İnsan olmak uzun bir mücadeledir. Bazen doğuştan bazen de sonradan edindiğimiz karmaşık duygulardan dolayı hayatı anlamaya çalışırız.

İnsan olmak uzun bir mücadeledir. Bazen doğuştan bazen de sonradan edindiğimiz karmaşık duygulardan dolayı hayatı anlamaya çalışırız. Tanımladığımızı sandığımız duygular zamanla yerini bambaşka duygu tanımlarına bırakır. Hayatı anlamlandırmaya çalışmaktır bir anlamda insanın şu dünyadaki macerası. İnsandan insana değişen hatta toplumlardan topluma farklılık arz eden hissiyatlar vardır. Bir de çağın getirdiği ve götürdüğü duygular var. Bugün çok yakındığımız ve bizi terk eden duygulardan biri olan mahcubiyet karşısında utanacak yüzümüz olmadığından kimse aramızdan sessizce gittiğinin bile farkında değil. İfade edebilmeyi çok isterdim ancak aramızda artık olmayan bu duyguyu nedense belirli bir kesime atfediyoruz ne yazık ki. Oysa tüm insanlığın insanlığını hatırlamasıdır mahcubiyet.

Allah’ın azameti

Her türlü şımarıklığımız karşısında yine bizi affeden ve lütuflandırılan insan mahcubiyeti ile Allah’ın azameti karşısında acziyetini idrak eder. Mahcubiyet içinde önüne bakar. Gelin olurken kınada gözyaşı döker. Onuru olan insan hataları karşısında yüzü kızarır; özür diler, hatasını telafi eder. Başkasının yerine mahcubiyet duyanlar insanlığı kucaklamaya çalışan hassas insanlar vardır. Kalpleri ölmemiş utanma duygusunu taşıyan insanlar, insanlığın haysiyetini kurtaran insanlardır. Allah’ın büyüklüğü karşısında hicap duyup kendini sürekli hesaba çeken kişi sürekli Allah’la bir muhabbet halindedir. Mahcubiyet; kişinin boynunu büküp her beş vakitte un ufak olup kendinden yüce Yaratıcıya bir akış halinde olmasıdır.

Utanma duygusunu kaldırmak

İçinde bir hatadan sonra mahcubiyet duyanlar Allah tarafından kalpleri cilalananlardır. Bugün medyanın pompaladığı utanma duygusuna verdiği olumsuz anlamlar var. Günümüzde hakkını arsızca aramak, başarı için her türlü utanma duygusundan sıyrılmak böylelikle bencil olmak kutsanıyor. Bir genç kızın utanarak başka bir erkeğin yüzüne dahi bakamaması artık eski filmlerde kaldı. Kanaat etmeye tahammül edememek ve el açmak kanıksanır oldu. Eskiden öğretmenler odasının önünden geçemeyen mahcup çocuklardık. Mahallenin büyükleri bir yanlışımızı görecek, ayıplanacağız diye destur ile adım atan çocuklardık. Maalesef günümüzde utanma duygusunu taşımak utanılacak hale getirildi.

Asıl mesele

Asıl mesele bize Allah tarafından lütfedilen her türlü nimete karşı kulluk vazifemizi yapabiliyor olmamızdır. Benim var komşumun, arkadaşımın yok deyip hicap duyabiliyor muyuz! Bizde olandan ihtiyaç sahipleriyle paylaşabiliyor muyuz! Kursağımıza giden bir lokmada binlerce açın hakkı olduğunu biliyor muyuz! Varlıklı insan yoksullar gözünde nasıl şekilleniyor! O halde onların gönlünde yer etmek, onları sevindirmek Allah'ın rızasını kazanmaktır. Mahcubiyet bizi şükre ve zikre götürür. Şükür de bizi iyilik yapmaya ve iyi insan olmaya götürür vesselam.

