Geçmişte manâ rutindi, olması gerekendi, herkeste olandı bu sebepten toplumda beliren üç beş güzellik dikkat çekerdi, akılda kalırdı, para ederdi...
Geçmişte manâ rutindi, olması gerekendi, herkeste olandı bu sebepten toplumda beliren üç beş güzellik dikkat çekerdi, akılda kalırdı, para ederdi...
Şimdi ise “maddiyattan yana dünya güzellikleri” rutine girince manâ-yı sorgular, mumla arar, özler, ısrarla ister olduk...
Geçtiğimiz günlerde çocukluk ve gençlik dönemlerimize yönelik gerçekleştirdiğimiz bir sohbette buram buram nostalji çektik ciğerlerimize...
O güzel sohbette laf bir ara güzellik kavramına geldi ve şöyle bir tespiti sundu değerli bir yürek; “eskiden dizilerde boy gösteren güzelleri herkes tanır, bilir, hayranlıkla takip ederdi... Şimdi ise sabah akşam ekranlar ve sokaklar güzellerle dolu kimseler umursamıyor, adını bile merak etmiyor, hemen unutulup gidiyor...”
O an hepimiz sustuk! Çok doğru bir tespitti ve belki de insan ilişkilerine dair çoğu sorunun temel unsuruydu bu anlatım...
Şimdilerde parası olana güzel olmakta kolay genç kalmakta fakat “kimin umurunda!”
Güzel kadınlar da mutlu değil güzeli kovalaması gereken erkeklerde! Peki neden bunca bıkmışlık, mutsuzluk, değer bilmezlik, günü birlik sevmeler-sevilmeler?
Şimdi bizim yaş grubundakilere sorsanız çocukluk ve gençlik yıllarımızın dizilerinin güzellerini ve yakışıklılarını, meşhur Hayat Ağacı dizisinin Sam karakterini şak diye bilirler... Çünkü hiç unutmadılar...
Bir de şimdiki gençlere üç beş yıl önceki isimleri ve karakterleri sorsak çoğu hatırlamaz bile! “Bir deli rüzgardı anlamsızca geldi ve geçti” derler!
Manâyı kaybetti çünkü İnsanoğlu... Deli divane olmuyor artık kimseler, yürekten sevmiyor, gerçekten anlamıyor, gözünün içine bakmıyor, ondan önce onu düşünmüyor...
Ve manâyı kaybedince; sahtekar, menfaatçi, emek ve değer vermeden hep isteyen “kullan at” ilişkiler boy vermeye başladı insanlar arasında...
Ve evet Dünya Güzeli de olsanız içiniz boş ise üç beş gün sonrasında pek bir anlamınız yok çünkü “dışarıda sizden çok var...”
Bu konuya başka bir yönden de pencere açmak istiyorum... Evet güzellerin artmasıyla kadın olsun erkek olsun fark etmeden kimseler takılı kalmıyor bir çiçekle koca koca baharları devirmeye... Fakat bu durumun salt sebebi güzellik ve bakım kavramının yaygınlaşması değil elbette...
Bence bu durum sebepten ziyade bir sonuç çünkü kaybedilen değerler sonrasında içi boşalan cafcaflı ambalajlar misali bir o yana bir bu yana savruluyor “güzellik kavramı...”
Sizi bilmem fakat beni en fazla rahatsız eden şey “gereksiz, sıkan, boğan diyaloglar” oluyor... Kimseler kusura bakmasın fakat seçiyorum, eliyorum, bahanelere sığınıp kaçıyorum böylesi ortamlardan-kişilerden...
Ola ki feleğin sillesi misali ilk kez tanıştığım biri ise veya mecburen maruz kaldığım bir ortam ise içi boş cafcaflı cümleleri ile beynimin en şiddetlisinden SOS vermesine ve başımı vuracağım duvarları aramama sebep olan kişi için “bir daha mı aslaaa“ diyerek o ortamdan ayrılırken gerçekten de bir daha asla o kişinin olduğu ortama dahil olmuyorum!
Beyninizi ve ruhunuzu işgal ettirmeyin çünkü kişinin tek sermayesi bunlar... Ve en değerlileri... Hayatım boyu nezaket, sükunet, hoşgörü temalarında kanat çırpmaya çalışan biri olarak havalı, gereksiz, kasıntı, şekilsel sohbetleri ve ortamları hiç tereddüt etmeden elimin tersiyle ittim... Size de tavsiye ederim çünkü enerjiniz zehirlenmiyor böylelikle...
Halbuki böylesi durumlarda karşısındakine “manâ yok kardeşim hani manââââ” diye çığlık atmayı bi becerebilse şu insanoğlu aslında tüm sorunlar çok daha çabuk çözülecek ve belki de çeki düzen vermeler başlayacak...
Çığlık atmak yerine lâl olmayı tercih edince çoğu bir süre sonra kendisinin de değerleri tüketen “pirana sürüsüne” dahil olduğunu fark etmiyor bile...