Bu yazı dizisinin ilk iki yazısında organize suçun tanımını yapıp, yasadışı mal ve hizmetlerin satıldığı karaborsanın işleyişini ve burada elde edilen gelirlerin meşrulaştırıldığı kara para aklama işlemlerini açıklamıştım.
Bu yazı dizisinin ilk iki yazısında organize suçun tanımını yapıp, yasadışı mal ve hizmetlerin satıldığı karaborsanın işleyişini ve burada elde edilen gelirlerin meşrulaştırıldığı kara para aklama işlemlerini açıklamıştım. Bu iki yazıdan elde edilen sonuçlar şunlardır:
(i) Suçun oluşması için gerekli tanım yasa tarafından yapılır. Bazı yasadışı mal ve hizmetlere talep çok yüksekken bazıları da yasak olmaları sebebi ile arzı kısıtlıdır. Her iki durumda da bu mal ve hizmetlerin fiyatları anormal kârlar içerir.
(ii) Yasadışı olmaları sebebiyle yüksek risk içeren bu sektörlerde holding benzeri bir yönetim şeması, hiyerarşisi olan organize suç örgütlerinin işleyebilmesi için bu yüksek kârların oluşması gerekir. Çünkü suçun örgütlenmesi bizatihi pahalı ve riskli bir iştir.
(iii) Normal şartlarda kurumsal yapısı, kolluk güçleri ve finansal kaynakları itibarıyla devletler istedikleri anda bu suç şebekelerini engelleme gücüne sahiptir. Eğer bu şekilde karaborsalarda ticaret yapan yer altı dünyasının suç şebekeleri yaşıyorsa bu ya devletin zafiyetini gösterir ya da devletin bu işlere göz yumduğu anlamına gelir.
(iv) Suç şebekelerinin belli bazı yasadışı sektörlerde uluslararası hale gelmesi durumunda tek bir devletin bunlarla mücadele etmesi zorlaşmaktadır. Bu sektörlerin ilk üçü uluslararası uyuşturucu, silah ve organ ticaretidir.
(v) Yer altı ekonomisinin yaşayabilmesi için bunların meşru kurumlar (firma veya vakıflar) ve finans sektörü aracılığıyla kara para aklama işlemine ihtiyaçları vardır. Bankacılık sistemi için de yer altı ekonomisi, belli riskler içermesine rağmen, yüksek hacimli likidite sağlamaktadır.
(vi) Devletlerin resmi kanallardan bu suç şebekeleri ile ilişki kurması mümkün değildir. Bu yüzden, özellikle emperyalist devletler, istihbarat örgütleri kanalıyla bu şebekelerle ilişki kurar, onları yönlendirir ve/veya kullanır ve yer altı ekonomisinin gelirlerinden belli bir pay alır.
(vii) Devletlerin veya istihbarat teşkilatlarının kara parayla meşru işler yapmaları mümkün olmadığı için, onlar, bu yasadışı finans kaynaklarını kendi jeopolitik çıkarları doğrultusunda vekâlet savaşlarını ve terör örgütlerini finanse etmek için, yurt dışında gizli operasyonları karşılamak için veya el altından yurt dışında kendi lehlerine propaganda yapacak vakıf veya dernekleri desteklemek için kullanırlar.
Yukarıdaki sonuçlara göre kanunlar suç olarak tanımlanmadan suçun oluşması, devletin zafiyet göstermesi veya bilinçli olarak desteklemesi olmadan da organize suç şebekelerinin yaşaması pek mümkün değildir. Burada toplumsal yarar, temel insanlık değerleri, barış ve huzur gibi değerlerib mevcut iktisadi sistemin dinamiklerinde hiç yer almaması da önemli bir unsurdur. Mevcut iktisadi sistemin (yani kapitalizmin) en önemli itici gücü kâr iştahı ve sermaye birikimidir. Yüksek kârlar birikmiş sermayeyi hızla arttırır, sermaye birikimini hızlanması güç temerküzüne dönüşür, güç temerküzü de daha yüksek kârlar getirir. Bu durum, özellikle yer altı dünyasında daha belirgin hale gelmektedir. Mevcut kapitalist sistem, bu tip ulusal ve uluslararası suç şebekelerinin yaşaması için çok doğurgan bir ortam yaratmaktadır.
