Annelerimiz bizim ana yurdumuz, ana kaynağımız kısacası her şeyimizdir.
Annelerimiz bizim ana yurdumuz, ana kaynağımız kısacası her şeyimizdir. Sayfamızdaki karikatürdeki gibi anne sadece sevginin bir özetidir. Para pul, mal mülk, makam mevki, şan şöhret; hiçbiri anne kalbinin yerini tutmaz. Annelik sevgisinin kutsallığı tartışılmaz. Her şey biter anne sevgisi bitmez. Havva anamızdan bu yana anne dediğimizde; Hazreti Hacer ve Hazreti Meryem’dir. Hazreti Hatice, Asiye, Sare, Hazreti Ayşe ve Hazreti Fatıma’dır. Anne denince nice alimleri, nice fazılları, nice arifleri yetiştiren kutsal bir iradedir. Dünya tarihi boyunca ismini bildiğimiz ve bilmediğimiz nice anneler ve şehit annelerimizdir. Bütün annelerimizin önünde saygıyla ve sevgiyle eğiliyorum.
Bu arada Ramazana da hazırlanıyoruz. Çok şükür bütün müminler olarak Beraat kandilini de idrak ettik... Artık Ramazan hazırlıkları başlayabilir. Eski Ramazanları ne kadar övgüyle bahsetsek de, günümüzde de artık daha şuurlu Ramazanlar yaşayabiliyoruz. Feyz aldığımız müddetçe toplum olarak birbirimizi daha iyi anlayabiliyoruz.
ANNELERİMİZİN HAKKINI ÖDEYEMEYİZ
Hepimizin bildiği gibi, ana, baba hakkı ödenmez ve onlara öf bile dememelidir. Hele dokuz ay bizi karnında taşıyan annelerimizin hakkını sırtımızda hacca götürsek bile ödeyemeyiz. Ayrıca annelik değerleriyle ile ilgili dinimizin dikkat çektiği birçok konu vardır. Hazreti Mevlana analık makamı için yaratan değildir ama adeta hâlikdir diyerek anneliğe yücelik atfetmiştir. İbnül Arabi Fütühatı Mekkiye adlı eserinde “Ana, yaratma mahallidir” der. Ana, Türkçe bir kelimedir ve anlaşıldığı üzere de; her şeyin aslı ve kaynağı demektir. Anne kelimesi Arapça üm kökünden türemiş olup, manası da; asıl, merci, topluluk ve din demektir.
Anne; inanç ve kültür değerleriyle çocuklarını yetiştirmeli
Annelik bir aşktır. Kalbinin bahçesinde bin bir çiçek açması gibidir annelik. Zordur, meşakâtlidir, fedakârlıktır. Anne dendiğinde ışıklar o kadına çevrilir. Her anne mutlaka makamından dolayı övgülere layıktır. Bir anneyi anne yapan da yetiştirdiği çocuklardır. Anne, makamının ona verdiği değeri de Allah’ın istediği yolda kullanmalı, çocukların bir emanet olduğunu unutmamalıdır. Anne, Yaratıcının armağanı olan evlatlarını Hak yolunda hakkı ile yetiştirmenin bilincinde olmalıdır. Müslüman – Türk coğrafyasında yetişen çocukların aileye ve büyüklere olan saygılarında azalma olduğunu söyleyip duruyoruz. Kendi geçmişini küçümseyen, batının maddi özentisi içinde yetişen çocukların anneye ve atasına olan saygısının da azalacağına şaşmamalı. Müslüman annenin ilk görevi inancı gereği değerlerini çocuğuna yaşayarak aktarmak olmalıdır. Bu değerlerden aldığı güçle çocuğunu bir birey olarak yetiştirecektir. Çocuklarının içindeki cevheri ortaya çıkaracak ve onu bir kuyumcu titizliğiyle işleyecek olan önce annelerdir.
