23 Haziran'da yenilenecek İstanbul belediye başkanlığı seçimleri öncesi Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım ile Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu'nun birçok televizyon kanalından canlı yayınlanan münazaraları, hemen hemen her kesim tarafından çeşitli yönleriyle tartışılıyor.
Ben de münazaraya dair bazı gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
Birçok kişi münazarayı futbol karşılaşması benzetmesi üzerinden değerlendiriyor.
İyi bir futbol izleyicisi olmamama karşın, moderatörün münazarayı ünlü hakemimiz Cüneyt Çakır’ın futbol maçlarını yönetmesine benzer bir tarzda yöneteceğine dair açıklamalarını da dikkate alarak ben de değerlendirmelerimi bu eksende yapmaya çalışacağım.
Hemen hemen herkesin ortak görüşü bu münazaradan çok gol çıkmadığı yönünde.
Ben de aynı kanaatteyim.
Bunda önemli ölçüde moderatörün tavrı ve münazaranın formatının etkili olduğunu düşünüyorum.
Moderatörün yuvarlak soruları, adayların sorulara yanıt verip vermemesine bakılmaması, adayların karşılıklı diyaloga girmelerine izin verilmemesi ve adaylara tanınan sürenin kısıtlılığının bunda etkili olduğunu düşünüyorum.
Münazaranın en önemli bölümlerinden birisi bence İstanbul seçimlerinin neden yenilendiği ile ilgili bölümdü.
Yıldırım’ın oyların çalınmasını cüzdan çalınması örneğiyle karşılaştırması oldukça yerindeydi.
Ancak hırsız kim sorusunun yanıtı olarak, bunu bulma görevinin adli mercilerde olduğu ve bu konuda soruşturmaların devam ettiği konusu daha açık şekilde vurgulanabilirdi.
Binali Yıldırım’ın seçimin yenilenmesinin nedeninin, oyların yeniden sayım işlemi devam ederken, yüzde 10’luk bölümünün sayımı sonucunda 29 bin dolayındaki farkın 13 binlere gerilemesi üzerine CHP’nin 2 Nisan gecesi İstanbul İl Seçim Kurulu’na başvurarak sayım işlemini durdurması olmasını dile getirmesi de oldukça önemliydi.
Ekrem İmamoğlu, bu konularda topu taca atmayı yeğledi.
Ordu Valisi’ne hakaret konusunda da İmamoğlu aynı yola başvurdu ancak bu konudaki tavrı, doğru söylemediğini bariz şekilde gözler önüne serdi.
İmamoğlu’nun tek golü bana kalırsa Sayıştay raporlarından geldi.
İmamoğlu’nun raporları yanında getirmesi, verdiği bilgiler içerikten farklı bile olsa, bunları okudum denemesi, buna karşın Yıldırım’ın raporu okumadım demesi Millet İttifakı açısından bir gol olarak değerlendirilebilir.
İstanbul ile ilgili projeler konusunda da Binali Yıldırım’ın daha net daha somut ve daha ikna edici olduğu kanısındayım.
Bana kalırsa Binali Yıldırım en çok golü Kürt meselesi konusunda atabilirdi.
Ama o bölüm golsüz geçti.
Her iki aday da etnik kimliğine, hangi partiden olduğuna bakılmaksızın herkese eşit hizmet götüreceğini söylemekle yetindi.
Ancak, Yıldırım bu konuyu İstanbul belediye başkanlığından ayrı tutarak, AK Parti’nin iktidarından önce bu ülkede Kürtlere, ikinci hatta üçüncü sınıf insan muamelesi yapıldığını, Kürtlerin devlet yönetiminde, hayatın her alanında sayısız ayrımcılıklara uğradığını, özellikle Doğu ve Güneydoğu’da hayatın Kürtler açısından adeta bir cehennem olduğunu, AK Parti iktidarıyla bunun değiştiğini, sorunların önemli kısmının giderildiğini ancak Türkiye’ye diz çöktürmek isteyen uluslararası güçlerin bugün Millet İttifakı’na açık destek veren PKK ve HDP’yi kullanarak bu sürece engel olduğunu, buna rağmen AK Parti olarak öyle ya da böyle bu meseleyi tümüyle ortadan kaldırmaya kararlı olduklarını, bu ülkede Kürt-Türk ve diğer tüm etnik grupların bu ülkede kardeşçe, barış ve huzur içinde yaşaması için elinden geleni yapmaya devam edeceklerini dile getirseydi bence Kürt seçmenler üzerinde daha etkili olabilirdi.
Kanımca herşeye rağmen İmamoğlu, münazaradan çok fazla gol yemeden, Yıldırım ise az gollü de olsa karşılaşmadan galip ayrılmış olmaktan memnun.
Türkiye de 2002’den bu yana ilk kez böyle bir münazaraya tanıklık etmiş olmaktan memnun.
Artık kararı 23 Haziran’da İstanbul seçmeni söyleyecek.