
Allah’u Teala ibadetlerimiz için çok olandan ziyade az ama sürekli olanın makbul olduğunu bize söylemiş. Burada da çıkarmamız gereken hikmetler var. Ortaya karışık abur cubur işler yapmak, biraz ondan biraz bundan olsun diye düşünerek ilerleyemeyiz. Biraz yazayım araya tezim için iki kitap okuyayım. Eh olmadı senaryo da yazarım. Yok, içim daraldı beste de yapayım. Olmaz gençler. Öncelikle tek işe odaklanmalısınız. O işi bitirmek için sistemli bir şekilde azar azar ama her gün mesai harcamalısınız. Araya sıkıştırılan işler konsantrasyonu ve dikkati dağıtan şeylerdir. Yaşınız ilerlediğinde tecrübe ile birlikte birkaç işi birlikte yapabileceksiniz. Ama öncelikle sizi bir yere taşıyacak ana işinizi; bu okulsa okul, teziniz ise tezinizi bir an önce bitirmelisiniz. Zamanı iyi yönetirsek hayatın bereketini de yaşarız.
DOLUNAY’IN ÖZGÜR KADINLARI
Geçtiğimiz haftalarda sevgili konuk yazarımız Gökçe’nin davetiyle Dr. Ayşe Duman ile birlikte düzenledikleri etkinliğe davetliydim. Kadın doğum uzmanı olan Ayşe Hanım’la birlikte değişik bir projeye imza atmışlar. Biliyorsunuz Gökçe Kurt Elitez devlet tiyatro sanatçısı. Doktor hanımın hastalarından yıllardır edindiği deneyimlerle birlikte Gökçe Hanım’ın anlatısı eşliğinde kadınların bedensel sorunlarına eğiliyorlar. Ayşe Hanım zaman içinde bedensel sorunların tek başına öylesine oluşmadığını bir aktarım sonucunda ya da kadınların ruhsal sıkıntılarından kaynaklanan sorunlar olduğunu farketmiş. Bu fark edişi bir projeye taşımışlar. Kadınlar kimse ile konuşamadıkları bir takım özel kadınlık problemlerini Gökçe Hanım’ın anlatımı eşliğinde kendi bedenlerindeki sorunlara bir kapı açıyorlar. Üzerleri örtülmüş kimi zaman ayıp, günah diye yaftalanmış veya baskı altında kalmış kadın bedenleri üzerinde yaratmış olduğu hastalıkları ancak ruhlarını aynadaki akislerinde gördüklerine iyileşmeye başlıyorlar. İşte bu anlayışla yola çıkarak atölye çalışmalarının da kitaplaşmasına vesile olmuşlar. Yakında “Dolunayın Özgür Kadınları” ismiyle kitap çıkıyor. Biz de bu vesileyle Ayşe Hanım’la bir mini röportaj gerçekleştirdik. Feyizli okumalar...
DR. AYŞE DUMAN
DÜNYANIN BARIŞI İÇİN KADININ KENDİSİYLE BARIŞMASI GEREKİR.
· Kadını nasıl tarif edersiniz?
Aldığım eğitimlerle kadını fiziksel ve biyolojik olarak tanımlarken; hastalıkları, hareketleri bunun içinde bir de zihnin ruhun duyguların, düşüncelerin ne kadar önemli olduğunu görerek bir bütün halinde tanımlıyorum. Kadın dediğimizde hormonları, organları budur erkekten ayıran özellikleri şudur gibi kısıtlayıcı tanımlamalardan ziyade; kadın hormonal döngüsü içinde ritmiktir bunun yansıması olarak daha duygusaldır. Yaratılış programına baktığımızda kadın daha çok cemal esmalarını yansıtan bir beden bir zihindir, ruhtur o anlamda baktığımızda kadın şefkatlidir. Kadın değişkendir, kadın eştir; kadın alır ve değiştirir, dönüştürür. Yani yapıcıdır fiziksel olarak da duygusal olarak da böyledir. Kadının bir adaptasyon yeteneği vardır. Bu yetenek aslında hayatı koruma kollama kabiliyetlerinin tezahürüdür.
