Son 10 gün memlekette yaşanan, tartışılan konu, "doğruluk kontrolü"nün ne denli önemli olduğunun en önemli kanıtı.

NEREDEN ÇIKTI BU 'ÇİN MODELİ?'

Bilgeye sormuşlar:

- Bir insanın zekâsını nereden anlarsınız?

- Konuşmasından.

- Ya hiç konuşmazsa?

- O kadar akıllı insan yoktur ki!

Buna bir de, Fuzulî'nin "‘Bilmiyorum’ diyebilmek bilgelik ister." sözünü eklersek..

***

"Bilmiyorum" diyebilmek.

Çoğu zaman bu kelimenin bizi küçülteceğini, statümüzü baltalayacağını ve gelişmemizi engelleyeceğini düşünürüz. Oysa, Leah Hager Cohen, 2014'te raflarda yerini alan, 'Bilmiyorum Deme Rehberi'nde, bu itirafın bizi özgür kılacağından hatta güçlendireceğinden söz eder.

Cohen’e göre, bilmemek, insanın doğasında vardır. Bu gerçekle ne kadar barışık olursak, kendimizle ve ruhumuzla da o kadar barışık ve özgürce yaşayabiliriz.

Bu kelimeyi en çok da, televizyon ekranlarında duymaya hasretiz.

Özellikle de 'atışma' programlarında..

Katılan tüm konuklar ‘hakim’ olduğunu ispatlamak çabasıyla her konuya dalıyor. Yerli yersiz, anlamlı anlamsız uzun uzadıya laflar etmekten çekinmiyor.

O yüzdendir ki, sıklıkla ses tonları yükseliyor, tükürükler saçarak kendini ifade eden uzmanların görüntüleri ekrana yansıyor.

Retorik ya da eski ismiyle Belâgat, yerinde bir kelime olacak sanırım: İnandırma, yönlendirme, etkileme ve bazen de saptırma işlevlerini barındıran bir gayret..

"Biriniz de 'bilmiyorum' deyiverin be kardeşim." demekten kendimi alamadığım anlar o kadar çok ki..

Gelin görün ki, alanın ve satanın da razı olduğu bu durumdan pek şikayetçi de değiliz.. Durum ortada..

Ümitsizliğim zirvede..

***

Tam da bu günlerde, Habertürk ekranında denk geldiğim Prof. Dr. Haldun Yalçınkaya’nın, "O benim bilgili olduğum ya da en azından 'televizyon önünde' yorum yapmaya yeterli kapasitemin olduğu bir alan değil. Hukukçulara sormak belki daha doğru olacak." sözleri beni kendime getirdi.

Yalçınkaya, "Avrupa Konseyi, Kavala, Rusya, Belarus, Montrö Antlaşmasının Etkisi.." başlıklarındaki son derece doyurucu açıklamaların ardından sevgili Muharrem Sarıkaya'nın kendisine yönelttiği, “Anayasa Mahkemesinin bireysel hakkın ortadan kalkması” konusundaki sorusuna karşın bu sözleri sarf etti..

“Bilmiyorum” sözünü duyduğumda bu kadar sevineceğim aklıma gelmezdi..

***

Son dönemin bir başka sıkıntılı başlığı hiç şüphe yok ki, dezenformasyon..

Sosyal medya üzerinden dolaşıma sokulan sahte, doğru olmayan ya da doğruluğu teyit edilmemiş içerikler günümüzün en önemli problemi.

Aslında sorun, sosyal medyadan ziyade, “Fact-checking” yani “doğruluk kontrolü”nün eksik kalması, yapılmamasında.

Son 10 gün memlekette yaşanan, tartışılan konu, “doğruluk kontrolü”nün ne denli önemli olduğunun en önemli kanıtı.

Ulusal bir gazetemizin ortaya attığı, “Erdoğan ekonomide yol haritasını anlattı: Çin de böyle büyüdü” başlıklı haberi ile ortaya çıkan tartışma, hemen her kesin ve her kesimin dilinde..

Muhalefet partilerinden lider ya da sözcü düzeyinde açıklama yapmayan kalmadı, yazmayan ekonomi uzmanı, tartışmayan ekonomi profesörünün de kalmadığı gibi.

Tartışma programlarında konunun uzmanlarını dinledik, durduk, 10 gün boyunca.

Ama, kimsenin aklına, “Ya arkadaş ne Cumhurbaşkanı, ne bakanlar ne de AK Parti yetkililerinden bir tanesinin dahi ağzından böyle bir açıklama duymadık. Üstelik Bütçe görüşmeleri sürerken ve ana gündem maddesi ekonomi iken, şunun aslı astarı nedir? Bir soralım, araştıralım.” demek gelmedi.

Aksine, sabah akşam TV ekranlarında “Ekonomide Çin modeli”ni tartışanları seyrettik, durduk.

Neyse ki, nihayetinde dün, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve AK Parti Bingöl Milletvekili Cevdet Yılmaz'ın Kanal 7’de yaptığı, ‘yeni ekonomi modeli’ açıklaması konuyu aydınlığa kavuşturdu:

“Hükümetimizin politikası cari açığı kalıcı bir şekilde azaltmak. Ekonomide yeni model 'Güney Kore Modeli’. ‘Çin Modeli’ bizim için asla olamaz çünkü ölçeği farklı. Bir demokratik yönetim yok. Türkiye demokrasinin olduğu bir ülke. Dolayısıyla benzeteceksek Güney Kore, ihracat odaklı kalkınma modellerine benzetebiliriz. Dersler çıkarabilirsiniz.”

Sıkıntının ne olduğu gün gibi aşikar.

Artık kimse “doğruluk kontrolü” yapmak gereğini duymuyor.

Duymadığı için de, bu garabet durum ortada.

***

Faiz tartışmalarıyla noktayı koyalım. Düştü, çıktı, kur şöyle, kur böyle..

Yine Habertürk’te Olaylar ve Görüşler programında Muharrem Sarıkaya, muhalif duruşu ile bilinen, Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz’a sordu:

"Ayşe Teyze için faizin düşmesi yararlı değil mi? Kurun yükselmesi çok mu önemli?"

Cevap:

"Tabii Ayşe Teyze için iyi. Faiz düşsün. Kredi alsın. Harcasın. Harcamalar artsın. Ve bunun arkasından ekonomi büyüsün. Ve bu, seçime gittiğimizde de kime oy vereceklerdir. Herhalde hükümete oy verme ihtimali biraz daha artabilir."