Geçtiğimiz hafta Kayseri İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Kayseri TYB tarafından organize edilen "Sanat Hayatının 60. Yılında Muhsin İlyas Subaşı'ya Vefa" programına katıldık.

Şehirlere kimlik kazandıran insanlar vardır. Subaşı da Kayseri kültürü için bu anlamda güzide bir isimdir. Ömrünü vakfettiği yazı hayatının uzun bir bölümünü Kayseri’de geçirmiş, şehrin kültürüne dair önemli eserler kaleme almıştır.

Siyasette ve ticarette önemli isimler çıkaran Kayseri, maalesef içinden çıkan kültür adamlarına hak ettiği değeri vermede, okul ve hastane yaptırmadaki gibi cömert davranmamıştır. Subaşı için düzenlenen program, bendeki bu düşünceyi perçinlemiştir. Şehir protokolü, vefa dersinde sınıfta kalmıştır. Gönül isterdi ki yazarın ikinci toyu sayılacak bu anlamlı programa şehri yönetenler de teşrif etsinler. Maalesef yoktular.

Yaşadığı dönemde bilinen ve tanınan nice sanayici, nice siyasetçi unutulmaya yüz tutar. Oysaki kültür adamları, yazarlar ve sanatçılar eserleriyle sonsuza kadar yaşarlar. Kırk yıl öncesinin siyasetçilerini ve sanayicilerini sorun, kimse hatırlayamaz. Fakat Mevlâna’nın da hocası olan büyük mutasavvıf Seyyid Burhaneddin, Âşık mahlasıyla şiirler söyleyen Şeyh İbrahim Tennûrî, XIV. asrın hükümdar şairi Kadı Burhaneddin Ahmed, dinî ve tasavvufi şiirlerinin yanında sade bir dille yazdığı taşlama ve diğer sosyal temalı şiirleri ile halk edebiyatında önemli bir yeri olan Âşık Seyrani gibi sanatçılar, yüzyıl geçmesine rağmen hâlâ hatırlanmakta ve hâlâ sevilmektedir.

Türkiye’nin Bir Değeri

Muhsin İlyas Subaşı da bu toprağın kalıcı sanatçılarından biridir. Taşrada yazmasına rağmen adını merkezde daima hissettirmiş, eserlerindeki derinlik itibariyle Türk edebiyatına adını altın harflerle yazdırmıştır. O değerlilerimizin değerinin hakkıyla bilinmediği bu garip çağda, kültürümüz için önemli bir değerdir.

Doğup büyüdüğü Sivas için bir değerdir.

Erciyes dağı gibi kol kanat gerdiği ömrünü verdiği Kayseri için bir değerdir.

Yunus’un ilahileri, Neşet Ertaş’ın türküleri gibi Anadolu için bir değerdir.

Büyük toprak parçalarını kaybettikten sonra elimizde kalan son kale olan Türk milletinin mübarek vatanı Türkiye için bir değerdir.

Subaşı, ilim irfan yolundaki üstün hizmetleriyle artık karasevdalısı olduğu Türkiye’nin bir değeridir.

Yerli ve Millî

Elbette âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. Şahsın rütbe-i aklı eserinde görünür. Subaşı’nın eserlerini inceleyecek olan edebiyat araştırmacıları, onun eserlerindeki niteliği muhakkak tespit edeceklerdir.

Şiirden romana, poetikadan şehir monografisine birçok alanda kalem oynatan Subaşı, edebiyatın birçok türünde usta işi eserler üretmiştir. Yazmanın da manevi bir sorumluluk olduğunun bilinciyle malayaniden uzak, vatan-millet-memleket derdiyle hareket etmiş, edebî yürüyüşünde hak ve hakikatten ayrılmayarak ömrü boyunca rızayı bariye talip olmuş, daima bu ulvi gayeyi gözetmiştir.

Vatansız İslamcılığa da İslamsız milliyetçiğe de pirim vermeyerek Anadolu’nun bin yıl içinde, dine de vatana da önemli yer veren medeniyet anlayışını benimsemiştir. Bu sebeple eserlerinde Allah aşkı da, peygamber sevdası da, vatan millet sevgisi de bir aradadır. Küresel güçlerin kültür emperyalizmine karşı, yerli olandan yanadır. Yerli ve millî kavramlarını hem kitaplarında hem de kitap gibi olan hayatında daima baş tacı etmiştir.

Modernizme karşı kalemiyle ve kalbiyle soylu bir direniş sergilemiş, Batı’nın kültürümüzü yok edici tavrına karşı mücadele etmeyi, sorumlu bir aydın olarak kendine vazife bellemiştir. Subaşı’nın milliyetçiliği, Nurettin Topçu’da olduğu gibi; “Hoyrat ve kaba bir şovenizmden arındırılmış, kaynağını önce insana, sonra İslam’a dayandıran maneviyatçı bir milliyetçiliktir.”

