Cennetmekân İstiklâl Şairimiz Mehmet Âkif şöyle demişti: "Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? [Safahat: Yedinci Kitap, Kıssadan Hisse]. Mehmet Akif ERSOY.

Yani Mehmet Akif merhuma göre geçmiş olaylardan ibret alınırsa, aynı hatalar tekrar edilmezse tarih de tekerrür etmez. Elbette Mehmet Akif katı gerçekçi bir şair ve düşünürdü. Şiirlerinde, özellikle toplumsal hayattaki, gerçekleri bütün çirkinliğiyle anlatırdı. Amacı yukarıdaki beyitte dediği gibi insanları ibret almaya yönlendirmekti. Ancak kazın ayağı öyle değildir. İnsanlar çok farklı zaman ve mekânlarda olsalar bile benzer koşullarda benzer tepkileri vermeye eğilimlidir. Bir iktisatçı olarak Mehmet Akif’i anlayabiliyorum; çünkü biz iktisatçıların çoğu da, aynı Mehmet Akif gibi, insanların rasyonel ve realist olması gerektiğini düşünürüz. Ama veriler çoğu zaman bunun tersini gösterir. İnsanlar kendi menfaatlerini içlerinde bulundukları sosyal ağların ortak menfaatleri ile özdeşleştirir ve sürü psikolojisiyle hareket eder. Benzeri şekilde farklı zaman ve mekânlarda benzer sosyal rollere sahip çok farklı insanlar benzer koşullarda tıpatıp aynı tepkileri verebilir, aynı hataları yapabilirler. Buna çok örnek verebiliriz. Dilerseniz açayım.

Dünya Tarihi okumaya başladığımda gözüme ilk çarpan şey tarihin gerçekten tekerrürden ibaret olduğuydu. Örneğin hem Tokugawa öncesi Japonyasında, hem Merovenj Hanedanı dönemi Fransa’sında bizdeki Kösem Mahpeyker Sultanın tıpatıp benzerleri vardı. Hikâye benzerdir. Bir Kraliçe küçük yaşta tahta çıkan oğlunun naibesi olarak yönetimin başına geçer. Zaman içerisinde kendi sosyal ağlarını oluşturur. Kendi kontrolünde bir iktidar çevresi, yine kendi kontrolünde ordu ve finansal kaynaklar gücünü pekiştirmesine yol açar. Oğlu büyüdüğü vakit onunla iktidar mücadelesine girer ve sahip olduğu iktidar ağıyla onu da bertaraf eder. Sonra torunu tahta çıkınca büyük naibe olarak göreve devam etmek ister. En sonunda kendinden daha hırslı gelini tarafından alt edilir. Bütün bu ilişkiler ağının benzerliği kendi şahsi menfaatlerini içlerinde bulundukları sosyal ağla özdeşleştiren insanların gönüllü kararları ile naibeleri desteklemeye devam etmesindedir. Burada çok tipik insan karakterleri ile karşılaşırız. Aradan asırlar geçtikten sonra geçmişe bakan bizler o zamanda nasıl böyle hatalar yapılmış diye şaşırırız.

Bu ve bir sonraki yazıda Valide Hatice Mahpeyker Kösem Sultanımızın hikâyesini anlatacağım. Uzun süren ve süreklilik arz eden iktidarların neden zaman içinde hem sistemin hem de iktidar sahibinin yıkımına yol açtığını anlatmaya çalışacağım. Bu yazıda Kösem Sultanımızın Haseki Sultan olarak hayatını inceleyeceğiz. Bir sonraki yazı ise Valide Sultanlığını ele alacak. Göreceğiz ki Kösem Sultanımız ortadan kaldırmak istediği ve Safiye Sultanla özdeşleştirdiği iktidar canavarının zaman geçtikçe bizatihi kendisi olmuştur.

KÖSEM SULTANIN HİKÂYESİ – ANASTASIA’DAN KÖSEM SULTAN’A

Bir Rum Ortodoks papazının kızı Anastasia Payitaht’a, oradan da Saray-ı Hümayûn’a getirilir. Orada Büyük Valide Safiye Sultan’ın emriyle eğitilir. Güzel şarkı söyleyen bu genç cariye hüsn-ü hat, matematik ve musiki eğitimi alır. Zaman içinde yeni tahta çıkan genç hükümdar Sultan Ahmed Han’ın gözdesi ve sonra da Hasekisi olur.

Anastasia ilk önce Hatice, sonra da Mahpeyker ismini alır. Tarihlerin yazdığına göre “sürüye liderlik eden” anlamına gelen Kösem ismini ona Sultan Ahmed tevdi etmiştir. Böylece Rum Kızı Anastasia bizim Hatice Mahpeyker Kösem Sultanımız olur.

