Uzun yıllardan sonra, Gazze Şeridi'nden İsrail'e yüzlerce roket fırlatıldı.
Uzun yıllardan sonra, Gazze Şeridi'nden İsrail'e yüzlerce roket fırlatıldı. Böylece olanlar oldu. Dokunulmaz sanılan İsrail’e dokunuldu. Atılan roketlerin hedefleri; İsrail sınırlarına, içlerine, askeri üslere ve sivil hedeflere yönelik, hesapların ve planların yapılmış olduğu gözlendi. 1948 yılından bu yana vaki olmamış bir durumdur Aksa Tufanı. Kudüs için, Gazze için, Filistin için elbette anlamlı bir başlangıçtır. Mazlum insanlık için, yeni bir güneşin doğuş haberidir. Böyle bakılabilir mi? Elbette böyle bakılabilir. Yıllarca kendi topraklarından, yurtlarından çoluk çocuk demeden, kadın, erkek, yaşlı, cami, külliye, mektep, medrese, hastane demeden saldıracaksınız, hemen her gün şehitler kervanına birkaç mümin mücahidi şehit edeceksiniz, buna tahammülün kalmadığını göstermesi bakımından elbette bakılabilir.
7 Ekim günü başlatılan Kudüs Tufanı, çok sayıda kayıpla ve esirle sonuçlandığı görüldü. Bunun üzerine İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ülkesinin savaşta olduğunu ve kara harekâtının kırk sekiz saat içerisinde yapılacağını duyursa da hala savaşa başlayamadı. Batı dünyası her zaman olduğu gibi direksiyonunu mazlumların öldürülmesine, kanlarının emilmesine, yerlerinden yurtlarından sürgün edilmesine göz yumarak zalim ve terörist İsrail’e destek vermeyi sürdürdü. Örneğin; ABD; başta olmak üzere, İngiltere, Fransa gibi ülkeler İsrail’in yanında olduklarını ve her türlü desteği vereceklerini söylediler. ABD Başkanı Joe Biden, ABD’nin İsrail’e desteğini ve 8 milyar dolarlık ek askeri yardım sağlanacağını açıkladı. Çoğu Batı ülkesinin liderleri de Biden ile benzer bir tutum sergilediler. Bir kez daha görüldü ki, batı her zaman şirkten yana, fısktan yana, fitneden yana, şeytandan yana tavır aldı. Müslümanlar bunun karşısında yekvücut olmaya ve tavır koymaya mecburdur. Küfrün tek bir millet olduğunu dünyanın gözünün içine baka baka gösterdiler. Bu ve benzeri tutumlar elbette bizlerin; hakkı görmeye, hakkı üstün tutmaya, mazlumdan yana, müminlerden yana olmaya gözlerimizi, idrakımızı ve basiretimizi açmasına vesile olmasını temenni ediyoruz. Unutmamalıdır ki, Enfal suresi 17.ayette şöyle ifade ediliyor: “Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Allah, bunu mü'minleri iyi bir sınavla sınava tabi tutmak için yaptı. Kuşkusuz Allah, her şeyi duyan'dır, her şeyi bilen'dir.” Bu ve benzeri ayetlere dikkatle eğilmemiz icap eder.
İsrail, bombalamayı, öldürmeyi sürdürüyor. Lakin korkudan ödü kopuyor. Müminler ise, her daim seferdedir, seferle emredilmişlerdir. Kaybetseler de kazananlar onlardır. Zahirde Mümin kaybetmiş gibi gözükse de batıni anlamda kazananlar iman, ihlas ve teslimiyet içinde cihat edenlerindir. Geçici dünyanın, bir emanet olduğunu bilirler ve emanete sahip çıkmaya, emaneti ehline vermeye, mümince duruş ortaya koymaya, Allah’ı ve Rasulünü tercih etmeye memurdurlar. Buna sebeptir ki, dünya Müslümanlarının tevhid olma mecburiyeti vardır. Birlikte ve beraberce hareket etmeye ihtiyacı vardır. Kardeşlik hukuku kardeşlerin derdiyle dertlenmeyi, kanayan yaralarını sarmayı, tarağın dişleri gibi kol kola girmeyi gerektirmektedir. Seferde olanın karnını doyurmaya, ihtiyaçlarını gidermeye, maddi ve manevi destekle desteklemeye mecburiyetimiz vardır. Dualardan önce yapılması gerekenlerin yapılması, her türlü maddi imkânların seferber edilmesi icap ediyor ki ondan sonra dualar yerini bulsun.