REVİR

Milli Eğitim Bakanlığımızın ilgili yönetmeliklerinde kendine bir türlü yer bulamayan bir konudur revir meselesi. Türkiye’de bir tek yatılı okullarda revir zorunluluğu var. Bunun dışındaki okulların neredeyse yüzde doksanında revir yok. Çünkü isteğe bırakılmış bir konudur. Peki, bu konu özellikle de salgınla birlikte isteğe bırakılacak bir konu mudur? Kızım iki kez farklı günlerde okuldan beni aradı ve kendini iyi hissetmediğini kendisini almamı istedi. İlkindi haklıydı ama ikincisinin biraz da naz olduğunu eve gelince hal ve tavırlarında anladık. Okullarda revir zorunluluğu getirilmelidir. Çocukların şikâyetlerinin gerçek olup olmadığı anlaşılması veya olası ciddi kaza ve yaralanmalarda ilk yardımın yapılması hatta sürekli ilaç kullanan kronik rahatsızlığı olan öğrencilerin kriz anında müdahaleler için bir hemşirenin veya pratisyen hekimin olması hayati önem taşımaktadır.

OKUMAK

Okumak sözcüğünü daha doğmadan önce hissettim ana rahminde, ana yüreğinde. Ninemin duası, annemin duası kadar, doğsun da hayırlı evlat olsun, dileklerine kadar. Vatan millet, ümmet ve bütün insanlığa yararlı bir evlat temennisi kadar bir sorumluluk yüklendi doğum öncesi ruhuma. Okumak nedir; ilk bebekliğimde Ezanı Şerif okunduğunda kulağıma, bir hoş oldum dedemin kucağında. Hurşit Hoca derlerdi dedemin adına. Torunum benim adımı taşımalı der demez ninem onun adı kesinlikle Mehmet olacak diye direnmiş. Başlamış münakaşa başucumda. Ninem sesini yükseltince, dedem bastonu kaldırmış havaya. Ninem Hoca! Hoca! Sen Muhammed'den büyük değilsin diye karşılık verince Ninem, bastonu havada kalmış dedemin. Hoca! demiş Ninem, başka torunların da olacak o zaman Hurşit de doğacak, Mustafa da! Başımda gülüşmüşler, helalleşmişler. Sonra da peş peşe dualar gelmiş ardı sıra. Hani okumak denir ya oku diye. Üç dört yaşlarında çıkarmışım büyük bir taşa, kendimce okurmuşum ezan ve sala. Sonra ninemin öğrettiği ilahiler ve kasideler. Daha yazma öğrenmeden ve ilk mektebe gitmeden öğrenmişim namaz surelerini. Allah'ın kutsal kitabı Kuran'ı okumasını öğrenmişim ilk mektep sonrası. İşte o zaman okumak nedir, öğrendim. Bütün insanlığın kurtuluşu bu Kitaba uymakta. İyilik nedir, doğruluk nedir, güzellik nedir, sevgi şefkat, merhamet nedir? Adalet, ahlak ve seciye nedir? Akıl, vicdan, irade nedir? Daha nice kavramlar iç içe, arkadaşlık, kardeşlik, barış, huzur ve mutluluk nedir? Yediğimiz kuru bir lokmada bile binlerce açın hakkı olduğu bilincine vardığımda nasıl bir vicdan okuması yaptığımızı öğreniyoruz. Okumak bir emir ve bir sorumluluksa eğer, iyilik, doğruluk, güzellik şuurunu yaşamak bin misli sorumluluk taşımak demektir vesselam.

YÜKSEK VERGİ ÇARE Mİ?