DEVLETLER VE YERALTI DÜNYASI ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Bu suç şebekeleri ile devletler arasındaki ilişki üç kategoride sınıflandırılabilir: Birincisi, devletler yer altı ekonomisinde dönen büyük hacimli para ve insan gücünü kontrol etmek ve kendi güdümlerinde tutmak isterler. Bu durumda, yer altı ekonomisinin önlenemeyeceği ama kısıtlanıp kontrol edilebileceği varsayımı altında devletlerin amacı suç teşkil eden eylemlerin toplumsal hayatın belli alanlarında sabitlenip kontrol altına alınmasıdır. Bu işlerde gizli servisler kullanılır. Ancak, bu tip yer altı ekonomisinin yaşamı ve sürdürülebilir olması demek, zamanla yer altı dünyasının önce iktisadi ve sosyal yapıya sonrada devletin kendisine sızması ve yayılması sonucuna da yol açabilir. Bu durumun oluşmaması için devletin ilgili kurumlarının çok dikkatli olmaları gerekir.
İkincisi, devletlerin kendi güvenlik stratejilerine uygun olarak resmi kanallarla yapamayacakları eylemleri ihale edebileceği bu tip şebekelere ihtiyaçları vardır. Bu yüzden belli alanlarda bu örgütlerin beslendiği yer altı ekonomisini görmezden gelebilirler. Türkiye gibi orta büyüklükteki milli devletler, çoğunlukla ülkenin sosyal dokusuna ve devletin bölünmezliğine tehdit unsuru olan terör örgütleri ile mücadele için bu tip şebekeleri kullanırlar. Öte yandan ABD ve Rusya benzeri emperyalist devletler ise, özellikle, terör örgütlerini yer altı ekonomisi yoluyla destekler ve kendi emperyalist çıkarları için kullanırlar. Ancak birinci kategoride olduğu gibi, devletin gizli servisi ile suç şebekesi arasındaki muhtemel ilişkiler gizli kalmalıdır ve resmi bir ilişkiye dönüşmemelidir. Eğer bu gizlilik ortadan kalkar ve/veya bu suç şebekeleri devlete nüfuz ederlerse o takdirde ikinci kategoriden üçüncü kategoriye geçilir.
Üçüncüsü, devletler eğer kurumsal yapılarında bozulma, çürüme ve yozlaşmaya maruz kalırlarsa, yer altı dünyası bürokrasi ve siyaset üzerinden (bu işlere teşne, uygun ve tamahkâr bürokrat ve siyasetçiler vasıtasıyla) devlete nüfuz etmeye başlar. Özellikle bu son kategorideki devletler yavaş yavaş devlet vasfını kaybeder ve bir mafya devleti haline gelebilir. Bu durumda polis ve ordunun yerini mafya tetikçileri, kanunun yerini racon, halk iradesinin yerini ise mafya babalarının iradesi alır. Esası yazılı kayıt ve yazılı kurallar olan devletin kurumsal kimliği yıpranır, kendi yasakladığı ve bu yüzden yüksek kârlar elde edilen yer altı ekonomisindeki rantlar bürokrasi ve siyasetteki uzantılara rant getirir. Devletin Güney Amerika ülkeleri, 1990’lar Rusyası, Soğuk Savaş dönemi İtalyası gibi bir mafya devleti olması milli aidiyeti de ortadan kaldırır ve toplumsal çözülme başlar.
SONUÇ
Teoride devletin ve kamu düzeninin mefhum-u muhalifi olan bir yapı pratikte devletle iç içe olabilmektedir. Hele yer altı dünyasının uluslararası hale geldiği sektörlerde – kapitalizm ve küreselleşmenin doğası gereği – devletin kurumsal yapısını tehlikeye atan, milli birliğin bozulmasına yol açan tehditler ortaya çıkmaktadır. Devletlerin içindeki sızıntılar bu tehditlerle büyüyüp çatlaklara dönüşebilir. Bu yüzden dünyanın her tarafında uluslararası suç kartelleriyle ortaklaşa mücadele edilmesi gerekir. Bu uluslararası konsensüsün mevcut iktisadi düzen olan vahşi kapitalizm, küreselleşme ve emperyalizm içinde gerçekleşebilmesi ise pek de mümkün değildir.