İnsan yaratılışta İslam fıtratına göre yaratılıyor. Fakat insan olma hasebiyle de yaratılıştan nefsi zaafları da oluyor.
SAĞLIK ÇALIŞANLARI VEBAL ALTINDALAR
Bacımın oğluna bir yılı aşkın bir süredir Çapa tıp fakültesi çocuk ortopedisinde teşhis konulacak. Bir yılı aşkın bir süre içinde bilimsel gelişmelerde neler oluyor, ne gibi çalışmalar aşamalar kaydediliyor ah bir bilsek, ilgilensek. Biz niye böyleyiz haram helal kavramına noldu demekten kendimi alamıyorum. Çocuk geçtiğimiz yıl mayıs ayında yürüme bozukluğu ve ağrı nedeniyle Çapa Tıp fakültesi çocuk ortopedisine gidip ilgili doktora muayene oldu (doktorun adını özellikle vermiyorum). Bu randevuyu alma aşamasındaki maceralara şimdilik hiç girmiyorum. Doktor muayeneyi yapıp yürüme analizi için Ocak 2019 tarihine tekrar başka bir randevu veriyor. Aradaki zamana dikkatinizi çekiyorum. Çocuk o tarihte üç buçuk yaşında. Ocak 2019 tarihinde ilgili doktora gidildi röntgen, yürüme analizi yapıldı. Sonuç ve tedavi yöntemi için 6 Mayıs tarihi verilmiş. O tarihte belki gelişim açısından belli tedavileri uygulamak için geç kalınmış olacak. Röntgen veya analiz sonuçlarını değerlendirmek ve tedavinin yöntemini ortaya koymak için dört ay niye bekleniyor? Biri bana bunu izah edebilir mi? Bir de doktorların dünyayı ben yarattım edasından da artık kurtulmaları gerekiyor. Üniversitede geleceğin sağlık çalışanlarına Sağlık Hizmetlerinde iletişim dersi veriyorum ve öğrencilerime hep şunu diyorum eğer burada öğrendiklerinizi uygulamazsanız vebali bana da gelir. Hani şimdi bir milletvekili araya koysak eminim yarın bacımı arayıp çocuğa gerekli işlemleri yaparlar. Ama bu hak mıdır, helal midir?
NEFSİ MARAZÎ HASTANELERİ
İnsan yaratılışta İslam fıtratına göre yaratılıyor. Fakat insan olma hasebiyle de yaratılıştan nefsi zaafları da oluyor. Zamanla zaafları çoğalıyor, semirtiyor hatta azgınlaşabiliyor. Esas olan da bu zaafların giderilmesi için de İslami terbiye görmek şart oluyor insana.
Osmanlı döneminde Darülfünun, yani üniversite hastanelerinde Ruh hastalıkları yerine Nefsi Marazî adı kullanılıyordu. Ecdad her şeyi yerli yerinde ve bağlamından ayırmadan kullanmaya dair bir hassasiyet gösterdiği için, toplumda bir bütünlük bir tevhid icraasını görebilmek mümkündü. Konu iki nedenden dolayı önemli. Birincisi kelimeyi anlam bütününde ifade etmenin toplumda düşünme mantığının getirdiği bütüncül bir bakış. Diğeri de kelime ve kavramlara yüklediği anlamla birlikte sosyal yapıda olayları görmek istediği hâl. Burada ne demek istediğimi aşağıdaki satırlarda detaylı olarak açıklayacağım.
Ruh hasta olmaz
Ruh Allah’tan üflenen insana vücudu ile dünyada diri olan, öldükten sonra da bedenden çıkıp hayatiyeti devam edendir. Ruh Allah’tan gelen bir cüz olduğuna göre hastalıklı olmaz, olamaz. Eskilerdeki hassasiyet kelimelerden, eşyaya, eşyadan ölüye, diriye her şeye sirayet ettiği için kelimeleri bile seçerek düşünmüş ve yerleştirmiştir. O yüzden de Ruh hastalığı dememiş, nefsin arızalı kısmı manasına gelen bir tabir kullanmıştır. Günümüzde insanların yüzlerine baktığınızda neredeyse herkese hakaret babında ruh hastası yakıştırması yapılıyor. Bu ne vahim. Lafın nereye gittiğini bilmeden konuşmak, yazmak ve dolayısıyla da artık bu dengeyi görmeden düşünmek alışkanlık haline gelmiştir. Bu nedenle de yanlış teşhis yapılıp tedavisi bir türlü bulunamamaktadır? Eskiden halk bu marazalıları dışlamamış tekke ve tarikatler vasıtasıyla kendi içinde tedavi etme yoluna gitmiştir.