· Günümüzde kadın bahsettiğiniz bütünlük içinde dengesini nasıl sağlayacak?
Kadını sadece bir takım kabiliyetlerinden mahrum bırakırsanız toplum da hayat da mahrum kalır. Anne dediğiniz sıfatları sadece çocuk doğurmak olarak kısıtlayarak, annelikteki şefkati sadece kısıtlı bir alanda kullanmış olursunuz. Halbuki annelik kabiliyetinde gizli olan şefkat bütün canlılığın ihtiyacı olan bir şefkattir. Annelik duygusu ile siz ağaçları koruyabilirsiniz, hayvanları koruyabilirsiniz, yetim ve öksüz çocukları da koruyabilirsiniz. Tüm cemal yansımalarını serbest bırakmak lazım. O zaman annelik de dişilik de eşlik de kendiliğinden yerine geliyor zaten. Böylece dünya da dengeye ulaşıyor. O zaman savaş falan olmaz. Ama siz kadının şefkatini sadece dört duvar arasında sınırlı kalsın isterseniz ihtiyacı olan canlılık mahrum kalır.
Medyanın sunduğu kadın, kadını sürekli bir yere mi konumlandırıyor?
Erkeğin eksik işlerini tamamlayan geri planda duran bir kişi. Doğurganlığa olan katkısı bile bilinmemiş. Hatta kadın hep kadim kültürlerden ve büyük dinlerde taltif edilerek eril zihniyetle kadının daha kısıtlı bir alana sınırlandırıldığını görüyoruz. Günahkâr, erkekleri yoldan çıkaran, lanetli demişler. Dini eğitim almalarına izin verilmemiş hatta. Okuması yasak araba kullanması yasak... Eril zihniyet kendi konumunu korumak için kendi statüsünü zedelememek için bunları özellikle yapmış. Bu erkeğe de kötülük aslında. Çünkü erkeğin kadının enerjisine ihtiyacı var. Erkek çocuk da o bedenden çıkıyor. Kendini eksik yarım ve kendini ifade edemeyen bir annenin bedeninden çıkan erkek farklı. Kadın ne kadar özgürsün yani yaradılış programına uygun davranabiliyorsa o zaman doğacak çocuklar da çok daha potansiyelli kabiliyetli ve kendisi ile barışık olurlar. Ama kısıtlanmış bir bedenden doğan çocuk kavga ile doğar. Çünkü kadının kendi içinde kavgası var. Bu nedenle dünyanın barışı için önce kadının kendisiyle barışması gerek.
Kadının zihnini modayla kısıtlıyorsunuz. Kısıtlanan zihin başka alanlarda da karar veremiyor.
· Kadın bedenen ve ruhen varlığını sizce nasıl kaybediyor?
Kadın kendi yaradılışında kalırsa özgürdür. Ruh haline göre hangi renk giyemeyeceğine karar veremiyorsa kadının hangi özgürlüğünden bahsedeceğiz ki. Modayla kısıtlıyorsunuz kadını. İnsan kendisiyle ilgili kararı herhangi bir alanda veremediği zaman zihin başka alanlarda da karar veremiyor. Zihnin böyle bir yapısı var. Siz kabiliyetlerini bir alanda kısıtlıyorsunuz. Moda ne der demeye alışıyor. Bu ne demek, elalem ne der? O zaman burada da ‘elalem ne der’i önemsiyor. Çünkü o senenin modası maviyken kahverengi giydiğinde öteki taraf diyor ki herkes mavi giymiş elalem ne der?
· Günümüzde kadın kendi değerinin farkında mı?
