14 Ekim 2018 Pazar günü Almanya'nın Bavyera Eyalet Meclisi Seçimi var. Bu seçim Almanya için hayati önem taşımakta.
Ve Almanya için önemli olan bugün elbette AB için de aynı derecede önemli. Çünkü söz konusu olan Almanya’nın sıradan eyaletlerinden biri değil. Bavyera Eyaleti kendi başına birçok AB üyesi ülkeden çok daha zengin bir eyalet. Almanya’nın ekonomik açıdan en önemli eyaletlerinin başında gelmekte.
Ayrıca Bavyera aynı zamanda Almanya için de çok özel bir konuma sahip. Bavyera’da onlarca yıldır tek bir parti iktidarda: CSU.
CSU, sadece ve sadece Bavyera’da AP seçimine, federal seçime, eyalet meclisi seçimine ve yerel seçimlere katılan bölgesel bir parti konumunda. Bavyera eyaleti dışında geriye kalan 15 eyalette CSU diye bir parti yok. Kardeş partisi CDU ise bu nedenle Bavyera’da hiçbir seçime katılmamakta ve Almanya’nın 15 eyaletinde varlığını sürdürmekte. Federal düzeyde CDU ve CSU olarak güçlü bir oy oranı ile gerektiğinde çeşitli koalisyonlara katılarak Şansölyeyi belirlemekte. Angela Merkel aynı zamanda CDU’nun başkanı olan bir şansölye. Geçmişte CSU başkanları da şansölyelik için CDU ve CSU’nun ortak adayı olarak seçime katılsalar da bugüne kadar seçilmediler.
Bugüne kadar Bavyera Eyaleti’nin başbakanı hep CSU’lu bir politikacı oldu. Kısacası CSU, Bavyera’da hep iktidardaydı.
CDU’nun daha da sağında olmaya özen gösteren CSU’nun ana prensibi demokratik sınırlar içinde en sağda olan parti olma özelliğini korumak oldu. Ancak bu durum Almanya’da son yıllarda AfD isimli aşırı sağcı partinin seçim başarıları ile değişmekte. Eski CDU ve CSU üyelerinin de içinde yoğun bir şekilde olduğu AfD, şimdi de Bavyera’da CSU için büyük bir tehdit haline geldi.
14 Ekim 2018 Pazar günü Bavyera Eyalet Meclisi seçimlerine yönelik tüm kamuoyu yoklamalarına göre CSU’nun tek başına iktidar olma şansı gözükmemekte. Bu durumda Almanya için de büyük bir siyası deprem tehlikesi söz konusu.
Angela Merkel’in politikalarına ve de özellikle onun sığınmacılar konusunda izlediği politikaya karşı çıkan AfD, Avrupa, yabancı, sığınmacı düşmanlığı yaparak oylarını arttırırken CSU’lu ve de bazı CDU’lu seçmenler için de cazip bir parti konumunda. Angela Merkel ile aynı politik nedenlerden dolayı sorunlu olan CSU tabanı için AfD bir alternatif sunabilmekte.
“Merkel’den kurtulmanın yolu, Bavyera’da AfD’yi seçmekle mümkün” sloganı AfD’nin başarılı olmasını sağlarken aynı zamanda seçimi kaybeden bir CSU’nun da şimdiden “seçim kaybı faturasını” kime çıkaracağını dile getirmekte.
Kamuoyu yoklamaları CSU’nun yüzde 33’lerde kalacağını, AfD’nin yüzde 14 üçüncü parti olacağını ve de SPD’nin yüzde 10 alarak tüm önemini yitireceğini göstermekte. Bavyera’da asıl kazanan yüzde 18 ile Yeşiller olacağa benziyor. FDP ise yüzde 5,5 ile yüzde 5 sınırında titremekte. Sol Parti’nin de durumu hiç farklı değil. Onlar da yüzde 4,5 civarında bir tahmin nedeniyle yüzde 5 sınırını aşmak için uğraşmaktalar. Geçmişte CSU karşıtlığı sayesinde var olan Bavyera’ya özgü “Bağımsız Seçmenler Grubu” ise yüzde 10 oy oranı ile CSU için en uygun koalisyon ortağı olmaya aday durumda.
CSU’nun tek başına iktidar olamayacağı kesin. Bir CSU-Yeşiller koalisyonu mümkün ama bu tüm Almanya için büyük bir sürpriz olacak. AfD ile bir koalisyon ise CSU’nun sonu olacağından düşünülmesi mümkün değil.
CSU açısından en mantıklı koalisyon ise CSU-Bağımsız Seçmenler ve FDP’den oluşan bir koalisyon olabilir.
Ama her halükarda Eyalet Meclisi’nde çok güçlü bir AfD ve belki de AfD ve Yeşiller muhalefeti olacak. Bavyera’da artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu Almanya için de geçerli.
Bavyera’da tek başına iktidarı ve seçmenini özellikle AfD’ye kaybeden bir CSU, federal düzeyde bir depremin tetikleyicisi olacağa benziyor.
15 Ekim 2018 gününden itibaren Almanya’da en başta Angela Merkel’i de ilgilendiren şansölye sorusu, koalisyon soruları ve bu nedenle Almanya’nın özellikle Avrupa politikası (örneğin sığınmacılar politikası) ile ilgili olarak yepyeni tartışmalara hazır olmak gerekiyor.