Nefsin arızaları nelerdir?
Her insan nefsi ile dünyaya gelir. Nefs olmadan dünyada hayatiyet zordur. Sadece öbür dünyayı düşünerek ya da bu dünyaya çakılı kalarak yaşanmayacağına göre, Yaratıcı hepimize bir nefs vermiştir; iki dünya arasında dengeyi bulmaya çalışırken tekâmül edebilelim diye. Müslümanlıkta nefsi öldürmek yoktur. Nefsi terbiye etmek vardır. Yani nefsin zaaflarını gidermek vardır. Bu terbiye merhalesinde ruhumuz acı çekebilir. Çünkü saf ve tertemiz olan ruhumuz arızi olan hastalıklarla nefsimize baskı yapar. Mutasavvıflar nefsteki afetleri şöyle sıralarlar; cehalet, cimrilik, haset, fitne, fesat, hırs, isyan, iptilalar, kin, nefret, gurur, nankörlük, vefasızlık, sabırsızlık, yalan, zan ve zulüm. Bu afetlerden hepimizde az veya çok vardır. Önemli olan bunların ruhumuzu yaralayacak derecede aşırıya kaçmamasıdır. Azgın olan nefsi dizginlemektir önemli olan.
Nefsin arızaları nasıl giderilebilir?
Bu soruya bir paragrafta cevap vermek tatminkâr olmayacaktır. Ancak bizim sıkıntımız günümüzde bu arızaların çoğalmış olması ve görünür olmasıdır. Nefsi marazî hastanelerinde özellikle su sesi ve musıki ile ciddi aşamalar kaydedildiğini biliyoruz. Ancak günümüzde artık ruh hastanelerinde bu arızalar giderilemiyor. Çünkü bu hastalıkların yol açtığı derin yaraları bastırmak için ilaçlarla geçiştiriliyor. Arazları psikyatrik vaka haline gelmeden tesbit etmek yani bir nevi halk sağlığı önleyiciliği görevini üstlenecek bilgelere tekrar ihtiyacımız vardır. Ruh hastalıklarına bakış açımızda hastalığın isminden hatalı olduğunu görmezlikten gelemeyiz. Kelimelerin varlığı düşünme biçimimizi şekillendiriyor vesselam.
DUA
Bir çocuk, avaz avaza dua ediyor müzik eşliğinde; ortalık inliyor. Arka mahfilde bir cenaze. Kimin duası kabul olur, kim bilir? Yüreği parçalanırcasına nameleri savuruyor gökyüzüne. Gece yıldızlara ulaşsın, ama kimse görmesin diye gündüzden gönderenler var dualarını; içten. Ama gizlice. Bazen de çığlık çığlığa insanların şaşkın bakışları arasında melodinin arasına dualarını gizleyenler var. Ah bir bilsek dua ne güzel bir sesleniştir. Ne güzel bir yakarıştır sevgiliye. Kulakla işitilmese de, gönülden cevaplarını alan, duaların sahipleri var. Onlara katılıp gitmek seslerine karışıp Ya Hay! Ya Hay! diye dua edebilmek ne güzel bir nimettir. Diri olan ancak sensin duasına sığınabilmek ve sonsuzluğa karışabilmek..
TÜRKİYE YAŞAM KALİTESİNİ ARTIRMIŞ (!)
Bir araştırma şirketi 2018 Trend Raporunu yayınladı. Buna göre Türkiye kendine özen gösterip yaşam kalitesini artırmış.
İçerisinde yoga ve pilates özel dersleri, masaj, epilasyon gibi hizmetlerin olduğu kategorilere olan talepler yüzde 303 artarken; Drone Tamiri, Coin Mining, İmar Barışı Danışmanlığı gibi hizmetler ise bu sene yeni açılan hizmet kategorileri arasına girmiş.
Aralarında Temsili Nikah Memuru, Coin Mining’in de bulunduğu 898 yeni kategori açılmış.
