Maliye Bakanı Sayın Nebati'nin kur korumalı mevduata ek olarak enflasyon korumalı tasarruf araçları çıkaracağını söylemesi akabinde kulislerde 20 küsur mala fiyat tavanı, yani narh, getirileceği konuşulmaya başlandı.

Maliye Bakanı Sayın Nebati’nin kur korumalı mevduata ek olarak enflasyon korumalı tasarruf araçları çıkaracağını söylemesi akabinde kulislerde 20 küsur mala fiyat tavanı, yani narh, getirileceği konuşulmaya başlandı. Narh İslâm fıkhından gelen bir kavramdır. Bu yazıda narhı sizlere tanıtmak ve Osmanlı’da nasıl uygulanmaktaydı anlatmak istedim. Pazartesi günkü yazımda ise “Fiyat kontrolleri ile enflasyon önlenebilir mi?” sorusuna yanıt arayacağız.

NARH NEDİR?

Narh, özellikle Ortaçağ tarım ekonomilerinde fahiş fiyat oluşumlarını önlemek için fiyatların kamu otoritesince belirlenmesinin genel adıdır. Açık kamu yararı gereği, temel ihtiyaçları karşılayan mal ve hizmetlerin piyasa fiyatlarına -onları oluşturan etkenlere dokunulmadan- doğrudan müdahale edilerek belirli sınırları aşmasının önlenmesi maksadıyla resmî tavan fiyat belirlenmesine “dar anlamda narh” denir. Klasik fıkıh literatüründe devletin fiyatlara müdahalesi çerçevesinde çoğunlukla narhın bu türü incelenmektedir. “Geniş anlamda narh” ise asgari ve sabit fiyat tespitlerini de içerir.

Narhın uygulanmasında ana sebep hayat pahalılığı sebebiyle vatandaşların refahının düşmesini engellemek, temel ve zorunlu tüketim mallarını vatandaşın makul bir fiyattan edinmesini sağlamaktır. Ancak Ortaçağ tarım ekonomilerinde fiyatların hangi düzeyde, ne tür kriterlere bağlı olarak tespit edildiği konusu tartışmalıdır. Çünkü bugün olduğu gibi bütün dünyada kabul görmüş ve standartlaşmış fiyat ölçüm teknikleri ve düzenli tutulan istatistikler bulunmamaktaydı.

İSLAM FIKHINDA NARHIN HÜKMÜ: NARH HARAM MIDIR?

Sözü ehline bırakalım ve TDV İslam Ansiklopedisi’nden Cengiz KALLEK Hoca’nın yazdığı Narh maddesine bakalım:

“Hz. Peygamber, 8. yılın (629) başlarında Medine’de yaşanan gıda maddeleri sıkıntısı sebebiyle aşırı artan fiyatları sınırlaması yönündeki talebi satıcılara haksızlık olacağı gerekçesiyle geri çevirmiştir (İbn Mâce, “Ticârât”, 27; Ebû Dâvûd, “Büyûʿ”, 49; Tirmizî, “Büyûʿ”, 73; hadislerin tarihî veriler ışığında bir değerlendirmesi için bk. Kallek, s. 158-165). Resûl-i Ekrem, arzın talebi karşılamadığı o özel ortamda serbest rekabet sonucu teşekkül eden fiyatlara müdahaleyi isabetli bir iktisat politikası olarak görmemiştir; dolayısıyla narhtan kaçınmış, fakat bütünüyle yasaklamamıştır. Halife Ömer de yüksek fiyattan (bazı rivayetlerin zâhirinden düşük fiyat anlaşılıyorsa da tarihî veriler ışığında bu yorum yanlış görünmektedir; haberin tenkidi için bk. a.g.e., s. 165-170) kuru üzüm satan Hâtıb b. Ebû Beltea’yı kamu yararını gözeterek pazardan ihraç etmiş, daha sonra kararından dönerek dilediği gibi işlem yapmasına izin vermiş (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, VI, 29; İbn Kudâme, IV, 240-241), Hz. Ali de kendisine yöneltilen narh talebini geri çevirmiştir (İbn Abdülber en-Nemerî, el-İstiẕkâr, VI, 414). … Narhın hükmü hususunda fıkıh âlimleri farklı görüşler ileri sürmüştür. Normal işleyen piyasa şartlarında narh koymayı Hanefîler tahrîmen mekruh, diğerleri haram olarak niteler. … Zâhirîler’e, mütekaddimîn Hanbelî ulemâsının görüşüne, İmam Mâlik’ten yapılan bir rivayete ve bazı Şâfiîler’e göre narh bolluk veya pahalılık ayırımı yapılmaksızın mutlak şekilde haramdır; spekülatif oyunlarla fiyatların arttırılmaya çalışılması durumunda ise görüş ayrılığına düşülmüştür.” (Kallek, C., TDV İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, Narh Maddesi, https://islamansiklopedisi.org.tr/narh)

