Bir süredir Rusya cephesine bakmadığımızı fark ettim. Son haftalardaki gelişmeler, oysa, Moskova'da ne oluyor ve Moskova ile diğerleri arasında ne oluyor sorusunu sormak; değişen bir şey yok ama yaşananlar yine de önemli demek için bize sebepler sundu.
Seçimler ve Putin’in zaferi
İlk değinilmesi gereken gelişme, belki de Moskova saldırısı olmasaydı, hala konuşacağımız mesele Putin’in 2024 Başkanlık seçimini yüzde 87 gibi bir oyla kazanmasıydı. Putin’in kolayca kazanacağı bir seçim olacağını çeşitli nedenlerle öne süren AB, bir nevi protesto biçiminde, Putin’i seçim sonuçları belli olmadan kutlamıştı. Zaten Batılı düşünce kuruluşları, gazeteler ve toplum Rusya’daki seçimi demokratik olarak görmediklerinden, sonucu – Putin’in 5. Dönemini- bir tür “Kremlin yola devam ediyor” havasında karşıladılar. Putin’in doğru düzgün bir rekabet ve rakiple karşı karşıya kalmadığı bir gerçek. Nalvany, politik oyunu dönüştürücü bir isim olabilir miydi zaten bu konuda ben hiçbir zaman emin olamadım- kendisi siyasi fırsatçılığı ile biliniyordu, dün milliyetçi hatta yayılmacı, bugün liberal ve savaş karşıtı filan- ama artık kendisi yok ve ismi sadece pusulara protesto için yazılan bir şeye dönüştü. Geçerli oyların yüzde 87’si Putin’in ismi altında toplandığına göre farklı bir siyasi gündemin, farklı bir siyasi söylemin Rus sokaklarını kazanma şansı yokmuş. Yine de Kremlin, “Ukrayna’ya yönelik özel operasyonun” seçim içerisinde bir sorgulama konusuna dönüşmesine izin vermedi ve “savaşı bitirmek” ya da “savaşın bir hata olduğunu söylemek” gibi yönelimler benimseyenler olası adayları- ki en ciddisi Nadezhdin idi- seçimlere hazırlık sürecinde Merkezi Seçim Komisyonu tarafından seçimlerin dışında bıraktı. Muhalif kesimler, elbette, ciddi rekabetin olmadığı, şeffaflığın sorgulanabileceği bu seçimleri eleştirmek konusunda Batılı kuruluşlarla aynı sayfada buluşuyorlar ama tekrarladıkları bir cümle bence önemli ve Rusya’nın içerinden olaylara baktıklarında gidişatı Batı’dan yabancı gözlerle bakanlardan daha iyi değerlendirdikleri hissiyatı ben de oluşuyor.
Yeni Rus muhafazakarlığı
Şöyle diyorlar; “Putin’in karşısında gerçekten ciddi bir rakip olsa ne farklı olurdu ki”. Bu cümle Rusya’da sokakların şimdilik Putin’in 2014’den itibaren bir tür ideolojik bağ gibi kullanageldiği Rus muhafazakarlığını desteklediğini, en azından bu tür bir Rus muhafazakarlığı ile bu arada bu muhafazakarlığın eylem ve meşrulaştırma alanlarından biri olan Ukrayna Savaşı ile sorunu olmadığını gösteriyor. Komünist ve Liberal partiler seçimlerde adeta dibi gördü, dolayısıyla Rus sosyalizmini veya liberalizmini ekonomik, sosyal ve entelektüel dinamikler nedeniyle destekleyebileceklerin de (çünkü en otokratik devletlerde bile tüm toplumsal dinamikleri durduramazsınız) Rus muhafazakarlığı ile bir problem yaşamadığı ve Putin’in vizyonuna destek vererek uluslararası topluma “varız” mesajı vermekten imtina etmediğini gördük. Seçim sonrası Putin, bu tür bir mesajın ister istemez kendi başkanlığı ile özdeşleştirdiği (bu belki de Putin’in en büyük siyasal başarılarından biri) muhafazakâr ideolojiye verilen bir destek olduğunun farkındaydı ve bu yüzden de çok memnundu. Bu tür modern bir Rus muhafazakarlığının tam hangi siyasi talepler üzerinde yükseldiği biraz belirsiz. Güçlü ve dayanıklı devlet ideali, özel bir Rusluk duygusu, Rus Dünyasına atıf yani hafif yayılmacılık ve küçük -ama asla banalliğe kaçmayan- ganimet düşleri ve uluslararası bir statü arzusu (büyük güç olarak Rusya). Burada Rusluk ve Rus Dünyası etnik kökenli bir Rusluktan ziyade tarihsel, kültürel ve stratejik bir öz bilinçten kaynaklanıyor- Putin’in en ufak soruya uzun uzun Moskova Knezliği’nden başlayarak (kişisel görüşüm son derece sıkıcı) bir tarih dersi ile cevap vermesi bu yüzden-. Rus siyasal düşüncesi içerisinde bir taraftan baktığınızda totaliter, diğer taraftan baktığınızda demokratik veya değil ama özgürleştirici – tabi buradaki özgürleştiricilik oldukça çileli bir özgürleşme halini ifade ediyor- fikirlere her zaman yer oldu; sobornost ilk aklıma gelen. Elbette Putin’in eylem ve söylemlerinde vücut bulan muhafazakarlık bu tür derin kavramların ya da Rus mistisizminde ikide bir ortaya çıkan direniş, baş kaldırı ve hakikatle bütünleşme temasının karikatürize bir hali. Ama yine de muhafazakârlar için Rus milliyetçilerinden liberal ve sosyalistlere çok geniş bir koalisyon oluşturma şansı ortaya çıkıyor ve uluslararası toplumun kafası Rusya’nın verdiği mücadele konusunda karışabiliyor. Bunlar işe yarar siyasi araçlar Kremlin’in elinde.