Gündemde olan konularla ilgili açılan yeni kategorilerin yanında eğlenceli kategoriler de yer almış. İmar Barışı Danışmanlığı, Drone Tamiri, Refleksoloji, İsveççe Özel Ders, Pikap Tamiri, Mızıka Özel Ders, Temsili Nikah Memuru, Coin Mining, Alışveriş Koçu ve Sushi Yapımı gibi örnekler en beğenilen yeni kategoriler olmuş.
Yogaya olan talep yüzde 341 arttı diyor bu bültende. Acaba yogaya gitme nedeni spor mu, nefsi zapturapt altına mı almak yoksa ibadet mi? Bunlarda sorulması gereken sorularımız arasında.
Çıkan verilerden, artık birçok konuda daha fazla özel ders aldığımız da ortaya çıkıyor.. Matematikten, İngilizceye; direksiyondan, pilatese toplam 51 özel ders kategorisine taleplerde geçen yıla oranla yüzde 40 artış gözlendi. En çok artış gösteren dersler sırasıyla Yüzme (yüzde 127), Pilates (yüzde 102), İngilizce (yüzde 101), Matematik (yüzde 96), Piyano (yüzde 94) ve Direksiyon (yüzde 47) olmuş.
POZİTİF
Artık seçim atmosferindeyiz. Herkesin bir siyasi görüşü var. Ayrıca herkesin bir dünya görüşü var. Herkes de oyunu bulunduğu yerde kullanmalı asla kasıtlı adres değişikliği yapmamalı. Seçim sonuçlarına da saygı duymalı. Küfür ve hakaretten uzak durmalı. Herşeyin hayırlısını dilemeli. Zaten iyi bir insan ve iyi bir vatandaş vazifesini hakkıyla yerine getiren sonuçlara da saygı duyan kimsedir.
NEGATİF
Ne yazık ki her seçimde birtakım manipülasyonlar yapılıyor. Algı yönetimiyle vatandaş huzursuz ediliyor. Komşu komşuya bile selam vermekten çekiniyor. Seçim bir vatandaşlık görevidir. Her türlü siyasi görüş ve anlaıyş olacaktır. İşi kavgaya dökmek, kargaşa ve kaos oluşturmak bir anlamda kanunları çiğnemek olur ki; her suçun karşılığı yaptırım olur. Bu tür olumsuzlukların olmamasını temenni ederiz.
AÇ MI KALSIN ÇOCUK!..
İlkokullarda ahlaki değerlerimiz öğrencilerimize serbest etkinliklerde işlenerek hissettiriliyordu. Şimdi değerlerimiz dersler içinde değiniliyor, çocuklarımıza ahlak ve maneviyat çerçevesinde olgun insan olmada bir ufuk çizilmeye çalışılıyor. Adalet, tasarruf, özgüven, vefa, fedakârlık duyguları işlendiği gibi yaratılıştan şefkat ve merhamet de vicdani bir haslet olarak çocuklarımızda belirgin olarak yaşanıyor ve yaşatılıyor.
Son zamanlarda sosyal medyada ibret alacağımız nice darbımesellere şahit olabiliyoruz. İlkokul birinci sınıfa giden bir çocuğa harçlığına ne yaptın sorusuna muhatap olan çocuğun babasıyla diyaloğu ilgimi çekiciydi.
“Ben sana para vermedim mi kalem al diye?”
“Onunla üçüncü kalemi aldım. Öbür arkadaşlarımın ton ton kalemi var, benim niye üç tane kalemim var?”
“Ulan bir öğrencinin bir siyah kalemi olur, bir kırmızı kalemi olur, bir de silgisi olur. N’aptın harçlığını?.. N’aptın harçlığını?”
“Bir lirasıyla gittim meyve suyu aldım. Bi tane arkadaşım var baba. O annesinden ve babasından hiç harçlık istemiyo, geliyo benim harçlığıma sarıyo”
“Niye?..”
“Bir lira verdim ona o yüzden iki lira kaldı.”
“Sizin sınıftan mı?”
“Evet!..”
“Niye veriyorsun?”
“Baba ne yapsın çocuk, bi kuruşu bile yok; aç mı kalsın!.. Gitmiş meyve suyu almış... Annesi babası hiç bi şey vermiyor ki çocuğa. Suluğu bile yok...”
Diyalog böyle devam ediyor gidiyor. Baba çocuğu sorguluyor; çocuk ağlamaklı vicdan yaparak kendini savunuyor. Aslında çocuk daha küçücük yaşta bir insanlık sınavı veriyor. Aslında çocuk babasına bir ders veriyor.