İnsanlık tarihi boyunca "Ne çok şey gördük!" ifadesini bizim nesil kadar kullanan bir nesil var mıdır acaba?
İnsanlık tarihi boyunca “Ne çok şey gördük!” ifadesini bizim nesil kadar kullanan bir nesil var mıdır acaba?
Son elli yılda yaşananları bir düşünelim. Hem Türkiye, hem dünya açısından.
Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Bloğunun parçalanması.
Berlin duvarının yıkılması.
Anarşi, terör, darbelerin her çeşidi…
Kıbrıs çıkartması…
Körfez harekatları…
Depremler…
Sobalı/ idare lambalı evlerden, doğalgazlı, cep telefonlu, internetli bir hayata evriliş.
Birçok hadise de siz ekleyin.
“Geleceğe Dönüş” film serisinin “Bu kadar da olmaz!” dediğimiz fantastik unsurlarına tur bindirmiş gelişmeler hayatımızın rutini olmuş durumda.
Elinde telefon, navigasyonla adres bul. Trafiği gör.
Tak kulaklığı metrobüste cepten televizyon seyret.
Fakat, bu elli senede Türkiye’nin ve dünyanın huzuru ne kadar arttı?
Şiirde, edebiyatta, sanatta, mimaride nereye geldik?
Ve insani değerler, ahlak, sosyal hayatın kalitesi yeni bir medeniyet tarifinin içini doldurabilir mi?
Hayır!
En acısı da şu ki, altı asırlık Osmanlı’nın gerçekte neden ve nasıl yıkıldığını, Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu, üzerlerindeki sis perdelerini kaldırarak ve üzerinde mutabık kalarak eğitim sisteminin içine sokamadık.
Fuzuli, Baki bizim şairlerimiz; anlamıyoruz.
Bırakın onları Yahya Kemal’e tercüman lazım!
Mimar Sinan’ı aşamadık.
Bırakın aşmayı, Sinan’ın eserlerini koruyamadık, restore ederken akustiğini bozduk, çirkin binalarla etraflarını sarıp görünmez hale getirdik.
Ve şimdi tarihin kırılma noktasında…
Üstelik bu kadar hatalar ve zaman kayıplarıyla gelmiş olsak da bugüne…
Dünya nüfusunun ve ekonomisinin yüzde biri kadar görünen ülkemize karşı, yedi değil yetmiş yedi düvel sinsi ve alçakça oyunlarla ittifaklar kuruyor, bizi yıkma, yok etme planları yapıyor.
Yalancı Batı, despot ve hukuksuz Birleşmiş Milletler, destek olan değil, düşmanlık ve hainlik eden NATO, İngiliz uşağı sözde krallar, devlet başkanları…
İçindeki alçaklara rağmen dimdik duran Türkiye…
Evet, ne çok şey gördük ve biraz daha ömrümüz varsa, yakın gelecek ne çok şeye gebe…
Fildişi bir kuleden konuşuyor gibiyim, değil mi?
Olsun.
Ne olacak yani?
Geçen yüzyılı harcadıysak da, genlerimizde olan delikanlılık ve mertlik, varlığını muhafaza ediyor.
Vahşi Batı’nın çobanlarına pabuç mu bırakacağız?
Yer yarılsa, ölüm olsa, güle- koşa “şehadet/ kurtuluş” imanıyla dikleneceğimiz hesaba katılmayacak mı?
Elbette katılıyor zaten.
Onun için yüzde 1 gibi gözüksek de, dünyanın bir tanesiyiz.
Biricik ümidiyiz.
Görelim Mevlam neyler…
Neylerse güzel eyler!