Geçenlerde Dünya Sağlık Örgütü kanser hastalığını tetikliyor diye, alkol ve buna benzer maddelere maksimum vergi alınması önerisinde bulundu. Bütün bilim adamları, alkol, sigara ve buna benzer sarhoş eden ve keyif veren maddelerin insan sağlığını tahrip ettiğini söyler durur. Bazı ülkelerde uyuşturucu kullanımı ve satışı yasaktır, hatta buna tevessül edenlere, İran gibi ülkelerin bazılarında idam gibi yaptırımlar vardır. Elbette sağlık ve tabiplik bilimsel temellere dayanır. O halde, faydası olmayan, bilakis insan sağlığına zararlı olan bu maddelerin satışına neden ruhsat verilir akla ziyan bir durumdur. Kapitalist düzende güya herkes kendinden sorumludur. Ama dünya düzenini işletenlerin ilaç ve silah tüccarları olduğunu unutmayalım. Geri kalmış toplumlarda savaş çıkartılmalı ki silah satışı olsun. Toplumu ifrat eden maddeler satılsın ki bağımlılık olsun, sonucunda hastalık yayılsın. Hastalık olsun ki ilaca gereksinim duyulsun ve ilaç tüccarları varlıklarını zenginleştirsin. Dünya Sağlık Örgütü tabiri caizse sivrisineklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutsun. Çözüm budur. İslam'da alkol kullanımı haramdır. Tabi ki alkol satan da, taşıyan da, aracı olan da, tanıtımını yapan da bunlara göz yuman da en az alkol kullanan kadar sorumludur.

ARTI EKSİ

OKULLARIN PARA TOPLAMASI

Gerçekten durumu sıkıntılı olan ve çok başarılı çocuğunu İstanbul’daki en iyi İmam Hatip Lisesi’nde okutan bir dostum okulda para toplanmasından yakınıyor. Sadece o mu? Cumhuriyet tarihimizin başından beri devlet okullarından şu para toplama işini kaldıramadık. Bu ailenin hiçbir şekilde maddi durumu elverişli olmamasına rağmen okul aile birliğinin temizlik adı altında para toplaması evla mıdır? Öte yandan okul aile birliklerinin görevi maddi durumu iyi olmayan ailelerden bırakın para toplamayı onlara destek olacak bir yardımlaşma içinde olması gerekir. Bir başka ortaöğretim okulu ve müdürünün ilk veli toplantısında para toplamamak için sponsor desteği ile ilerleyeceklerini söylemesi de bir başka yönetim örneği olarak değerlendiriyoruz.

PERİSKOP

VALİDEBAĞ KORUSU

Yılan hikâyesine dönen Validebağ’ın düzenlenmesi konusunda kim ne yapmak istiyor, koruda nöbet tutan insanların amacı nedir inanın bunların hiçbir önemi yok. Bir bakıyoruz Validebağ millet parkı olacak ona karşıyız deniliyor. Bir bakıyorsunuz parkımıza dokundurtmayız deyip nöbet tutan Validebağ gönüllüleri tarafından bakımsızlığa terkediliyor. Öncelikle Validebağ Korusu’na bir bakıp gezmelisiniz. İçinde asırlık ağaçlar olduğu gibi bir de Sultan Abdülaziz Av köşkü ve İzci evi diye geçen bir de tarihi bina var. Ancak bina korumasız ve bakımsız bir halde. Koru sit alanı olarak belirlenmiş ancak bu oranın balta girmemiş ormana benzemesini gerektirmez. Doğru dürüst yürüyüş yolu yok. Yağmur sonrası yollar çamur ve balçık halini alıyor. Etrafta gelişi güzel büyüyen çalılar ve otlar koruyu bir izbe yere dönüştürüyor. Gece buranın korumasını kim yapıyor? Bir yangın çıksa neler yaşanır. Böyle bir yerin millet bahçesine dönüştürülmesine karşıyım. Her tarafta makyajlı parklar görmek zorunda değiliz. Validebağ Korusu’nun doğallığı bozulmadan ama ihtiyaçlara da cevap verecek ve korunmasını da sağlayacak şekilde rehabilite edilerek bakımın yapılması gereklidir. Validebağ Korusu’na dokundurmayacağız deyip orayı İstanbul’un içindeki bir kurtarılmış bölgeye dönüştürmeye gerek yoktur. Üsküdarlıların nefes aldığı bu alana hep birlikte tarafsız bir şekilde sahip çıkılması gerekmektedir.