Türkiye'de bulunduğu zamanlar ülkeyi "terörist ülke" olarak göstermek için elinden geleni yaptı, şimdi de Batı'ya yaptığı hainlikleri anlatıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle “terörist bir köşe yazarı müsveddesi” 15 Temmuz’dan beri kaçtığı ülkede Türkiye aleyhine durmadan konuşuyor.
Türkiye’de bulunduğu zamanlar ülkeyi “terörist ülke” olarak göstermek için elinden geleni yaptı, şimdi de Batı’ya yaptığı hainlikleri anlatıyor.
Batı’dan yardım dileniyor; birilerine göre öve öve bitirilemeyecek Batı da ödül üstüne ödül veriyor bu firari zata.
Son olarak bu firari zat Türkiye’yi “açıkhava gazeteci cehennemine” benzetmiş.
Türkiye tam bir “cehennem” yeriymiş, öyle diyor.
Bunu nerde söylüyor?
15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişiminden on gün önce kaçmış olduğu Almanya’da.
Sözüm ona Türkiye’yi karalıyor, aklı sıra Türkiye üzerine algı operasyonu kasarak dünya kamuoyunda Türkiye’nin imajını düşürmeye çalışıyor.
PKK’lılara, FETÖ’cülere sahip çıkan Batı’da üzerine balıklama atlıyor, yapmış olduğu bu açıklamaların karşılığında bu firari zata ödül üstüne ödül veriyor.
Tam bir al gülüm ver gülüm dayanışması.
Kendi ülkesini karaladığı için “sahiplerinden” ödül almakla övünüyor, kendi ülkesinin seçilmiş liderine attığı iftiralar üzerinden “ucuz kahramanlığın” kitabını yazıyor.
Almanya Cumhurbaşkanı’nın karşısında düğmesini ilikleyerek süklüm püklüm poz veriyor, kendi halkının seçtiği lidere atılmadık iftira bırakmıyor, ihanetin kitabını yazıyor.
Bu adamın kim olduğunu anladınız, bu ülkeye bu kadar ihanet eden “gazeteci” kılıklı başka bir kimse de olmadı zira.
Kaldı ki Batı tarafından özel olarak himaye edilen ve özel olarak korunan böyle bir “şahsiyete” de rastlamadık uzun süredir.
Nasıl bir proje olduğunu anlatmaya gerek yok, Türkiye’nin “DAEŞ’e silah gönderdiği” iftirasını atan bir şahsın kimlere çalıştığı az çok bellidir ya da kimlere “hizmet” ettiği.
Yapmış olduğu haberde silahların Suriye’ye gittiğinin iftirasını atmış ama kimlere gittiğini yazmamıştı.
Dünyaya servis ederken “silahların DAEŞ’e gittiği” iftirasını attı.
Ardından savcılık soruşturmasında “silahların kime gittiğini bilmiyorum” dedi.
Bu adam hem iftiracılığın kitabını yazdı hem de yalancılığın.
Türkiye’yi uluslararası kamuoyuna “terörist ülke” olarak göstermek için elinden geleni utanmadan yaptı.
Ve bunu yaparken kendi gazetesinin terör örgütlerinin kucağına nasıl oturduğunu bilerek yaptı.
Cumhuriyet gazetesi onun gelişiyle birlikte Atatürkçü, Kemalist çizgisinden kopmuş, FETÖ’cüleri ve PKK’lıları aklayan, bu terör örgütlerine hizmet eden bir yayın çizgisine gelmişti.
Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın katilleriyle röportaj yaptılar, PKK’yı “şirin” göstermek için “yerlere bile sigara izmariti atmıyorlar, çok çevreciler” deme arsızlığında bulundular, Türkiye’nin yaşadığı terör olaylarında terör örgütlerine lanet edeceklerine devlete ve hükümete lanet ettiler.
Türkiye’ye değil, terör örgütlerine çalıştılar; gazeteciliğin namusunu çiğnediler, teröristlerin sözcülüğüne soyundular.
Şimdi de çıkmış Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın az bile söylemiş olduğu “terörist, köşe yazarı müsveddesi” sözlerine çok bozulmuş, açıklama yapıyor.
“Ülkesini çok seviyormuş”, öyle diyor.
Ülkesine ve milletine kasteden her türlü grupla işbirliği yapan, bu grupların propaganda sözcülüğüne soyunan bu adam mı ülkesini ve milletini çok seviyor?
Hadi oradan!
Bir de diyor ki, “susmayacakmış, korkmayacakmış…”
Susma koçum, korkma.
Ama madem korkmuyorsun, madem susmayacaksın o zaman adam gibi “ülkene” gel de susmadığını, korkmadığını görelim.
Madem korkmuyordun neden kaçtın?
Darbeden on gün önce kaçman bile ayrı bir şaibe konusuyken sen neyden bahsediyorsun?
Elbet bu adamın tutuksuz yargılanmasına karar veren kişileri de unutacak değiliz.
Bu herifin tutuksuz yargılanmasını savunan gazetecileri, siyaset adamlarını da unutmuyoruz.
Tahliye kararı verenlerin “yurtdışı yasağını” kaldırarak bu adama “hadi kaç” yollu mesaj verdiğini de aklımızdan çıkarmayacağız.
Ama bu adam ülkesine ve milletine açık açık ihanet etti, ihanetin kitabını yazdı şimdi de Batı’yla birlikte iş tutmuş Türkiye’yi karalama kampanyası için canhıraş bir şekilde çalışıyor.
Elinizden geleni ardınıza koymayın.
Nitekim yıllar geçse de bu ülke ve bu millet için bu adam vatan haini olarak tarihe geçecek.
Hepimizin can güvenliğini tehlikeye atan, ekmeğini yediği suyunu içtiği bu ülkeye ihanette açık ara önde giden bu adamı kimse unutmayacak.
Ama madem korkmuyorsun, madem susmayacaksın, madem o inandığın yalanları yazmaya devam edeceksin…
O zaman gel buraya, burada yaz, burada konuş.
Korkmuyorsan, görelim cesaretini.
Oralardan konuşmakla olmuyor!
***
Boxer dergisinin sahibi gazeteci Emir Ekşioğlu geçtiğimiz hafta Huffington Post’ta bir yazı kaleme aldı.
Bu yazıda Can Dündar’ı eleştiriyor, Batı tarafından ona bu ödüllerin verilmesinin sebebini sorguluyordu.
Aynı zamanda Cumhuriyet gazetesinin çizgisinin FETÖ ve PKK’ya kaydığını belirtiyordu.
Huffington Post’ta yazı çıktı çıkmasına ama birkaç saat sonra yayından kaldırdılar, açıkça sansür uyguladılar.
Türkiye’ye her fırsatta “basın özgürlüğü ihlalleriyle” alakalı olarak eleştiri getiren, Türkiye’de “basın özgürlüğünün olmadığını” savunan Batı işte bu!
Çifte standartlığın kitabını yazıyorlar, Can Dündar’a böyle pespaye bir biçimde sahip çıkıyorlar.