Değil. Çünkü zihin ve beden bu hipnotize kalıplarla hareket ediyor. Hipnotize kalıpları değiştirebilmek için ciddi çaba ve enerji sarf etmeniz lazım. Bugün kadın hala iş hayatında kendisini bir adım geride hissediyor. Belli bir kariyere gelmiş bir kadın benim yaş grubu kızlar okumaz ile büyüdü. Ancak bunu aşabilenler üniversite mezunlarında şunu görüyorum, ben artık evlendim çalışmayacağım. İlla ki çalışsın demiyorum zaten. Ama şu kalıp ile yapmamalı evlendim onun için çalışmayacağım kalıbıyla olmamalı. Eşim böyle istiyor onun için yapmayacağım kalıbıyla yapmamalı. Kendi tercihi olabilir.
· Kadının doğasını neler bozuyor?
Bedenin davranışlarını ve yaşam içindeki hareketlerini, algılarını oluşturan bizim zihinsel kalıplarımız ne zaman oluştu, çocukluktan itibaren oluştu. Gördüklerimiz duyduklarımızla oluştu. Bugün çokça fazla önümüze bir şeyler çıkıyor. Dizilerde bize bir şeyler empoze ediliyor. Bizim o dizilerde gördüklerimizle, işte, internette, sosyal medyada önümüze çıkanlarla yaşam algımız oluşuyor. Bunlar ne kadar insan olma gerçeğimizden uzak. Mesela bir doğal doğum modası var ve sezaryen doğum yapan kadın kendini başarısız hissediyor. Dudak, burun estetik operasyonla değiştirilmek istiyor. Değerli olmak için risk alarak estetik operasyon oluyor.
· Genç kızları annelik ve evliliğe hazırlamada toplum hata yapıyor mu?
Toplumsal uyaranlar insanı evlilik ve annelikten uzaklaştırabiliyor. Kariyer sahibi olacaksın, dimdik ayakta duracaksın demek bu sefer evlilikten uzaklaştırıyor. Kadının tek başına ayakta durma gibi bir kudreti yok. Erkeğin de yok. Böyle bir beklenti oluştuğunda kadın kızına bunu söylüyor. Halbuki iki tarafın da birbirine ihtiyacı var. Fıtratında akışın dışındaki beklentiler insanı kendinden uzaklaştırıyor. Biz kızları hazırlamak zorunda değiliz. Fıtratlarını bozmayalım yeter.
· Bütün dünyada cinsiyetsizlik konusu konuşuluyor bu önceden de var mıydı da şimdi mi ortaya çıkmaya başladı?
Aşılandığı kesin. Mesela birçok gencin bildiği Koreli gruplar da cinsiyetini ayırt edemediğin görünüşte insanlar var. Çocuklar bunların derdine düşüyor bu sefer. Hangisi kız, hangisi erkek. Aslında cinsiyetin hiç önemi yok diye bir vurgu var burada. Cinsiyetle beraber bizim kimyamız oluşuyor. Denge için cemal ve celale ihtiyaç var. Homoseksüellik mesela iki artı kutbu yan yana gelmesi ile hareket elde edilmez. Hatlar karışır. Homoseksüelliği Amerikalı bir psikolog bir tür bağımlılık olarak anlamlandırıyor. İş bağımlılığı ile aynı. Fıtrata uygun değil bu. Nesli bozmak gibi bir gayret var. Fıtratımızdan ne kadar uzaklaşırsanız o kadar kolay yönetilirsiniz. Biraz özgün olsan hemen hasta diyorlar mesela. Bir grup insan bir kitleyi kullanıyor.
· Kadının önceliği ne olmalı?
Kendi biyolojisine uygun özgürce davranabilir bir zihinsel durumu oluşturabilmeli.
Masumiyet: Kendini sevmek.
İffet: Kendi bedeninden memnun olması ve ihtiyaçlarını bilmesi.
Mahremiyet: Bilinçli akılla bedenini kullanabilir olması.
Dişilik: Cemal esmaların tecellisine izin vermesi.