Birkaç yazıdır dünyanın ahvali üzerine çiziktiriyorum. Kalkınmanın ne anlama geldiği, kalkınma politikalarının nasıl olması gerektiği, küreselleşme ve kalkınma ve problemleri, bu konuda çalışmaları olan iktisatçılara verilen Nobel 2019 ödülleri ve benzeri konular. Bugün, Pazartesiden haber verdiğim üzere mevcut küresel iktisadi düzenin gelişmekte olan ülkeler ve az gelişmiş ülkelere ne vaat ettiğini tartışacağım.
Birkaç yazıdır dünyanın ahvali üzerine çiziktiriyorum. Kalkınmanın ne anlama geldiği, kalkınma politikalarının nasıl olması gerektiği, küreselleşme ve kalkınma ve problemleri, bu konuda çalışmaları olan iktisatçılara verilen Nobel 2019 ödülleri ve benzeri konular. Bugün, Pazartesiden haber verdiğim üzere mevcut küresel iktisadi düzenin gelişmekte olan ülkeler ve az gelişmiş ülkelere ne vaat ettiğini tartışacağım.
KÜRESELLEŞME NEDİR?
Gazeteleri, sosyal medya mecralarını taradığınızda Küreselleşme denince medya iletişim sektöründeki gelişmelerden bahsedildiğini ve “dünyanın küçük bir köy olduğunu” göreceksiniz. Gerçekten bu basit ve yüzeysel tanım küreselleşme gerçeğini tanımlamakta mıdır? Hayır.
Bazı yazar ve uzmanlar da kendi siyasi meşreplerince küreselleşmeyi tanımlamaktadırlar. Liberal ve sol liberal arkadaşlara göre Küreselleşme insan bireyinin özgürleşmesi, barış, demokrasi ve dünya vatandaşlığı anlamına gelmektedir. Yerli ve milli olduğunu iddia eden ve hala daha geleneksel sosyalist düşünceyi takip eden arkadaşlar da küreselleşme diye bize sunulanın genelde Batı özelde Amerikan Emperyalizmi olduğunu söylerler.
Bir iktisatçı için ise küreselleşme bütün dünyada her türlü mal ve hizmetin serbest ticaretinin olduğu ve buna ilaveten yeryüzünde sermaye ve emeğin serbestçe dolaşabildiği bir duruma geçiş süreci olarak tanımlanır. Bu teorik tanımdır. Pratikte ise sadece imalat sanayi mamulleri ve bazı hizmet sektörü ürünlerinin serbest dış ticareti mevcuttur. Düşük katma değerli sanayi mamulleri ve tarım ürünlerinde serbest ticaret ciddi engellere tâbidir. Öte yandan her türlü sermayenin ülkeler arası hareketi tam serbest iken çok yüksek nitelikli emek dışında emeğin ülkeler arası hareketliliği engellenmektedir.
İktisadi açıdan küreselleşme, pratikte teorik tanımından çok farklı ve çarpık bir yapı olarak tezahür etmektedir. Hem ticarette sınırlı serbestleşme hem de üretim faktörlerinin sınırlı hareketliliği, küreselleşmenin gerçekte bütün dünyaya yaygınlaşmamasına, ülkelerin gelir ve servet düzeyleri arasındaki uçurumun açılmasına ve yine her ülkenin kendi içinde de eşitsizliğin artmasına yol açmaktadır. Dünyada birçok ülkede görülen iç karışıklar, az gelişmiş ülkelerde yaşanan yaygın fakirlik, uluslararası göç hareketleri hep küreselleşmenin bu çarpık yapısının sebep olduğu eşitsizliklerin sonucudur.
KÜRESELLEŞMENİN ETKİSİYLE OLUŞAN İKTİSADİ DÜZEN
Dünya ülkelerini kabaca üç kategoriye ayıralım: Gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler. Gelişmiş ülkeler kapitalist bir toplum için gerekli olan temel altyapıyı sağlamış, her sektörde yeterli fiziki sermaye birikimine (fabrika ve üretim tesisleri) sahip, eğitilmiş işgücü, beşeri sermaye ve teknolojide gerekli gelişimi sağlamış, mali sermaye (bankacılık ve finans sisteminden sağlanan fonlar) açısından kendi ihtiyacını karşılayabilen ve ülke içinde gelir dağılımı farkları en aza inmiş ülkelerdir. Gelişmekte olan ülkeler altyapı ve fiziki sermaye ihtiyaçlarını tamamlamış ama yüksek teknolojili üretimi sağlayacak beşeri ve mali sermaye birikiminde hala yeterli düzeyde olmayan ve ülke içinde gelir dağılımı problemleri olan ülkelerdir. Az gelişmiş ülkeler ise bir kapitalist toplum için gerekli ve zorunlu olan temel altyapı ve fiziki sermaye birikimini tamamlayamamış toplumlardır.
Serbest ticaret, eğer bütün dünyada geçerli olursa, her ülkeyi en ucuza üretebileceği mallarda uzmanlaşmaya sevk eder. Bu ise ülkelerin her sektörde sahip oldukları altyapı sermayesi ve fiziki sermaye stoklarıyla beşeri sermaye ve teknoloji düzeyleriyle belirlenir. Gelişmiş ülkeler yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli mallarda üstünlük sahibiyken, gelişmekte olan ülkeler orta düzeyde katma değerli ve orta teknolojili mallarda üstünlük sahibidir. Öte yanda az gelişmiş ülkeler ise eğer alt yapı sorunlarını tamamlayabilirseler düşük katma değerli ve düşük teknolojili mallarda üstünlüğe sahiptir. Eğer dünyada bütün ülkelerde ve bütün mallarda serbest ticaret tesis edilirse, o zaman, gelişmiş ülkeler yüksek teknolojili, gelişmekte olan ülkeler orta teknolojili ve az gelişmiş ülkelerse düşük teknolojili malları daha fazla üretirler ve ihraç ederler. Eğer bir gelişmekte olan ülke üretim yapısını ve teknoloji düzeyini değiştirmek isterse ve serbest dış ticareti benimserse bu iki hedef çelişir. Çünkü serbest dış ticaret rejimi altında piyasa düzeni gelişmekte olan ülkeleri orta teknolojili sektörlerde üretime sevk eder. Yani serbest dış ticaret sistemi ülkelerin dünya içindeki yerlerini değiştirmez, aksine mevcut ülkeler hiyerarşisini kuvvetlendirir. Özet olarak, 2023, 2053 ve 2071 hedefleri koymuş Türkiye’ye demektedirler ki, siz dünya ülkeleri arasında 17-19’uncu sıralardasınız, bu düzeyde kalmalısınız ve kalacaksınız!
Küreselleşmenin ayırıcı vasfı sermayenin ülkeler arası hareketliliğidir. Mali sermaye küresel finans piyasaları kanalıyla “sıcak para” olarak hareket ederken fiziki sermaye “doğrudan dış yatırımlar” vasıtasıyla ülkeden ülkeye geçmektedir. Mevcut düzende sermaye hareketlerinin kuralları da mevcut ülkeler hiyerarşisini koruyacak şekilde çalışır. Şöyle ki, Türkiye gibi ülkelerde, devletin hiçbir sanayi ve teknoloji politikası olmadan dış sermayeyle kalkınma stratejisine gidilirse, o takdirde, Türkiye’ye mevcut durumda en fazla ürettiği otomotiv, beyaz eşya, hazır giyim ve gıda sanayiinde kullanılmak üzere kredi verilir, yine yabancı firmalar Türkiye’de bu sektörlere yatırım yaparlar. Öte yandan burada yüksek teknolojili yatırım yapacak firmalara kredi muslukları kapanır, yabancı firmalar bu sektörlerde üretim için Türkiye’ye gelmezler.
Kısaca dünyadaki durum şu şekilde çalışır: Gelişmiş ülkelere yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli sektörlerde kullanılacak olan fiziki, mali ve beşeri sermaye akarken gelişmekte olan ülkelere ise orta düzeyde katma değerli ve orta teknolojili sektörlerde kullanılacak olan fiziki, mali ve beşeri sermaye akar. Bu ise gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki makasın açılmasına yol açar. Oyun gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında cereyan eder. Az gelişmiş ülkeler ise cehalet ve sefalet çukurunda terkedilmiş ve oyun dışı kalmışlardır.
Eğer bizdeki bazı maaşlı devşirmeler ve safderunların dediği gibi Türkiye kendini piyasalara teslim ederse hep Batılıların beş adım gerisinden onları takip etmek zorunda kalacaktır. Eğer hedefiniz gelişmiş ülke standartlarına ulaşmak ise, o zaman, bağımsız ve milli sanayi, teknoloji, eğitim ve kalkınma programları uygulamalısınız. Bunu serbest ticaret rejimi altında değil ama kontrollü ticaret rejimi altında yapabilirsiniz.
Önümüzdeki dönemde oluşacak olan siyasi ihtilafların temelinde bu iktisadi çelişkiler yatar. Milli devletler kalkınmayı öne çıkarırken mevcut küresel iktisadi nizam milli devletleri sınırlamaktadır. Dış siyasette bu anlamda kâğıtlar yeniden karılmaktadır. İç siyasette ise daha önce yan yana gelmesi düşünülmeyen partiler bir araya gelmektedir. İşin bam teli buradadır: Gelişmekte olan ülkeler ve gelişmiş ülkeler bloklaşırken, her ülke içinde küreselci siyasetçiler ile millici siyasetçiler karşın karşıya gelmektedir. Hatta partiler içinde de millici – küreselci kavgası başlamıştır. CHP ve AK Parti içinde son dönemde gerçekleşen çatışma ve kopuşlar bu bağlamda yeniden gözden geçirilmelidir.
Hayırlı Cumalar.