"TBMM, hilafeti bir ümit makamı olarak muhafaza edecektir" diyen Mustafa Kemal… Zağanos Paşa Camii'nde minbere çıkıp; "Kanun-i Esasi, cümlemizce malumdur ki Kuran-ı Azimüşşan'daki nusustur" (anayasa hepimizin malumu Kuran'daki dogmalardır), diyen Mustafa Kemal… Lozan'dan ikame yenilgi.
"Sende kuvvet varsa bende hakikat var."
“Bir elinde kılıç diğerinde kalem” demiş MUSTAFA ARMAĞAN Kazım Karabekir için. KETEBE yayıncılığın bastığı ve şu an 8. baskısı elimde olan, bu bilge askerin, “Bir Düello Bir Suikast” adlı eserinde adı geçen, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulmuş bir tür “derin devlet” yapısının ismi olan, KIZIL PENÇE kitabını koyduk masaya.
Yazar, 1920-1933 yılları arasındaki bu 13 yılı, Karabekir kalemi ile yazıp, yine onun dilinden söyleyerek yorumluyor. Anlaşılır dili, roman çekiciliği cabası.
“Kuvvet sistir kalkar, hakikat güneştir doğar”
Yeni Türkiye’nin, Kazım Karabekir Paşa’nın efsanevi mücadelesini ve bu uğurda katlandığı büyük haksızlıkları anlayabilecek noktaya, emekleye emekleye de olsa geldiğini ifade eden yazar; tarihi bir şahsiyeti, anılarının ve eserlerinin dilinden konuşturarak, “tartışmak değil derdim, bu anıların gerçeği bu” demenin yönteminde ilerlemiş. “Anı bunlar” diye ısrarla hatırlatması dikkat çekiyor. Buranın alt okuması; hem hala çok da Sosyal Bilimler disiplinine ulaşamadığımızın, hem en babasından tabularımızın varlığının ispatı gibi. