Anlaşmaların, itilafların, ittifakların, savaşların, krizlerin, salgınların, doğal afetlerin, sokak olaylarının ve daha nicesinin nereye varacağını bekleyip göreceğiz.

Bu saatten sonra hiçbir coğrafyayı kendi dahilinde değerlendirmeye kalkmayın, zira dünya domino etkisiyle komple bir devinim içerisinde… Çoğu konuda yönetimlerin ve sınırların kalktığı/kalkmak zorunda bırakıldığı dünya şimdi koca bir köy…

Anlaşmaların, itilafların, ittifakların, savaşların, krizlerin, salgınların, doğal afetlerin, sokak olaylarının ve daha nicesinin nereye varacağını bekleyip göreceğiz. Öyle tahmin ediyorum ki 2025’e kadar yavaş yavaş rengini ortaya koymaya başlayacak “Yeni Dünya Düzeni” ve bu düzendeki yeni sınırlar, yeni yönetim şekilleri, yeni ideolojiler, yeni akımlar, yeni mekanlar, yeni isimler…

Evet insanlık türlü sınanmalar eşliğinde geçiriyor yaklaşık son 15-20 yılını. Bu sınanmalar her geçen gün şiddetini ve kapsama alanını arttırıyor. Ve bu artışlar sonrasında en dibi gördükten sonra “güncel doğrusunu” bulmaya yönelecek insanlık.

Dünya tarihi boyunca dibi bulmadan yeni zirvelerini görmeyen insanlığın “iyiler ve kötüler” ayrışması da giderek belirginleşecek elbette. Kim bilir kaç kez inşa edildi Hz.Nuh’un Gemisi ve kim bilir kaç kez “yine yeniden” diyerek tarih sıfırlandı? Ya da kim bilir kaç kez savaşlar, zulümler, kaoslar, ölümler sonrasında sistemler, sınırlar, liderler değişti? Dibi görüp yükselişi yakalamak; savaşlarla birbirini yiyip bitiren Avrupa’nın, AB çatısını inşa ederek kazan kazan stratejisine kavuşması gibi. “Yeni Dünya Düzeni” dediğimiz şey tam da bu. İnsanlık tarihi boyunca tüm; çağlar, devrimler, dinler, AB, NATO, BM gibi daha nice oluşum hep “en dipteyken” gelmiş can simidi niyetine. Giriş-gelişme-sonuç sıralaması da hep şöyle olmuş; önce adalet başta olmak üzere toplumu ayakta tutan tüm değerler kaybedilmiş, sonra toplumsal yozlaşma ve kokuşma başlamış, daha sonra gruplaşmaların getirdiği kaos ve çatışmalar, en sonunda da çöken sistemden işsizlik-açlık-kıtlık-suç-ölüm verileri yükselmiş… Ve tüm bu sıralama insanlığı bataklığa saplayınca da yeni bir çıkış noktası ortaya çıkmış, Fransız Devrimi gibi.

Dünyanın son 15 yılını masaya koyduğumuzda elde edilen veriler “yine yeniden” demenin vaktine az kaldığını gösteriyor.

“Yine yenidene hazırlanan dünya” tablosunda Türkiye, Ortadoğu ve Uzakdoğu özelini kısa cümlelerle okuyalım dersek elbette ki yine tek başına o coğrafyanın verilerini referans alamayız. Misal; “yakın zamanda Çin’de sokak olayları ve ciddi sorunlar başlayabilir” dersek bunda domino etkisini göz ardı etmememiz gerekiyor. Ya da Türkiye’nin de önemli bir parçası olduğu Ovaköy Kalkınma Yolu Projesi’nin etki ve yetki alanının sadece bölge ülkelerinde olacağını diyemeyiz. Veya Iraklı Kürtlerin şu an içinde bulunduğu Kürt-Kürt gerginliğinin tek sebebi Kürtlerdir diyemeyiz. Tıpkı Ortadoğu’da Arap Şiilerin giderek yayılmasına ve güçlenmesine bir tesadüf diyemeyeceğimiz gibi. Hepsinin en derinlere ve en uzaklara uzanan beslenme damarları var çünkü.

Bu arada Irak demişken alanım olduğu için kısa bir paragraf açmak istiyorum. Türkiye’nin Irak masasında da işleyiş kodlarının yeni bir milada hazırlanması gerektiğini söylemek isterim zira bunca global devinim her başlıkta olduğu gibi diplomasi başlığında da köklü değişimleri beraberinde getirecektir. Dünya değişirken insanlığın beklentileri de değişiyor bunu göz ardı etmemek gerekiyor. İnanıyorum ki bu değişimler, yeni yol haritalarını ve yeni mekanizmaları devreye sokarak uzun zamandır bir türlü yan yana gelemeyen/getirilemeyen Iraklı Türkmenlerin de “Türkmen Çatısı” altında toplanmasını sağlayacaktır. Türkiye’nin Irak’ta bilhassa Kürtler ve Türkmenler konusunda etkili bir rolü olduğunu biliyoruz. Bu etki huzuru ve güvenliği hedeflediği için güvenlikçi bakış açısıyla birlikte sosyolojik yani “sivil yaklaşımlar“ da önemli bir yer tutmalı. Hatta siyaset ve sosyolojik hakimiyetle harmanlanmış sivil yaklaşımlar daha da ön planda tutulmalı çünkü Irak’ta halkın tamamı 7’den 70’e siyasi söylemlerle yön buluyor. O halde Türkiye başta Türkmen ve Kürt diplomasisi olmak üzere komple etkileşimi kesinlikle “sivil yaklaşıma” emanet etmeli.

Bunca anlatımdan sonra son cümlelerimde “kemerlerinizi takın” demek istiyorum. Şu an tüm dünyanın şikayet ettiği artan şiddet, savaşlar, kıtlık, küresel ısınma, güvensizlik, israf, hayat pahalılığı, mutsuzluk, acılar, göç, suç ve daha çoğu olumsuz başlıkta henüz tam olarak dibi görmedik çünkü çok daha fazlası var!

Mevcut yönetim sistemleri ve yerel-küresel oluşumlar insanlığa hitap etmemekte birlikte ihtiyaçları da karşılayamıyor artık. Rusya-Ukrayna savaşında bunu görüyoruz. Hepimizin aklında “yeni bir şeyler lazım ama ne” arayışı var. İşte tam da burada “bazen dereler taşar ve sel olup ortalığı yıktıktan sonra yeniden kendi yatağını bulur, yeter ki siz yıkıp giden sel olmayı değil kum olup kalmayı tercih edin” diyorum…