“Kudüs Tufanı” gösterdi ki, İsrail acizdir. Bazı kesimlerin ifade ettikleri gibi yenilmez değildir. Ortadoğu’nun en güçlü silahlarına, ordusuna sahip olduğu vesveseden, şeytanın lafazanlığını yapmaktan ibarettir. Gazze’nin füzeleri, askeri harekâtın önüne geçmiştir. Tedirgin etmiştir. Yerleşim yerlerini terk etmeyi sağlamıştır. Kara harekâtı yapmayı düşünseler de bataklığa saplanacaklarının, mazlumların ahının onları tutacağının korkusuyla adım atamadıkları gözlemlenmektedir. Tel Aviv ile Gazze Şeridi dâhil olmak üzere Filistin tarafındaki askeri dengenin bozulduğunu, dünya insanlığı görmektedir. İmdi diyelim ki artık halkı mümin-müslim olan devletlerin, Mısır’ın, Ürdün’ün, Lübnan’ın, Katar’ın, Birleşik Arap Emirliklerinin, Suudi Arabistan’ın ve özellikle Türkiye ile İran’ın vs. bir araya gelerek köklü çözümler üretmeye, savaşı durdurmaya 1948 yılındaki şartlara geri döndürmeye mecburiyeti vardır. İran, ah İran Kuran ve sünnete dön. Fitne kazanlarına odun verme, kömür atma, körükle gitme.
Filistin Devletinin varlığı ümmetin varlığıyla eş değerdir. Kudüs özgür olmadan dünya insanlığı özgür olamaz. Tevhidi anlayış, bütün din mensupları için bunu ifade eder. Arap dünyasının artık gözlerini kendi yurtlarına, kendi köklerine, Kuran ve sünnete tabi olmaya, tarihin yüklediği sorumlulukları idrak etmeye, Batının peşinden gitmekten vaz geçemeye mecburiyetleri vardır. İsrail, kurutulması gereken bir çıbandır. Mutlaka amaliyata muhtaçtır. Uzlaşmaz sanılan İsrail’in içinde de mazlum kanının akmasına karşı çıkan samimi Museviler yok değildir. Irkçılıktan, öldürmekten, teröristlikten İsrail’in vaz geçmesi, dizlerini kırıp aklını başına alması icap ediyor. Bunu sağlayacak olanlar yalnızca müminlerdir. Filistin meselesine uluslararası ve bölgesel düzeyde yeterince ilgilenilmediğinden Hamas’ın saldırısı her kesim için sürpriz olmuştur. Böyle olsa bile her taraftan sıkıştırılan Gazze’li müminlerin özgürlüklerine kavuşturulması dünya devletlerine düşen bir görevdir. Doğu Türkistan’ın özgürlüğü, Kudüs’ün özgürlüğü insanlığın özgürlüğünün anahtarıdır. Ne var ki özelde Arap coğrafyasının, Filistin, Gazze ve Kudüs meselesine yeterince ilgi göstermediklerini biliyoruz. Bu durumdan bir an evvel kurtularak imani bir görev kabul etmelidirler. Kendi yurtlarında, topraklarında özgürce yaşamanın yolunun; özgür Filistin Devletinin varlığının kabul edilmesine, yalnız olmadığının gösterilmesine ihtiyacı vardır. Bu ifadeler hamasi bir ifade değil, imani bir mecburiyettir.
Yetmiş beş yıldır sürüp gelen bu haksızlığa dur demek; “Lailahe illallah Muhammedün rasulüllah” diyen her mümin-müslim gönlün üzerine düşen imanı, insani bir görevdir. Hamas’ın, İsrail’in askeri üslerine yaptığı saldırıyla, İsrail’in daha şiddetli, çılgınca eylemlerde bulunacağı biliniyor. Öyle olsa bile aklıselim olan devlet adamlarının bir an evvel bu işin önüne geçmesi gerekiyor. İsrail, eğer kara harekâtı yaparsa ki, yapacağa benziyor ve öyle planlamaları-hazırlıkları gözlemleniyor. Bir an evvel İsrail, işgal yerlerinden çekilmesi sağlanmalı, barışa yönelik, tutukluların iadesi, açık kapalı hapishanelerden insanların kurtarılması ve rehinelerin takas edilmesi sağlanılmalıdır. Gazze’de ve Filistin’de şehit edilenlere, hapislerde-kamplarda yatanlara, savaş mağduru olanlara çifte standart uygulanacağı endişesi göz ardı edilmemelidir. Ekonomik çözüm yolları ve müzakerelerde hakkın üstün tutulması unutulmamalıdır.