Küçük Dergide Büyük İşler

Türkiye’deki ünlü edebiyatçıların çoğunda olduğu gibi Subaşı da dergicilik yapmıştır. Kendisinin çıkardığı Küçük Dergi’de büyük çalışmalara imza atmış, âdeta Anadolu’nun edebiyat mektebi olmuştur.

Cahit Zarifoğlu’nun Mavera’da gösterdiği hassasiyeti Küçük Dergi’de yürütmüş, mektup yoluyla edebiyatçılara öğretmenlik yapmış, öncülük vazifesini yerine getirmiştir. Mektubat sahibi tasavvuf büyüklerinde olduğu gibi mektuplarıyla genç edebiyatçılara ya da yolunu yönünü arayan yazı emekçilerine ufuk açmış, onlara sahih bir rota tayin etmiştir.

Bugün yüzlerce edebiyatçımızda Subaşı’nın mektupları vardır. Keşke onlar bir araya getirilip kitaplaştırılsa.

Aşkta Yanan Dede

İçinden çıktığı toplumda boş iş olarak görülen edebiyat, ona göre “toplumun zihinsel kalkınması” için bir vasıta olmalı ve bunu vazife bilenler de bu alanda harekete geçmelidirler.’’ Edebiyatın milletler için ne anlam ifade ettiğinin şuurunda olan Subaşı, şairi de yalnızca şiir yazan adam değil, toplum için bir misyon yüklenen adam olarak görmektedir.

Eserlerinin çoğunu okuma bahtiyarlığına erdim. Özellikle Batı İslam'ı Tanıdıkça, Batı Türkü Tanıdıkça, Batı’daki Mevlana ve Batı’daki Resul kitapları, devletin desteği ile yabancı dillere çevrilip yayılması gereken kitaplar.

Elbette şiirlerinin gönlümde apayrı bir yeri var ama bir romanı hakkındaki hatıramı paylaşmak isterim.

Bir Kayseri-İstanbul seferinde şehirlerarası otobüse binerken Subaşı’nın Aşka Yanan Dede kitabını yanıma aldım. Kitap beni öylesine içine çekti ki mola verilen yerleri ve saatleri bile fark edememişim. Bolu’yu geçtiğimizde romanın sarsmasıyla kendimi tutamayıp hüngür hüngür ağlamaya başladım. Sonra otobüs muavini geldi yanıma, “Ne oluyor birader, bir vefat haberi mi var?” diye sordu. “Yok” dedim, “Yaman Dede’ye ağlıyorum!” Yanımdan uzaklaşan muavin şoföre dedi ki; “Dedesi ölmüş herhâlde, ona ağlıyormuş.” Kitaptan kafamı kaldırdığımda otobüsteki yolcularının üzgün bakışlarının üzerimde toplandığını gördüm. Esenler’de otobüsten inerken bütün yolcular gelip başsağlığı dilediler.

Sonraki zamanlarda Yaman Dede’yi anlatan diğer kitapları da okudum. Fakat aynı etkiyi bırakmadı. Burada, Subaşı’nın kaleminin kudreti, üslubunun akıcılığı hissederek yazmasının etkisi apaçık şekilde ortadaydı.

Yakın dostu merhum Ümit Fehmi Sorgunlu’nun dediği gibi; Muhsin İlyas Subaşı şiirdeki birikimini romanda ustalıkla kullanmayı başarmış. Bu yüzden romandaki uzun diyaloglar bıktırıcı olmuyor. Aksine, her satırın arkasından okuyucuyu kuşatacak yeni bir duygu atmosferine çekiyor.

Vefa Gösteren Vefa Bulur

Üniversite yıllarında katıldığım edebî mahfillerde Subaşı’nın ismi geçer ve özel olarak ziyaret ettiğim edebiyatçılar Kayserili olduğumu öğrenince mutlaka Muhsin İlyas Subaşı’na selam söylerlerdi. Bu sebeple Muhsin İlyas Subaşı ismi, bana selamı çağrıştırır. O, Dersaadet’in Anadolu’ya kutlu bir selamıdır.
Usta yazara gönül vazifemi, düzenledikleri klas vefa gecesiyle ifa etmeme vesile olan Kayseri İl Kültür ve Turizm Müdürü İsmet Taymuş Beyefendi’ye ve Kayseri TYB Başkanı Selim Tunçbilek’e hassaten teşekkür ederim.
Vefa gösteren vefa bulur. Rabbimiz vefayı topraklarımızdan vefalıları toplumumuzdan eksik etmesin. Şair Akif İnan’ın dediği gibi; “Bütün giysileri yırtsak yeridir,/ Yeter bize vefa elbiseleri”