Kültür şoku, kırsal bölgelerden şehre gelen insanlarda görüleceği gibi, bir şehirden başka bir şehre giden insanlarda da görülebilir.
Korona salgını sebebiyle sosyal hayat üzerinde yapılan kısıtlamalar, insan hayâtında birçok şeyi ortaya çıkardı veya değiştirdi. Kendi ülkemiz özelindeki olaylar üzerinde söyleyebiliriz ki, hem ulusal hem de uluslararası boyutta bir kültür şoku yaşanıyor. Ancak bu şokun henüz başındayız.
Kültür şoku, sosyal antropolojinin ve sosyolojinin önde gelen araştırma konuları arasındadır. Sosyal bir varlık olan insan, toplumsal ortamda yaşamak zorundadır. Bu zorunluluk, bireyin başkalarıyla birlikte yaşama arzusunu besler ve devamlı kılar.
Kültür şoku ise, insanın alıştığı toplumsal ve sosyal ortamdan kendi isteğiyle veya zorunlu olarak çıkıp başka bir sosyal ortamda yaşamaya başladığında, anlam vermekte zorlandığı durumların sebep olduğu psikolojik bir sonuçtur. Yâni kültür şoku, hem sosyal hem de psikolojik bir durumdur.
Kültür şoku, kırsal bölgelerden şehre gelen insanlarda görüleceği gibi, bir şehirden başka bir şehre giden insanlarda da görülebilir. Hatta büyük şehirden küçük şehre giden insanların yaşadığı birçok sorun da kültür şokunun sonucudur.
İçine doğduğumuz toplumda daha sonra uygulayıcı olacağımız davranış kalıplarını hazır buluruz. Bu kalıpları, sosyalleşme sürecimiz içinde farketmeden ediniriz. Bir benzetme yaparsak, su, yavaş yavaş ısınırsa veya soğursa, bizi rahatsız etmez. Bunun aksine, üzerimizi sıcak bir suyun dökülmesi veya elimizi yıkarken musluktan akan suyun birden sıcaklaşması canımızı yakar. Bu durumda verdiğimiz tepki ve gösterdiğimiz refleks, fiziksel bir şokun sebebidir.
Kültür şoku da, yaşam tarzımıza, dünya görüşümüze, alışkanlıklarımıza, prensiplerimize, kültürel doğrularımıza ters düşen bir şeyle âniden karşılaşmak ve buna verdiğimiz tepkidir. Bu tepki kaçınılmaz ve doğaldır. Tepki vermemek doğal olmaz; duyarsızlıktır.
Şok yoğun olursa
Bâzen kültür şoku bireysel boyutun üstünde yaşanır. Savaş gibi olağanüstü şartlarda yaşanan göçler, hem göçmenlerin hem de onların geldikleri yerde yerleşik bulunan insanların kültürel şok yaşamasına sebep olur. Balkan Harbi’nden sonraki göç ve Suriye’deki iç savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınanların varlığı yakın ve güncel târihteki iki örnektir.
Kültür şokları, kısa süreli şaşkınlık ve koasa sebep olsa da, mevcut yerleşik düzen; örf ve âdetler, gelenekler, ahlâkî ve etik değerler bu şokun atlatılmasında önemli rol oynar. Bir süre sonra kişi veya toplumsal yapı, değişikliğe karşı bir adaptasyon süreci geliştirir ve hayat devam eder. Ancak bu değişimler, hazmedilemeyecek kadar sık ve yoğun yaşanırsa, toplum, sindirim sorunu yaşayan bir vücut gibi, normal yaşantısını sürdüremez hâle gelir.
Kültür şokunun dip dalgası
Artık sorunların küresel, ama çözümlerin yerel olması gibi, kültür şoklarının da sebebi küresel, sorunların çözümü de ulusal ve yerel hatta bireysel olacaktır.