Görüldüğü gibi normal piyasa şartlarında narh uygulanması caiz değil haramdır. Ancak belli bazı zorunlu şartlarda narhın uygulanabileceği yönünde icma vardır. Yine Cengiz Kallek Hoca’dan alıntı yapalım:

“Zorunlu narh için ileri sürülen şartlar şöylece özetlenebilir: 1. Mal veya hizmetlerin kamuya zarar verecek kadar (Hanefîler’e göre gabn-i fâhiş boyutlarında) pahalandırılması. 2. Söz konusu mal veya hizmetlere umumi ihtiyaç duyulması. 3. Devletin kamu maslahatını cebrî narhtan başka bir yöntemle gerçekleştirememesi. 4. Pahalılığın üretici veya satıcıların spekülasyonundan kaynaklanması. 5. Narh uygulamasının arzın kısılmasıyla sonuçlanmayacak olması. 6. Hakkaniyet icabı gerek esnaf ve tüccar gerekse uzmanlar arasından seçilecek adalet ve emanet sahibi bilirkişilerle istişare edilmesi. 7. Üründe kalite, hizmette uzmanlık farklarının dikkate alınması. 8. “Zarar ve zararla mukabele yoktur” ilkesi gereği hem satıcıların hem alıcıların yararının gözetilmesi, mâkul bir kâr payı bırakılarak tarafların rızalarının sağlanması. 9. Yetkililerin adalet sıfatı taşıması.” (Kallek, C., TDV İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, Narh Maddesi, https://islamansiklopedisi.org.tr/narh)

Burada narh rekabetçi fiyatların çok üstünde fahiş fiyat oluşumlarında, kamu mal ve hizmetlerinde, oluşan iktisadi kriz şartlarında kamu otoritesinin sağlanması için ve aşırı spekülasyonları engellemek için uygulanırsa İslâm’a göre caiz olduğu anlamı çıkmaktadır.

OSMANLI’DA NARH NASIL UYGULANIRDI?

Osmanlı’da Hanefi fıkhının istihsan ve kamu yararı ilkeleri gözetilerek narhın geniş bir uygulaması yapılırdı. Aslında, Osmanlı’da narh bir fiyat tavanı olmaktan öte, temel ve zorunlu malların fiyatlarının kamu otoritesince belirlenmesi şeklinde uygulanmaktaydı. Buna göre, devlet tarafından belirlenen malların fiyatları her şehrin kadısı tarafından belirlenir, tellallar aracılığı ile pazarda ilan edilirdi. Yine TDV İslam Ansiklopedisi’nden Mübahat S. Kütükoğlu Hocamızdan alıntılayalım:

