Belediye başkanlarının seçimle iş başına gelmeleri en tabii haklarıdır ve seçilmişlerin hem siyasi hem sosyal hem de hukuki açıdan meşruiyetleri elbette tartışılamaz. Lakin görev kötüye kullanıldığı taktirde hukukun ve vicdanın devreye girmesi de yadsınamaz bir gerçektir.
CHP ilk defa 2024 yerel seçimlerinde 'Birinci Parti' konumuna yükseldi. Bu konumu dolayısıyla övünen de yine CHP oldu... Genel seçimlerde Cumhur İttifakına karşı bir zafer elde edememişliğin karşılığında yerelde kazanılmış belediyeler, CHP adına tarihi bir fırsatken; ana muhalefet bu fırsatı yine kendi fıtratınca zayi etti ve hizmet noktasında sıfır ama zillet noktasında her şey mübah anlayışında olmaları akıllara durgunluk verdi.
***
‘Her şey çok güzel olacak(!)’
Bu süslü slogan, halk ve hukuk açısından göz önüne alındığında 'seçime kadar halk seçimden sonra yat!' anlayışından öteye geçemedi ve güzelliğin 'kime göre ve neye göre?' tasarlandığını gözler önüne serdi.
Terör sempatizanlarına, terör iş birlikçilerine özgürlük istemekten başka hukukla hiçbir yakınlığı olmayan ve bulunduğu mevkiyi liyakatsizlik ve ihanetle çökertenler, hiç şüphesiz dış güçlerin iç aparatlarıdır. Dolayısıyla hukuk ve adaletten yana tek bir söz etmeye hakları yok!
Terörle iltisatlı belediye başkanları ve belediyelerin yanı sıra; gerek Ankara ve İstanbul gerekse İzmir belediyeleri de iddialarından vuruldular. İnsanlara 'çorba edebiyatı' yaparak ‘halk lokantaları’ açarak, israftan şikayetçi bir şekilde göreve gelenlerin, israfta boğulma hallerini izah hakikaten güç... Yaşanan ekonomik sıkıntıdan ötürü iktidarı vurmaya çalışanların iddialarından vuruldukları net! En büyük sıkıntı kendi zihniyetlerinde, kendi kirli siyasetlerinde imiş meğer... Üzücü olan, bu sıkıntının sadece bireysel bir muhatabı olmaması ve tüm toplumun topyekün mağduriyetinin söz konusu olması... Bizi de ilgilendiren kısmı burası...
Kültür ve sanat faaliyetleri adı altında yapılan israfın haddi hesabı olmayınca, şehre getirilemeyen ve şehre gerileten sorunların çözülmesini dert edinen doğal olarak yine iktidar cephesi oldu.
Bakınız; belediyeler, kanunların kendilerine verdiği görev ve yetkiler kapsamında halkın tüm ihtiyaçlarına çözüm ve çare bulmak zorundadır.
Nedir bu görevler?
Sosyal, ekonomik, kültürel vs. alanlarda en önemlisi de; beslenme, barınma, eğitim, sağlık gibi alanlarda sorumluluk belediyelerindir. Bu sorumlulukları esaslı tek bir başlık altında toplamak gerekirse 'insan haklarını korumak' olarak tanımlayabiliriz. Özellikle 6+1 masada toplananların illegal adamları, süslü lafızlarla aday gösterildiler ve bırakın insan haklarını korumayı malum belediyelerde insanımızın haklarına tecavüz edildi.
İnsan hakları doğrudan korunması gereken bir haktır ve ihlali doğrultusunda devlet çeşitli organları ile gereğini yapmaktan bir an bile geri durmaz. Bu gereği kimse sorgulayamaz!
***
Tüm asli vazifelerini bir kenara iterek, kültür aktörlüğüne adanmış belediyelerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Belediye Başkanlığı döneminden öğrenmeleri gereken çok şey olduğunu görüyorum. O dönemde ücretsiz sahne alan sanatçılarımız ve bunu sağlayan aklı selim adamlar vardı... O dönemde bu etkinlikleri ücretli hale getirmek için çabalayan da muhalefet ve aktörleriydiler. Emellerine ulaşmak için Belediye Başkanı olmaları yetti.
Gerçek sanatçıların vatandaşa sunduğu sanatı icra ederken ücret noktasında sıfır kazançla faaliyetlerini yürüttükleri o dönemlerde; halkın kazancı söz konusuydu ama ne zaman ki; bu faaliyetler bırakın ücretsiz olmayı dudak uçuklatan rakamlarla icra edilmeye başlandı işte o zaman fayda zarara dönüştü. Tam da bu noktada hukuk ve vicdan devreye girdi. Seçilmişlerin usulsüzlüğü hakkında yargı süreci işliyor. Ne adil ne de vicdani olmayan hiçbir davranışın Türkiye Cumhuriyeti'nde yeri yoktur! İsraf(!) ve terör belediyeciliğine geçit verilmeyecek! Belediyeler ‘asıl bedeli’ şimdi ödeyecek!