Kösem’in ilk Haseki Sultan olduğu zamanda imparatorluktaki bürokrasi, ordu komutanları ve finansal kaynakların çoğunu perde arkasından Sultan Ahmed’in Babannesi Safiye Sultan kontrol etmekteydi. Sultan Ahmed’in babası Sultan III. Mehmed tahta çıktığında 19 kardeşini öldürtmüştü. Bunun halk içinde yarattığı travma çok büyüktü. Böyle bir ortamda Sultan Ahmed ve büyük aşkı Kösem Sultan hem Safiye Sultan’ın perde arkasındaki iktidarını sonlandırmak hem de veraset sistemini değiştirmek için çaba harcadılar. Ayrıca dönemin en büyük toplumsal sorunu Anadolu’daki Celâli Ayaklanması idi.

Kösem Sultan biraz da kendi çocukları Şehzadeler Mehmed, Murad, Süleyman, Kasım ve İbrahim’i hem de kendi çocuğu gibi büyüttüğü Şehzade Osman’ı korumak için Sultan Ahmed Han’ın kardeş katlini kaldırması için üzerindeki iknâ gücünü kullandı. Böylece Sultan Ahmed Han kendi kardeşi ve müstakbel padişah Şehzade Mustafa’yı idam ettirmedi, bir odada hapsetti. Bunun yararı da görülmüş oldu, çünkü Sultan Ahmed sonrasında kardeşi Sultan I. Mustafa, oğulları Sultan Genç Osman, Sultan IV. Murad ve Sultan İbrahim tahta çıktılar.

Safiye Sultan’ın Eski Saray’a gönderilmesi ve elindeki kaynakların büyük bir kısmının kontrol altına alınması ile iktidar yeniden kadın sultanlardan erkek Padişahlara geçmiş gibi gözüktü. Ancak burada önemli nokta Safiye Sultan’ın tasfiyesinin hemen akabinde bir yıl sonra Valide Handan Sultan’ın da vefat etmesidir. Kendisine aşkla bağlı Sultan I. Ahmed üzerindeki etkisi ile Haseki Kösem Mahpeyker Sultan perde arkasında ipleri eline almaya başladı. Yabancı seyyahların anlatılarından elde ettiğimiz bilgilere göre, Kösem Sultan zeki, etkileyici, birden fazla dil konuşan, karizmatik lider diyebileceğimiz bir karakterdeydi. Sultan Ahmed Han devlet işlerinde eşinin tavsiyelerine her zaman önem verir, onunla devlet işlerini istişare ederdi. Bu dönemde Kösem Sultan kendi sosyal ağlarını kurmaya başladı. Ordudan, devlet erkânından ve kurduğu vakıflar yoluyla büyük maddi yardımlar yaptığı dini cemaatlerden önemli bir çevre edindi. Halkın da belli aralıklarla yaptığı yardımlarla desteğini kazanmasını bildi.

Kösem Sultan, Sultan Ahmet’in üzerindeki etkisini kullanarak tıpkı büyük büyük büyük Kayınvalidesi Hürrem Sultan gibi Sultan Ahmet’le nikâhlanarak özgür bir kadın statüsünü aldı. Bu Harem tarihinde pek rastlanmayan bir durumdur. Genç bir Haseki olarak elde etmeye başladığı bu gücü yeni getirdikleri veraset sistemini (ve tabii kendi şehzadelerini) korumak için kullanacaktı.

DİVANE MUSTAFA VE GENÇ OSMAN FACİASI

Sultan Ahmed’den sonra kardeşi Sultan I. Mustafa tahta geçti. I. Mustafa hakkında tarihçilerin çoğu aklî dengesinin yerinde olmadığını söylerken, birkaç tarihçi de onun derviş karakterli bir zat olduğundan bahsederler. Çok anlatılan “balıklara para atan Padişah” bu Sultan I. Mustafa’dır. Bu yüzden Osmanlı tarihlerinde kaydedilen “divâne - deli” lakabı kendisine verilmiştir. Bu garip hallerinden dolayı Sultan I. Mustafa halledilip, tekrar hapsedildi. Yerine Sultan Ahmed’in en büyük oğlu Sultan II. Osman geçti.

Lâfı uzatmayalım. Tarihimizde Genç Osman vakası olarak bilinen elim hadise iktidarı eline geçirmek isteyen I. Mustafa’nın annesi Halime Sultan ve Sultan II. Osman’dan rahatsız olan Yeniçerilerin bir kısmı tarafından düzenlenmiştir. İnşallah bir başka yazımda Genç Osman ve III. Selim’i anlatırım. Sultan II. Osman’ın şehit edilmesi sonrasında Kösem Sultan harekete geçti. I. Mustafa tekrar halledildi ve çocuk yaştaki Sultan IV. Murat tahta çıktı. Ancak bir farkla… Artık Osmanlı Devleti tarihinde ilk defa bir Vâlide Sultan naibe-i saltanat olmuş ve resmen yönetimin başına geçmişti. Valide Kösem Mahpeyker Sultan Hazretleri… Tabii ki, o zamana kadar kurduğu bütün sosyal ağlar da eskisine göre çok daha kuvvetli bir hale gelmişti. Herkesin menfaatine uygun olduğu için gayr-ı resmî olarak bir İmparatoriçemiz vardı artık…

Devamı Pazartesiye…