Geç kalmışlık hissi bizi farklı maceralara sürüklüyor. Bunlardan biri geçmişin güzel günlerine sağlanmak ve geleceği orada aramak. Geçmişin güzel günleri olabileceği gibi geçmiş adı üstünde geçmiştir ve üzülerek ifade edelim ki bir daha aynı şartlar altında gerçekleşmesi mümkün olmayan ihtimaller bütünüdür.
Geçmişe hülyalı bakışın sonu arabesk bir ruh halidir. Hiçbir zaman geri gelmeyecek bir zaman dilimine saplanıp kalmak üzüntüden başka getirisi olmayan beyhude bir avuntudur.
Gidilen diğer sokak ise geleceğe sığınmaktır. Gelecek güzel günlerin hayalini ona en kolay kavuşma arzusuyla ateşleyip geçmişi yok sayarız. Tanzimat’tan itibaren okur yazar takımımızın ferdi yahut kolektif olarak yaptığı iştir. Farklı yöntemlerle de olsa bu yolun sonu da arabesk bir bakış açısı ve çaresizliktir. Neden? Başkalarının izlediği yollar bizim için ilham verici kısımlar içerse de toplumlar arasındaki farklar çoktur. Dolayısı ile tümüyle taklide dayanan bir gelecek modeli bizi ancak başkalarının geçmişindeki bir odaya hapseder ve iyi bir limana çıkarmaz.
Olması gereken nedir? Kendimizi geçmişimiz yahut başkalarının süreçleriyle kıyaslamak değil süreçleri mukayese etmektir. Başkaları ne yapıyorsa aynını yapmak değildir bu. Geçmişimize bakmak, gelişim süreçlerimizi belirli bir periyotta ele almak ve diğer süreçlerle mukayesesini gerçekleştirmek. Bunu yaparken benzer süreçlerdeki başarıları veya başarısızlıkları görebileceğimiz gibi diğerlerinin iyi olan kısımlarını nasıl geliştirdiğini de görebiliriz. Bizden iyi sınav kağıdına sahip kişinin daha başarılı olduğu alanları derinlemesine incelemek ve sadece sınav esnasındaki performansını değil bir bütün olarak çalışma sistemini incelemek gibidir.
Uzunca bu girizgahın ardından bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Mukayese tarihi konusunda istikrarlı çalışmalarını devam ettiren Murat Çelik’in Küre Yayınları’ndan çıkan “Osmanlı Medreseleri ve Avrupa Üniversiteleri (1450-1600)” kitabında iddialı bir yolculuğa davet ediyor bizi. İstanbul’un fethinin hemen sonrasında Osmanlı topraklarında ve Avrupa’da bilginin organizasyonu ve toplumu şekillendirmesi konusunda ciddi bir çalışma. Kitap medrese ve üniversitelerin teşkilatlanması ve toplumla olan ilişkilerini izah ediyor. Bunun yanı sıra bilgi kümelenmelerinin toplumları nasıl farklı yönlere sevk edebileceğini de gösteriyor.
Kitabın Türkiye açısından en büyük kıymeti ise toplumsal problemlere dair çözüm önerilerinde bilindik kalıpların ötesine geçecek bir kapının varlığını göstermesi. Yani? Bu örnek kitap serinkanlı mukayese imkanı sağlayarak sadece başarısız sonuçları nedeniyle çöpe atılmış kıymetli birçok süreci yeniden değerlendirmeye imkan sağlayacak. Bu sayede geçmişi melankolik bakışı üzerimizden atarak yarınlar için gerekli özü keşfetmiş olacağız.
Sadece bir kitap bunu yapar mı, ne alakası var demeyin. Doğru sorular doğru cevapların doğmasını sağlar ve doğru mukayesenin bizi geleceğe taşıma ihtimali var. Ne alakası var diye burun kıvıracağımız birçok benzetme hatalarımıza ve aynı zamanda başarılı süreçlerimize taşıyabilir. Henüz okumadığım ama varlığıyla heyecanlandığım bir kitap üzerine söyleyeceklerim şimdilik bunlardan ibaret.