Oyun kaybetmemek üzerine, peki Ukrayna ne yapıyor?
Rus muhafazakarlığının bu bulanık zemin haricinde netleştirilmesine, Rus Dünyasının sınırlarının güçlü bir şekilde çizilmesine şimdilik ihtiyaç yok zira henüz Rusya mücadelesini kazanamadı- mücadelenin bazı ayakları da oldukça çetin ve kazanılması mümkün mü bu belli değil. Macron, kendi Avrupa gündemi için, Rus yayılmacılığını abartarak Kremlin’i bir nevi jeopolitik arzuların ifşasına zorluyor ama Kremlin, Rusya’nın kazanma şansı gerçekte olmadıkça yukarıda zikrettiğimiz koalisyonu içeride, dışarıda bozacak bir adım atmaz. Bu yüzden Putin “kaybetmemek”, “kaybetmemek için direnmek” hattına Rus muhafazakarlığını dayamış durumda. Seçimlerde bu ideolojik açılımın işe yaradığı görünüyor. Dahası bu açılımın en önemli eylem alanı Ukrayna olduğundan, Ukraynalı siyasi elitinin “uluslararası hukuka aykırılık” konusunda haklı olmasına rağmen Kiev adına, Rusya’yı/Kremlin’i ve kimi zaman Rus toplumunun mücadelesini öcüleştirmek dışında, kurban ve öcü karşılaşması dışında, güçlü bir söylem geliştiremediğini de görüyoruz. Oysa Kremlin’in bilinçli olarak seçtiği söylemsel bulanıklılık, Rusya’ya karşı kullanılabilir. Ukrayna’nın mecbur kaldığı Batı desteğini övme zorunluluğu maalesef Kiev’e kurban olmaktan farklı anlamlar yüklüyor ve Zelensky’nin elini daraltıyor.
Ukrayna, bir yandan da asimetrik bir savaş vermek zorunda. Bu yaz yeniden Rusya’nın karşı-karşı saldırısının başlayacağı konuşuluyor. Ukrayna karşı saldırısı başarılı olamadı. Yıpranma koşullarını da düşünürsek sınırlı bir Rus saldırısı için baharın sonundan itibaren uygun zemin var. Rusya’nın Ukrayna enerji altyapısını yok etme ve nükleer silah tehdidine başvurmadan (ki her hafta Putin Avrupa’yı nükleer bir savaş ile tehdit de ediyor) Zaporijna Nükleer Santrali üzerinden sahada nükleer tehdit oluşturma stratejisi Moskova adına tehlikeli derecede başarılı gidiyor. Bu nedenle Ukrayna, ister istemez savaşı sonuç üretmeyen ya da tersine sonuç üreten biçimde tırmandıracak adımlar atabilir. ABD’nin bu adımları çok kontrolsüz bıraktığını düşünmüyorum, bu yüzden arada Ukrayna kuvvetlerinin Rus topraklarına yönelik saldırılarını onaylamıyor yönünde yaptıkları açıklamaları taktiksel buluyorum. Ama bu tür bir taktik izlenmesinin tek nedeninin de Rusya ile karşı karşıya kalınmaması çabası olduğunu düşünmüyorum. ABD, her şeyin kontrolü kendinde değilmiş, dolayısıyla Ruslar, Ukraynalılar ve Avrupalılar her şeye hazır olmalı gibisinden bir hava yaratıyor. Bu hava tehlikeli bir hava, işler bir yerde tırmandırarak caydırmanın ötesine geçebilir yani tırmandırma işe yarar, caydırma başarısız olur ve istenmeyen senaryolar gerçek haline gelebilir. Avrupalılar, bu konuda son derece tedirgin ama bir tür mobilizasyon atmosferi de yaratmak zorunda olduklarından “hazırlıklı olma halini (nükleer savaşa bile)” bir tür tırmandırma içerisinde yapıyorlar. Macron konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor. Ama Almanya-Polonya-Fransa ortak zirvesi gösterdi ki konu sadece Macron’un ihtiraslarından ibaret değil, Avrupa nükleer caydırıcılık dahil, caydırıcılık ve tırmanma kabiliyetleri ve stratejileri üzerinde düşünmek zorunda. İsmini vermeyen bir Fransız ordu yetkilisinin muhalif bir Fransız dergisine (Marianne) verdiği röportaja göre, Rus kuvvetleri ile karşılaştırıldığında Fransız ordusu bir grup amigodan ibaret. Dolayısıyla, ortamda cesur tırmandırma girişimleri olsa da askeri kuvvet dengesinden ve ittifakların sarsılmazlığından bahsetmek için zor günler. Ayrıca bu günler asimetrik tırmandırmalara, melez vuruşlara, terör gibi sınamalara hazır günler.
