Esad giderken yerini “yaşasın manüpülasyon”a mı bıraktı? Zira eline mikrofon, kamera, telefon alan herkes bir o yana bir bu yana çekiştiriyor Suriye’yi ve Suriyelileri!
Suriye’de Esad’ın gidişine sevinemeden enteresan görüntüleri analiz etmek zorunda kaldı/kalıyor dünya.
“Esadgiller Rejiminden” kurtarılan Suriye konusunda ilk günkü noktamdayım halâ; temkin ve tedbir! Neyse ki tedbir ve temkin dedikten sonra sağduyulu bazı isimler de ekranlardan bunu zikretmeye başladı.
İlk anlardan itibaren ekranlardan ve sosyal medyadan yapılan abartılı coşku yayınları-yorumları-paylaşımları karşısında ilk tavrım “aman dikkat bu normal bir süreç değil bu nedenle temkinli ve tedbirli davranmak gerekiyor” oldu.
Türkiye, başından beri Suriye konusundaki tüm olumsuz başlıkları en fazla üstlenen ve sorumluluk alan ülke olarak elbetteki olayın içinde daha fazla bulunmalı, “çözüm konusunda daha fazla söz sahibi olmalı, sınırlarını terörden arındırma ve koruma refleksini daha fazla göstermeli fakat “bundan sonra Suriye bizden sorulur” etkisini aleni olarak yansıtmamalı!
Bilhassa medyadan yansıyan görüntüler ve yorumlar ilerleyen süreçte Türkiye’nin ayağına ciddi köstekler takılmasına sebep olabilir. Neden mi?
1) Suriye’yi zulümden Türkiye Ordusu kurtarmadı….
2) Suriye Türkiye’nin işgal altındaki toprakları değil bağımsız bir ülke.
3) Suriye’de kim kime dum duma sayısız örgüt denklemi var…
4) Suriye’de “sağ gösterip sol vurma ihtimalleri” her an hayata geçebilir…
5) ABD ve Avrupa başta olmak üzere pek çok ülkenin yıllardır desteklediği-kabul ettiği-güç verdiği ve alan açtığı-özerkliğini ilan etmesine sayılı günler kalan SDG’yi Türkiye’nin kökten inkar etmesi ve hiç yokmuş gibi davranması nereye kadar devam edecek…
6) Türkiye medyasının elini kolunu sallayarak yarattığı “burası bizim” etkisi siyasi-diplomatik-toplumsal-ilahi adalete dair tüm tepki oklarının Türkiye’ye yönlendirilmesine sebep oluyor…
***
Diplomasi her ne kadar kanunlara, anlaşmalara, takım elbiseli hiç tebessüm etmeyen ciddi insanlara, havalı terimlere ve bilimsel argümanlara dayandırılan bir mecra olsa da durumun böyle olmadığı işin içindekiler tarafından biliyor.
Yeni Dünya Düzeninde Diplomasi bana göre çamur güreşi gibi bir şey. Tam tuttum derken bir anda elinden kayıp giden rakibinin kollarında bıraktığı tek şey bir çamur kütlesi ve hayal kırıklığı!
Bu nedenle “Yeni Dünya Düzeninde Diplomasi”; menfaatleri,anlık okumaları, doğru iletişimi, sahayı okurken ve havayı kokalarken iyi analiz etmeyi, bazen kuralların dışına çıkmayı,bazen kurnazlığı, bazen samimiyeti, doğru kartları yerinde kullanmayı, asla asla dememeyi ve “masada güçlü olabilmek için sahada aleni bir şekilde görünmemeyi böylelikle hedef olmamayı” tercih eder… Tıpkı çamur güreşinde olduğu gibi; tüm vücudun ve yüzün görülmeyecek şekilde çamura bulanmıştır ve seni zafere götürecek şey; zekan, çevikliğin ve dengeli hamlelerindir…
Suriye’nin güvenliği ve huzuru için Türkiye’nin rehberliğine ve garantörlüğüne elbette ki ihtiyaç var fakat bunu sağlarken yüzyıllardır bitip tükenmeyen “Ortadoğu Entrikalarına” dikkat edilmesi gerekiyor. Hele ki her mecradan zikredilen “Suriye’den sonra ilk sırada İran ikinci sırada Türkiye var” söylemleri asla kulak ardı edilmemeli.
Suriye’yi anlamak için şu an ortada görünen HTŞ’ye şu soruları sormalı ve yarattığı izlenimler doğrultusunda elde edilen cevaplara göre Suriye’nin gelecek tablosunu okumalı.
HTŞ; nereden geldi, nereye vardı, nasıl tutundu ve yol aldı, ne zamana kadar yol alabilir, kimlerle temasta, amacı nedir, belli bir gelecek manifestosu var mı, yönetim kadroları belli mi, vizyonu ve misyonu Suriyelilere hitap ediyor mu, hitap etmiyorsa Suriyelileri uyum için zorlayacak mı yoksa kendisi mi Suriye’ye uyum sağlayacak, DEAŞ/El Kaide ile yeniden yol birlikteliği yapabilir mi, böyle bir birliktelik sonucunda SDG yeni bir mücadeleye girerek Suriye’nin kontrolünde etkili güç olabilir mi,Suriyeliler HTŞ’ye ne kadar inanıyor ve destekliyor?
HTŞ’ye dair tüm dünyanın zihninde halâ sayısız soru var ve işin içindeki objektif kaynaklar Suriye’yi halâ flu (belirsiz) alan olarak okuyor.
Ve elbette ki Suriye’deki ilerlemesine hızla devam eden İsrail’i de unutmamak lazım. İsrail etkisi coğrafyada enteresan bir psikoloji yarattı. İsrail antipatisi son birkaç aydır yerini şu özete bıraktı; “Ortadoğu’nun ilk sahibi İsrailoğulları o yüzden aslında hepimiz o soydan geliyoruz”!
Güce aşık Ortadoğu’da giderek artan “İsrail Sempatisine” ve “savaşmadan İsrail’e katılalım” psikolojisine dair analizlerimi önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşacağım.
Suriye’ye dair bunca soru, sorun, belirsizlik, örgüt, İsrail işgali/sempatisi denklemleri arasında Türkiye her zamankinden çok daha tebdirli, temkinli, görünmez olmalı.
Zira Kâinatın üzerinde oturduğu iki temel unsur; DENGE ve ENERJİ kainat üzerindeki tüm etki-yetki-güç imkanlarına rağmen elle tutulmazlar gözle görülmezler…