Aksa Tufanı ve Filistin-İsrail çatışması ne kadar uzun sürerse sürsün, işgalin kabul edilemez olduğu bilinmelidir. İsrail, işgal ettiği topraklardan bir an evvel geri çektirilmelidir. İnsan haklarının vaz geçilmez olduğu bu nedenle adaletsizliğin ve çaresizlik duygusunun artmasının kaçınılmaz olacağı kabul edilmelidir. Aksi durumda silahlı eylemlere, teröre yol açacağı unutulmamalıdır. Tarihin sesine kulak vermek icap ediyor. Geçmişi doğru okumaya mecburuz. Bölgedeki yapılmak istenenlere, parçalayıp bölerek yeni devletçiklerin oluşmasına asla müsaade edilmemelidir. Bu konuda en büyük gücün, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin olduğu biliniyor. Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinin bu konuda da aktif rol oynadığını, bölgeyi rahatlatacak yeni düzenlemelere muhtaç bulunduğunu da ifade edelim. Libya’dan, Suriye’ye, Irak’tan, Mısır’a, Kıbrıs’tan, Karabağ’a, Keşmir’den, Türkistan’a, Kırım’dan Kerkük’e ve Afrika’ya medet olacak olan Türkiye’dir. Bütün elimizden geleni yaptıktan sonra hep birlikte “Medet Yarab” diyebiliriz.
Kuran’ı Kerimden, Filistin’in, Kudüs’ün, Mescidi Aksa’nın ve o coğrafyasının bizim için ne kadar aziz ve kıymetli olduğunu birkaç hatırlatmayla sözü tamamlayalım. Filistin coğrafyası, Peygamberler, Enbiyalar ve Evliyalar yurdudur. Bütün ümmetin sahip çıkma mecburiyeti vardır. Evvelemirde ululazim peygamberlerden birçoğunun bu topraklarda mukim olduğunu unutmamak icap eder. İbrahim (as)’ın Filistin’e hicret ettiği, uzun müddet bu topraklarda yaşadığını, Lut (as)’ın kavmine azap gönderildiğinde Allah’ın emriyle hicret ettiğini, bütün dünyaya hükmeden Süleyman (as)’ın yönetim merkezinin Filistin olduğunu ve Karınca Vadisi diye anılan Vadi-i En-Neml’in Filistin topraklarında Aşkelon şehri olduğunu unutmayalım. Davut (as)’ın burada yaşadığını, Kuran’daki meşhur mihrabını Filistin’de yaptığını ve Musa (as)’ın kavmine kutsal topraklara gidin dediği yerin Filistin olduğunu da asla unutmayalım. Zekeriye (as)’ın Rabbimize yalvardığı mihrabın Filistin’de olduğunu, Meryem Validemiz’in iltifatlara nail olduğu yerin burası olduğunu, oğlu İsa (as)’ın kutlu-mübarek doğumunun buradaki bir hurma ağacının altında gerçekleştiğini ve İsrailoğullarının taşkınlıkları yüzünden göğe yükseltildiği yerin de burada yani Filistin’de olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. İsa (as)’ın ineceği yerin Lut Kapısındaki Ak Minarenin Filsitin’de olduğunu, Deccal’in İsa (as)’ın kılıcıyla yine burada öldürüleceğini, yeryüzünü kasıp kavuracak olan Ye’cüc ve Me’cüc kavminin de buraya uğrayacağını kaynaklardan okuyalım. İsra suresinde bahsedilen Mekke’den Kudüs’e yani Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya ilk kıblemize giden gece yolculuğunun ve peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin bütün peygamberlere imamlık yaptığı mescidin Mescid-i Aksa olduğunu, biniti Burak’la göğe yükseldiğini ve beş vakit namazla ümmetine döndüğünü asla unutmayalım ve unutturmayalım. Mekke, Medine ve Kudüs’ün bizim için vaz geçilmez iman meselemiz olduğunu, verilen savaşın hak ve batıl mücadelesi olduğunu, buradaki mücahitlerle maddi ve manevi beraberlikler kurmaya zorunlu olduğumuzu da asla unutmayalım. Müminlerin omuzlarında bir vebal olarak Kudüs’ün durduğunu, beş vakti namazlarımızda, gece zikirlerimizde mutlaka onlar için duaya memur olduğumuzu da hatırımızda tutalım. Ashabı Kiram Efendilerimizin senden sonra nerede yaşayalım Ya rasulellah? Soruları üzerine; “Kudüs” civarında yaşayın hadisini da aklımızdan çıkarmayalım. Unutmayalım ki Kudüs, ilk kıblegahımız olmakla, Efendimizin gece yolculuğuyla mukaddes kılınmasıyla birlikte, Hz. Ömer’den, Selahadi-i Eyyubi’den de bizlere emanettir. “Mümin Kudüs” için, bütün ümmetin tevhidine, biran evvel Kudsü’ün özgür kılınmasına dünya insanlığının ihtiyacı vardır. Yarab, bizlere birlik, dirlik ve irilik lütfeyle. Vesveselerden, tefrikalardan, fitnelerden, fesatlardan, ayrı gayrı olmaktan, bölünüp parçalanmaktan, şeytanın ve nefsimizin oyunlarından sana sığınırız. Bizlere basiret ver, idrakımızı aç, rahmetini, merhametini, şefkatini esirgeme. İmanda bizi sabit kıl. Âmin velhamdülillahi rabbil alemiyn.
www.recepgarip.com