Moskova terör saldırısı
Bu nedenle, Moskova’da DAEŞ-Horasan’ın (DAEŞ-K) üstlendiği ve çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısı olduğunda kim kimi hedefledi, nasıl bir mesaj verdi sorusu üzerinden allak-bullak bir tartışma başladı. Öncelikle DAEŞ-Horasan’ın daha önce de Rus hedeflere (örneğin Kabil’deki elçilik) yönelik saldırı düzenlediği biliniyor. Rusya’nın kendi Müslümanları, “Rus Dünyası” (tırnak içerisinde kullanılmıştır bu ifade) içerisindeki Müslümanlar ve İslam Dünyası ile -kibar ifade edelim- karmaşık bir ilişkisi var, çünkü bu alemler içerisindeki dengelerin parçası. Ortadoğu’da Suriye, İran politikaları çerçevesinde bölgesel dengelerin bir parçası, Gazze savaşında açık bir Filistin Devleti kurulsun söylemi var, bu yüzden İsrail ile ilişkisi de eskisinden daha karmaşık bir zeminde. ABD’nin Irak ve Suriye’den çekilme söylentileri ortadayken Rusya ve İran’ın Suriye’de nasıl bir pozisyon alacağı önemli bir konu. Bu sorunun muhtemel cevapları DAEŞ’in varlık hatlarına şöyle veya böyle dokunuyordur. Ayrıca, son iki yılın gündemi Afganistan’ı biraz uluslararası toplumun ilgi alanının dışına itti ama oralarda hayat sürmeye çalışıyor. Hemen hemen kimse Taliban yönetimindeki Afganistan hükümetini tanımadı ama hayatın sürmesini garantilemek için Taliban heyetleri farklı masaların ziyaretçisi olmaya devam ediyor. Masaya koydukları en önemli kartlardan biri de her zaman terörle (başta DAEŞ-Horasan ve DAEŞ ilişkili örgütler olmak üzere) mücadele. Kurulan masalar özellikle Çin ve Rusya odaklı kurulup duruyor zira Taliban, Pekin ve Moskova üzerinden uluslararası izolasyonu aşacağını düşünüyor. Tüm bu nedenler Rusya’yı ve Rus varlıklarını DAEŞ-K‘nın hedefi yapıyor doğal olarak. DAEŞ-Horasan’ın ayrıca sansasyonel ve bölgesel/küresel dengeler açısından mesaj yüklü eylemlerle yeni mücadele çağında bir aktör olarak var olduğu mesajı vermek istediğini de biliyoruz.
Rusya, saldırı sonrası meseleyi Ukrayna’nın yürüttüğü asimetrik savaş dahilinde ele alacağını gösteren sinyaller verdi-ki örgütlerin kendi bağımsız gündemlerini aşan bir mesaj için kullanılmaları bugünün dünyasının bir gerçeği. Kremlin, bu hattan ilerlerse, saldırının olası ve karmaşık sebeplerinden çok zamanlamasına odaklanacak demektir. Putin’in ve ideolojisinin zaferinden sonra gelen can acıtıcı bir eylem, yüzde 90’a yakın oy alınsa da Moskova’nın vurulabileceğini söylüyor. İstihbarat zafiyetleri filan ayrı bir tartışma konusu, terör lanetlenmeli-bu açık- ama bu mesaj niyetli veya niyetsiz (zamanlamadan faydalanarak) ortaya atıldı. Rusya bu mesajın etkisini nötralize etmesi gerektiğini bilecek kadar tecrübeli, aceleci olmayacak kadar bu tür radikal ortamlarla haşır neşir. Ukrayna üzerinden el göstermek, sembolik cezalandırma eylemlerini gerçekleştirmek radikalleşmiş bu sahada daha mümkün ve DAEŞ ile mücadele üzerinden diğer dengeleri rahatsız etmeyecek kolaylıkta. Üstelik seçim zaferini getiren Rus muhafazakarlığının Rus varlığı savunulmalı ruhuna da uygun.