En son geçen sene 7 Mart tarihinde West Ham maçında (Pandemi'den önceki son seyircili maç olması lazım) alkışlamıştı Gunners taraftarları Mesut Özil'i.
Çeyrek yüz yıl önce aramızdan ayrılmasına rağmen seslendirdiği eserleri bugün bile tazeliğini muhafaza eden ve terennüm edegeldiğimiz Zeki Müren’in bir şarkısıydı “Alkışlarla Yaşıyorum”. Sanat hayatının son yıllarında, geçip giden onca seneyi adeta bu şarkıyla özetlemiş ve en samimi duygularını bu şarkının melodileriyle seslendirmişti. Şarkının meyan bölümlerinde “Dertli gönüllere giren, işte benim Zeki Müren” derken, şarkının finalinde “İsmim Mes’ut, göbek adım Bahtiyar, siz yıllarca böyle bildiniz, Mus’ut Bahtiyar’dan şarkılar dinlediniz” diye veda ediyordu kariyerine.
En son geçen sene 7 Mart tarihinde West Ham maçında (Pandemi’den önceki son seyircili maç olması lazım) alkışlamıştı Gunners taraftarları Mesut Özil’i. Veda maçı olduğu daha sonra anlaşılacak olan o maçta Mesut çok şık ve akıllıca bir kafa pasıyla Lacazette’e asistini yapmış ve takımının 1-0 kazanmasına önemli bir katkıda bulunarak formasını bir daha giymemek üzere çıkarmıştı üzerinden. Her zaman “top class” bir oyuncu olarak sürdürdüğü kariyerine Ada’da, Arsenal’de –istemeden de olsa- son vermek zorunda kalmıştı.
Arsenal’e ve İngiltere’ye veda etmesine sebep olan ve adeta “persona non grata” muamelesi görmesinin altında, 14-15-16 Aralık 2019 tarihlerinde Uygur Türklerine destek mahiyetinde attığı tweetler ve Çin Hükümeti’nin Premier Lig yönetimi ve Arsenal’e yaptığı baskılar olduğu söylenegelir yakınları tarafından. İngiliz Futbol Endüstrisi için Çin oldukça büyük ve önemli bir “market”. Bildiğimiz gibi de İngilizlerin dostu yok, menfaati vardır. Bir de Londra’da bulunan dükkânına musallat olan Arnavut Mafyası ile yaşadığı sıkıntılar ve mafyanın sokak ortasında Mesut’a saldırması, Kolosinac tarafından kurtarılması gibi 3. Sayfa haberleri de gündemde olunca İngilizler kalemini kırıverdi Mesut’un.
Alman Milli Takımı’ndan ayrılış sürecinde de haklı olduğu halde kendini iyi ifade edemediği ve ön yargılı Alman toplumunun ikiyüzlülüğünü ifşa ettiği için Almanya kapısı da Mesut’a kapalıydı, ya Amerika’ya gidecekti, ya Türkiye’ye gelecekti yani başka bir şansı kalmamıştı.
Spor giyim markası Puma, Acun Ilıcalı, Ali Koç ve bazı sponsorların desteğiyle Fenerbahçe’ye geldi-geliyor Mesut Özil. Babıali’de bununla ilgili olumlu veya olumsuz çok şey yazıldı, söylendi daha da yazılacak ve söylenecek.
Genelde herkes Mesut üzerinden okuyor olayları aslında bir de Fenerbahçe var asıl aktör olarak. Burada Fenerbahçe’nin durumu biraz da arabasına kış lastiği lazım olan kamyoncunun hikâyesine benziyor. Şehirlerarası yollarda direksiyon sallayan yüzlerce meslektaşı gibi olumsuz kış koşullarında, yağmurda, karda nafakasını çıkarmak ve işine devam edebilmek için minimum 10-12 tane kış lastiğine ihtiyacı varken, kabak lastiklerle yola devam etme riskini göze alarak; borç-harç, sağdan-soldan, rica-minnet edindiği üç-beş kuruşu götürüp arabasına cıstaklısından Pionneer teyp taktırmasına benzetiyoruz. Burada ehem ve mühim karışmış gözüküyor. Mecelle Kaidesi olarak bildiğimiz; “ehem, mühimme; elzem, lazıma müreccahtır” sözü tam bu durumu ifade ediyor. Yani en önemli, önemliye; en gerekli, gerekliye tercih edilir demek.
Mesut Özil markasına itiraz ettiğimiz sanılmasın ama ortada bir de gerçekler var. Fenerbahçe’ye Mesut’tan daha acil stoper lazım, bek lazım, attığını vuran santrfor lazım. Lazım oğlu lazım ama en son Mesut lazım bugün itibarıyla.
Neyse “onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine” deyip kapatalım yazımızı. (Bu hamur daha çook su kaldırır.)
Haydi kalın sağlıcakla.