Bir kötü fiili işlemeyi ve daha onu işlemeden önden tövbe etmeyi planlamayı "organize tövbe" olarak tanımlayabiliriz.
Kardeşleri, Yusuf’la babasının iletişiminin gücü karşısında lüzumsuz bir sıkıntılanma (vesvese) haline girince Şeytan onlara fısıldadı; “Yûsuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki babanız sadece size yönelsin. Ondan sonra (tövbe edip) salih kimseler olursunuz.” (Umarız ki Yusuf’un kardeşlerinin tövbesi kabul olmuştur ki; o kardeşleri de onları affetmiştir ve Mısır’da onunla beraber ömürlerinin geri kalanını geçirmişlerdir.)
Bu ayette ifade edildiği biçimiyle kötücül yönlendirme, ilk kısmı bakımından zaten şeytanidir. Şeytan, garip, zavallı, yaşadığı o büyük pişmanlığını nasıl yönetmesi gerektiğini bilmeyen ve battıkça batan bir varlıktır fakat akıllıdır da... Bu yönlendirmesinin şeytaniliği her yerinden belli olduğu için doğrudan bir tepkiyle reddedilebileceğini tahmin etmektedir. Bunun üzerine teklif ettiği kötücüllüğün uygulanma zeminini kurmak için fısıldamasında ikinci aşamaya geçmiştir. Bu aşama şeytanın kandırması denen şeyden başkası değildir; eylemden daha şeytanidir. Kötücül fiilin tövbe ile telafisini önererek potansiyel reaksiyonu yıkmak üzere başarılı bir siyaset geliştirmiştir. Böylece peygamber çocuklarına bu sevimsiz fiili gerçekleştirmekle hünerini göstermiştir.
Bir kötü fiili işlemeyi ve daha onu işlemeden önden tövbe etmeyi planlamayı “organize tövbe” olarak tanımlayabiliriz.
Organize tövbe ile ilgili tek iyi şey failin fiilinin meşru olmadığının farkında olmasıdır. Garip ve kabul edilmez bir haldir ama bu haliyle tövbe etmemekten iyi, belki tövbe etmesi gerektiğinin farkında olamamaktan da yerine göre daha iyi bir durumu temsil edebilir. Gene de bu eylemden dönüşün şartları çok zor gözükmektedir. Eldeki tek örnek bir peygamberdir. Bu tür bir fiilin mağduru olanlardan böyle yüksek bir sünneti ihya ile affetmelerini beklemek fazla iyimserliktir.
Birçok durumda ve eylemde insanların organize tövbe şartlarında eylemlerini gerçekleştirdiğini görürüz. Faiz de böyledir. Fakat bu öyle bir iştir ki almak da haram vermek de haramdır. Yani uzaktan bakıldığında her iki taraf da eylemin tamamlayan ve bir biçimde istekli parçası olduğundan hak gaspı şartları doğmuyor gibi gözükmemektedir. Amma bu göz yanılmasıdır çünkü faiz alış-verişi, cari muhataplarının değil, kapitalin monopolleşmesinin mağduru olacak nesillerin hakkının gaspıdır. Tövbeleri kabul eden nezdinde ayrı, daha kim oldukları bilinmeyen ve bugünden hakları gasp edilenlerin affı bakımından ayrı değerlendirilmesi gereken bir konudur. Başka bir deyişle bu ikisi hakkında da değerlendirme yapamayacağımızdan değerlendirme dışı bir konudur.
Ancak şu açıktır; bu dünya hukuk sistemi içerisinde mesela kara para teknik olarak aklanabilir. Aklandıktan sonra makbuldür. Fakat İslam düzeninin ayırt ediciliği içerisinde haram bulaştığı helali de murdar eder.