İnsanlık, daha yirmi-otuz yıl önce hayâtımıza giren cep telefonunun “akıllı” hâle gelip telefondan başka birçok işe yarayan bir cihaz olmasına yeni alışmışken, sanayileşmenin diğer unsurları, küresel köy hâline gelen dünyâmızdaki insanları evlerine kapattı.
Bu kapanma, bu senenin başına kadar gönüllü iken, korona salgını sebebiyle zorunlu hâle geldi. Bu zorunluluk ve mecbûriyet de küresel kültür şokunun dip dalgasını oluşturdu.
Kültür şokunu atlatmanın en etkili yolu, toplumsal iletişimi arttırmakken, insanlar hiç beklemedikleri bir anda, evlerine kapanıp sâdece çekirdek âile üyeleriyle iletişime mahkûm oldular. Dedelerin torunlarıyla fizikî temas kuramadığı bir ortamda, hiçbir hastalık tehditi olmasa bile, kültür şoku kendi kendini beslemektedir.
İnsanlar kısa bir süre önce gelecekteki on-yirmi yıl içinde, nerede, hangi târihler arasında tâtil yapacaklarını belirleyen devre-mülk yatırımları yaparken, bir sabah uyandıklarında sokağa çıkamama ve çıkarlarsa ölümcül bir hastalığa yakalanma endişesi yaşar hâle geldiler.
Mevcut çözümler yetersiz
Bu şoku atlatmak için mevcut iletişim imkânları yeterli değildir. Var olan iletişim imkânları, insânî olmaktan uzak, sanal bir dünyânın şartlarına hizmet etmek üzere tasarlanmıştır. Bireyselleşen insan, kendine büyük bir kötülük yaptığını çok acı bir gerçekle anlamaktadır.
İnsanlar mutluluklarını ve üzüntülerini paylaşmak için iki satır sohbet etme fırsatından mahrumken, bu küresel kültür şokunun atlatılması çok uzun sürecek gibi gözükmektedir.
Yeni yabancılaşma
Sanayileşmenin en büyük yan etkilerinden biri olan yabancılaşmanın yeni bir seviyesine ulaşıldı. Daha önce işine, işyerine, çevresine ve kendisine yabancılaşma evreleri geçiren insanlık, günümüzde zamâna yabancılaşmayı yaşamaktadır. Elimizdeki gelişmiş “akıllı” cep telefonları kısa süre içinde tedâvülden kalkan para gibi değersizleşecek ve bizi, berâber düştüğümüz kuyuda yalnız bırakacaktır. Şarjı bittiğinde kullanılmadığı gibi, yakın bir gelecekte yabancılaştığımız bir nesne hâline gelecektir. Bunun sebebi, bu küresel şoka sebep olan taraflardan birinin insan olmamasıdır. İnsan, kendisini etkileyen teknolojik gelişmelere aynı seviyede karşılık verememektedir. Küresel salgın da aynı sebep-sonuç ilişkisi içinde ortaya çıkmış ve sorunu çıkaran karşı taraf hakkında yeterli bilgi ve birikim olmadığı için acı sonuçlar yaşanmıştır.
Küresel salgının sebep olduğu kısıtlamalar sonucunda insan, bütün yabancılaşma çeşitlerini bir araya getiren yeni bir yabancılaşma içine girmiş bulunuyor. Ancak maalesef, kültür şokundan çıkmak için gerekli olan kurtarıcı el uzanmamaktadır. Herkes, kendi derdine düşmüş “gemisini kurtaran kaptan” durumundadır. Bireyleşme sebebiyle takınılan bu tavır, aynı gemide olduğumuzu unutmamızın bir sonucudur.
Salgın sebebiyle birlikte girdiğimiz bu küresel şoktan bireysel çabalarla çıkmamız imkânsızdır. Bunun ilk adımlarında biri de sorunun sosyal ve kültürel boyutunun çözülmesi için kendimizle birlikte başkalarını da düşünmektir.