Üzgünüm ama sanatı ticari sektöre esir eden ve karşılığında sosyal medyada meze malzemesi yapan bu "hiçlikleri" konuştuğumuzdan sanatın üzerine kocaman bir bant yapıştırmamıza da ramak kaldı.

Maurizio Cattelan’ın 120 bin dolara alıcı bulan duvara yapıştırılmış “Komedyen” adını verdiği muz eseri çok konuşuldu.

Bu bir anlamda popüler sanatın artık ticari faaliyetlerden ve Instagram’dan ayrı okunamayacağı anlamına da geliyor.

Çünkü bu eser 120 bin dolara alıcı bulamasaydı bugün ne sosyal medyada en çok konuşulan konu olurdu, ne de Cattelan’ın ismini kimse duyardı.

Hatırlayın, Bedri Baykam’ın “Boş Çerçevesi” de Murat Ülker tarafından 125 bin dolara satın alınmamış mıydı?

Üzgünüm ama sanatı ticari sektöre esir eden ve karşılığında sosyal medyada meze malzemesi yapan bu “hiçlikleri” konuştuğumuzdan sanatın üzerine kocaman bir bant yapıştırmamıza da ramak kaldı.

***

Bugün “Dadaizm” adı altında konuştuğumuz her şey popüler sanatın bir öznesi haline geldi, bundan kaçış olamayacağı da çoktan belliydi aslında.

Öyle ya, bugün gündemde kendine yer bulan her “sanat eseri”, eserden öte bir tür “ilginçliklerden” ibaret.

Bu durum mahalle baskısını da beraberinde getiriyor tabii, en çok yapılan yorumlardan biri de “Cattelan’ın bu yaptığının kimsenin aklına gelmeyeceğinden ötürü sanat eseri” sayılması…

Velhasıl, bundan ziyade “muzun ve bantın” 120 bin dolara alıcı bulmasını konuşuyoruz, David Datuna’nın mideye indirdiği “Komedyen” adlı eseri değil.

Ya satılmasaydı, duvarda öylece kalsaydı, hangimizin bundan haberi olurdu?

Bir bakıma sanat eleştirmenleri de haklılar, bu camia öyle Ortodoks kalıplara bağlı ki banta ve muza anlam yüklemeyene ve bunu eleştirenlere “sanattan anlamıyorsun” göz belertmeleriyle bakmayana ekmek yok.

Bugün, 120 bin dolar sadece Cattelan’ı değil, sektörü de besliyor ve bu sektör artık ister istemez ticaretin konusu haline geliyor.

***

Son birkaç yıldır İstanbul Bienal’inde de durum aynı.

Bugün büyük kalabalıklar oluşturan Bienal sergilerine de çoğu kişi Instagram’a post ya da story atmaya gidiyor.

Bu sergilerde hangi eser gerçekten sanatsal olarak eleştiriliyor ya da anlam buluyor?

Sadece dünyada değil, Türkiye’de de sanat zürafa kafasının önünde fotoğraf kuyrukları oluşmaya başlayınca bitmişti.

Şimdi ise ticarete ve popüler kültürün batağına saplanan bu sektörü kurtarmak için “hiçlikleri” kavramsallaştırıp anlam yüklüyorlar, her ne kadar bu çaba beyhude olsa da…

Umarım bundan başarılı bulduğum Ahmet Güneştekin etkilenmez, “Hafıza Odası” sergisini en kısa zamanda ziyaret edeceğim.

Küçük detaylar hayat kurtarır!

Türkiye’de sağlık 17 yılda çok gelişti, sağlık problemim olduğunda devlet hastanelerini tercih ediyorum.

Geçenlerde bunun için Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gittim, hastayla ilgilenme kusursuz.

Gelgelelim, doktor kapısı önünde kaosu engelleyecek, doktorun içerden hasta ismini çağırarak içeriye çağırma işlemini sona erdirecek olan her kapının üstünde var olan ekranların çalışması.

Var ama doğru dürüst çalışmıyor, oysa bunlar düzgün bir şekilde çalışıyor olsa kimse doktor odasına direkt dalmaz.