“Osmanlılar’da günlük ve mevsimlik narhlar yanında savaş, abluka, kıtlık, tabii âfetler ve sikke tashihlerinden sonra yeni fiyat tesbitleri de yapılırdı. Mevsimlik narhlar gıda maddeleri üzerine konan fiyatları gösterirdi. … Bunun gibi, bazı mâmul maddelerin fiyatlarının tesbitinde kullanılan ham maddenin miktar ve değeri göz önüne alınırdı. Yine kıymetli kumaşların da aynı usulle fiyatları belirlenirdi. Gıda maddelerine hangi tarihlerde narh verileceği ihtisap kanunnâmelerinde yer alıyordu. Sebze ve meyve fiyatları ise mevsimlere göre ayarlanırdı. Günümüzdeki gibi sera ürünlerinin bulunmadığı devirlerde ilk ve son turfanda ile sebzenin bol olduğu mevsimlerde fiyat farklılık göstereceğinden ilkbahar ve sonbaharda hemen her gün yeni narh tesbiti yapılırdı. Olağan narh uygulamasında ramazan ayının önemli bir yeri vardı. Ramazandan bir iki gün önce veya ilk günü fiyatlar açıklanır ve hemen bütün yiyecek maddelerinin satışı buna göre gerçekleştirilirdi (İstanbul Narh Defteri, nr. 201). … Sefer zamanı gibi olağan üstü hallerde ordunun ihtiyacı olan maddelerin vergi karşılığı veya ücretle toplanması yanında bunları üretenlerin de sefere gitmesi, piyasaya arzedilen mal miktarının azalmasına ve fiyatların artmasına yol açar, yeni narh verilme zorunluluğu doğardı. … Narh verilmesi piyasada fiyatların nasıl bir seyir takip ettiğinin bilinmesini gerektiriyordu. Bunu en iyi takip eden görevli muhtesipti. Muhtesip, maiyetindeki kol oğlanlarıyla çarşı pazarı devamlı kontrol ettiğinden fiyat tesbitinde kadının en büyük yardımcısı durumundaydı. … Ancak uygulamada muhtesip kadıya danışmadan narh veremezdi. Narh verilirken ilgili esnafın fikir ve görüşleri de alınırdı. Her esnafın kethüdâ ve yiğitbaşıları ile görüşülür, gerekiyorsa çeşni tutulur, yani kullanılacak ham madde miktarları tesbit edilir ve fiyat buna göre oluşturulurdu. … Ancak piyasada satılan mal çeşitleri pek fazla olduğundan özellikle sikke tashihlerinden sonra yapılan düzenlemelerde hepsine kadılıkça narh verilmesi mümkün değildi. Bunun için belli başlı malların fiyatları belirlendikten sonra diğerleri ilgili esnafın idarecilerine bırakılırdı. … Taşradan gelen mallarda ise çıkış yerindeki fiyatı belgelenir ve narh buna göre belirlenirdi. İstanbul biri “nefs-i İstanbul” denilen sur içi, diğerleri Eyüp, Galata ve Üsküdar olmak üzere dört kadılıktan ibaretti. Narh İstanbul kadısı tarafından verilir, diğer kadılıklara bunları bildiren listeler gönderilirdi. Her kadılık kendi sınırları içindeki mahkemelere yeni fiyatları bildirir ve bunlar sicillere işlenirdi.” (Kütükoğlu,M.S., TDV İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, Narh Maddesi, https://islamansiklopedisi.org.tr/narh)

PİYASANIN OLMADIĞI TARIM TOPLUMU VE OSMANLI’NIN KATI DEVLETÇİ POLİTİKALARI

Yukarıdaki iki metinden anlaşılan şudur: Osmanlılar aslında tarım ekonomisi şartlarında bir nevi sosyalist ekonomi düzeni kurmuşlardı! Ecdadımız içinde bulundukları şartlara uygun olarak ve Hanefi fıkhının sağladığı kolaylıkları da kullanarak hemen hemen bütün tarım ürünlerinin fiyatlarını Kadılar marifetiyle belirlemekteydiler. Bunun için esnafla ve üreticiyle istişare edilirdi. Mevsime ve takvime göre fiyat değişiklikleri, mal çeşitlerine göre ayrı fiyat tespit yöntemleri işi gerçekten çok karmaşık hale getirmekteydi. Bu sistemde aynı mala farklı şehirlerde farklı fiyatlar uygulanabilmekteydi. Bu durum aslında piyasa oluşumuna devlet tarafından çok kuvvetli bir şekilde müdahale olarak tanımlanabilir. Paranın ayarının değiştiği dönemlerde, yani bugünkü tabirle enflasyon ve devalüasyon dönemlerinde, fiyatlar tekrar devlet tarafından belirleniyordu. O dönemde standart bir veri havuzunun olmaması, düzenli istatistikler tutulmaması, iletişimin bugünküne göre çok yavaş olması sebebiyle bu konulan fiyatların kimi piyasalarda arz fazlasına kimi piyasalarda da talep fazlasına yol açması kaçınılmazdır.

Bugünkü ekonomik şartlar ve sahip olduğumuz piyasa ekonomisi kurallarında Osmanlı’daki gibi geniş ölçekli fiyat sabitlemesi makul değildir. Ancak çok özel şartlarda ve geçici olarak uygulanması tavsiye edilir. Bu konuyu da Pazartesi ele alalım.