Anne; anneliğini çoğu kez çocuğundan öğrenir
Bazen evladınız size anne olur. Siz onu dünyaya getirseniz bile Allah’ın vergisi ile evladınız sizi bir anne şefkati ile sarıp, sarmalar. Daha ağızınızdan laf çıkmadan o size söyleyeceğiniz sözünüzü söyler. Adeta evladınız sizin içinizdeki ses olur. Anneliği ondan öğrenirsiniz. Sizin zaaflarınızı, öfkelerinizi törpüler. Paylaşmayı, hoş görmeyi, sabrı evladınızdan öğrenirsiniz. Evlat anne değildir ama adeta anne gibidir. Çocuklarımıza çoğu kez “Büyümüş de küçülmüş“ deriz. Adeta filozof gibi karşınızda laf ederler.
Annelik mutlu çocuklar yetiştirmek demektir.
Allah kadınları Rab sıfatı ile acılarla, kederlerle yoğurarak anneliğe hazırlar. Annelik birer lütuftur, şükrünü bilmek lazım. Temelinde toplumu şekillendiren kadınlar ve annelerdir. Toplumun mayası çocukların hayata bakışlarında gizlidir. O yüzden anneler çocuklarını başarıya odaklı değil, mutluluk odaklı yetiştirmelidir. Sıkıntı ve bela anında isyan etmeyecek bir nesil olmalı. Kanaatkar ve paylaşımcı, duyarlılıklarını yitirmemiş bir nesile sırtımızı rahatça dayayabiliriz. Mutlu bir nesil yetiştirmenin birinci basamağı inanç ve ümit kavramlarını çocuklarımıza aşılamak olmalı.
Evladını kaybeden annelerin sabrı ve teslimiyeti
Allah kimine evlat verir kimine vermez, kimini de geri alır. Her iki halde de bir hikmet vardır. Bundan sual olunmaz. Sadece Allah’a teslim oluruz. Tam bir teslimiyet ile Allah’ına sığınana sabrını verir. Yoksa acılar her gün daha da büyür. Hazreti Fatıma’ya babası Peygamberimiz bir gün Hazreti Hasan ve Hüseyin efendilerimizin şehadetini müjdeledi. Bu müjde karşısında Hazreti Fatma’nın gözünden iki damla yaş geldi. Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam tüm mümin kadınların şefaat hakkını Hazreti Fatma’ya muştuladı. Her evlat kaybetmiş anne Hazreti Fatma validemize eşlik eder.
Evlatlarını toprağa vermiş iki anne ne diyor. 15 Temmuz hain darbe girişiminde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın en yakın arkadaşı, sırdaşı Erol Olçok’u ve oğlu Abdullah Olçok’u şehit veren Anne Nihal Olçok’un gazete röportajındaki teslimiyet sorusuna cevabı ibretlik.
“- … Abdullah hiç olmayabilirdi. Abdullah diye tanımlanmış bir varlık olmayabilirdi bu dünyada. Çok şükür ki oldu ve benim oğlum oldu. 17 sene onu gördüm, tanıdım. Kokladım, sevdim. Bana onunla gelen bir sürü hediye oldu. Bana kattığı müthiş zenginlikler oldu. Birlikte büyüdük biz Abdullah’ımla. Onu kucağıma aldığımda 19 yaşındaydım. Çok güzel bir 17 yıl yaşadım. Ama artık Abdullah yok. Allah onu aldı...”
Başka bir anne bakın evladını kaybettiğinin acısını nasıl dindirmiş. Neler hissetmiş. Şehnaz Benoziyo yıllar önce eşini ve kızını bir trafik kazasında kaybetmiş. Tasavvuf ile tanışmadan önceki ve sonraki duygularını anlatıyor:
İşte o hikmeti bilmeden, idrak etmeden önce; "benim evladım" diye taptığın, gözünün içine baktığın, hayatının her anını onun için yaşadığın, onun mutluluğu, iyiliği, geleceği, başarısı, sağlığı sadece senin elinde sanıyorsun. Gelecekle ilgili yaptığın planlara ve programlara bağlıymış gibi yaşadığın hatta daha ilkokula başladığı zaman hangi üniversiteye gideceğini düşündüğün, karşısına çıkacak insanların iyi insanlar olması için arkadaşlarına karıştığın, yatarken içmek istemediği süt için sinir krizleri geçirdiğin evladını kaybettiğinde, önce için yanıyor. Sonra bir dönem hiçbir şey hissetmiyorsun. Daha önce sana felaket gibi görünen şeylere kılın bile kıpırdamıyor.
