Başlığa takılmayın.
Adam reklam yapmış, “Sen var diye biz varız!” diyor.
Oradaki “var” gideceğin yere “var” anlamındaymış. Bu açıklamayı öğrendim de, midem çözüldü.
Zekanızı yiyeyim.
Benim başlık da o misal.
Bazen aleyhime gözükse bile söylenmeyecek şeyi veya en sonra ve usulünce anlatılacak mevzuyu baştan ve keskin bir şekilde dillendirdiğim oluyor.
Ne yapayım.
Huy.
Kolay kolay evde tamirata kalkışmam. Anlamam çünkü.
“Elinden her iş gelir!” iltifatına ihtiyacım yok.
Misal priz değiştirirken çarpılıp gitmek var.
Gideceksek, ne yoluna gittiğimiz konusunda herkesin kafası net olsun yani.
Dolayısıyla künhüne vâkıf olmadığım konulara da balıklama dalmam elim kalem tutuyor diye. Ancak şunu yaparım, inandığım ve emin olduğum bir bilenden edindiğim bilgi ve kanaati paylaşırım.
Bazı üstün yetenekli gazeteci/ yazar/ yorumcu/ televizyoncu/ aydın/ uzman arkadaşlar gibi İsviçre Çakısı değilim.
Mevzu mesela Kuzey Irak ise sağ olsun Abdullah Ağar Bey’in kafasını şişiriyorum arayıp.
Tarih ise mesela Ahmet Şimşirgil Hocamı yakalıyorum illa ki…
Hukuk başta ilahiyat konularında Ekrem Ekinci Hocam aradığımı görüp telefonunu ters çevirmiyor henüz Allah’a şükür. (Ona zulmüm biraz daha fazla…)
Velhasıl ismini sayamayacağım kadar çok ve ulaşabilmekten mutluluk duyduğum, şerefyâb olduğum kıymetli hocalarımıza yeri gelmişken huzurlarınızda teşekkürlerimi arz ediyorum.
Çarpılmamak için (bu yersiz bir korkudan çok, okuyucularımı yanlışlarla meşgul etmemek endişesini de taşıyor) hadiselere çoğu zaman bir vatandaş gözüyle bakıp değerlendirmeye çalışıyorum ki, siyasetçilerin en fazla dikkate alması gereken durumdur.
Geçtiğimiz günlerde bir dost meclisinde bir arkadaşla tanıştırıldım.
Tanıştırılırken, “Ankara’dan, AK Partiden, Genel Merkezden…” ifadelerini hatırlıyorum. Sevimsiz olmamak için, (zaten suratsız olduğum konusunda cümle alem hem fikir) görevini, sahasını vs. sormadım.
Fakat hani hazır bulmuşken, birkaç mevzu için fikrini almamak da olmazdı.
- Hocam, bu bylock meselesinde milletin kafası giderek karışıyor.
- Hangi sebeple?
Haydaaa… Bir uzaylı hüviyeti çöktü üstüme yutkundum. Allahtan yemek servisi başladı. Konuyu çok da sürdürmedim.
Biraz sonra da dayanamayıp, “Belediye başkanlarının istifa ettiriliş şeklinde bir müphemlik ve sıkıntı var. Yani suçlu iseler İçişleri Bakanı alsın görevden. Değilse, zaten partinin aday gösterip seçtirdiği…” şeklinde kurmaya çalıştığım cümlemin cevabı geldi ben cümlemi bitiremeden:
-Seçmen aday gösterince, bunu niye aday gösterdin diyor! Almak isteyince de niye alıyorsun diyor!
Allah’tan köfteler çok leziz. Karnım da aç. Bu durum beni dengeliyor.
Vallahi o arkadaşı da tanımıyorum ama ortak arkadaşımızın kalitesi, onun da kötü birisi olmadığının garantisi. Bütün bunları o muhteremi hırpalamak için yazmıyorum. Kadrolar değişirken ve yeni bir enerji edebiyatı yapılırken, demek ki fazla özgüvenli ve enerji patlaması yaşayanlar tercih edilmiş.
Üçüncü bir soruda kesin dayak yerim diye kıstırdım kuyruğumu.
Fakat Ankara’dan bakınca görülendeki sıkıntı çok net.
Burkuldum doğrusu ve hatta ilk tatlı siparişine normalde ben atlarım, dayanamam, demek ki mideme oturmuş ki bu tavır, “Bana demli bir çay” demekle iktifa ettim.
Referandumda “evet” dedik.
Değişen 18 madde de belli.
Ve henüz birçoğu yürürlüğü de girmedi.
Ama anlayamadığımız bir şeyler oluyor. Bu kesin.
Anladıklarımızı da “Ulan sizi seviyoruz. Seviyoruz da söylüyoruz” dediğimiz halde probleme sebep oluyor.
E ne yapalım. Bekleyip görürüz.
Biz sonuçta bu milletin ve devletin huzuruna ve selametine duacıyız.
Ha bir de hep söylediğim gibi vakti zamanı gelince verecek bir oyumuz var.
O gün geldiğinde, anladıklarımız içimize sinerse, alırsınız!
Velhasıl bazı “bir bilen”ler ya bilmiyor ya da “paylaşmayı” bilmiyor.
Biz her zaman paylaşmaktan yanayız.
Ahan da paylaştım.