Takdiri İlahi nedir asıl onu öğreniyorsun
Sonra karşına bir öğretmen çıkıyor, hem de Allah'la en kavgalı olduğun anda sana Allah'ın hikmetlerini, kuluna sevgisini, korumasını, merhametini, özellikle sana acı verdiğini düşündüğün Allah'ın nasıl merhametli bir Allah olduğunu, Allah'tan razı olduğun zaman içinin nasıl bir huzurla dolduğunu, hiçbir şeyi korumaya, yaşayacaklarını değiştirmeye bir gücün kuvvetin olmadığını anlatıyor. Hazreti Peygamberin, kızı Hazreti Fatma'nın Allah'ın sevgilileri olduğu halde evlat acısı yaşadıklarını öğreniyorsun. O zaman zaten Allah sevgililerine bile bunu yaşatıyorsa, beni de cezalandırmamıştır nedir bunun hikmeti diye düşünüyorsun önce. Sonra öğrendiklerinle yaşamaya başlayınca, inşallah bir kısmını hâl etmeye gayret edince, onu da sormuyorsun. Asıl takdiri ilahi nedir onu öğreniyorsun. Vardır bir bildiği, ben bilemem diyorsun ve artık tek gayen onun istediği gibi yaşamaya çalışmak ve bunun gayretiyle, her an onun seninle beraber olduğunun zevkine varmaya başlıyorsun.
Bir de Hocan, Allah kaldıramayacağın yükü vermez ayetini de açıklamışsa, bir de Allah'ın sana güvendiği için seçtiğini düşününce, Allah'la arandaki ilişki daha da güçleniyor. Kendini bunu yaşamış annelere daha yakın hissediyor ve onların ilk günlerdeki acılarını en derininde yaşıyorsun ve kendi hissettiklerini hatırlayarak onlara kendini en yakın hissediyorsun. Sonuçta her an Allah'a şükrederek ve öbür âlemde sevdiklerinle birlikte olmayı dileyerek yaşıyorsun.
Nereye bakarsan bak; Allah’ın vechi ordadır ayeti kerimesinde olduğu gibi güzellik her yerdedir. Tabii bakabilene ve görebilene. Ne yazık ki; Afrika mazlum ve masum bir coğrafyadır. İstikbali ve istiklâli bilinmezliklere bağlıdır. Ama güzellikleri de hep derinlerde gizlidir. En anlamlı bakışlar bir annenin çocuğuna olan bakışındadır. Siyah, beyaz, sarı hangi renkte olursa olsun anne her yerde annedir. Siyah Afrika’nın siyah çocukları, anne kucağında olsa bile her zaman hüzünlüdür. Anneliği tadan bütün kadınlar bu duyguyu yüreğinde taşır. Annelik duygusu yer, mekan, lisan farklılığının da üstündedir. Bu duygu her şeyi birleştiren ve birleyen kutsal bir duygudur. Çünkü sevgi, şefkat, merhamet de, bütün insanlığın kurtuluşu da annelerin yüreklerindedir.
GIPTA EDİLECEK BİR HAYAT
Libya asıllı bir Müslüman olan 62 yaşındaki Muhammed Bzeek 28 yıldır ölüm döşeğinde olan çocukları evlat edinip evinde bakıyor. ABD’de yaşayan Bzeek biyolojik olarak anne olamaz hatta o çocukların babası bile değil ama onları evlat edinebiliyor. Evlat edindiği çocukların kimisi yaşama tutunabiliyor. Yaşama tutunamayanların ise cennete giderken ellerinden tutuyor. Çocukları evlat edinmesi duyulunca büyük bir hayranlıkla karşılaşıyor. Daha önce haberlerinin olmadığını söyleyen insanlara ise tokat gibi bir cevap veriyor Bzeek; “Müslüman yaptığı iyiliği anlatmaz .”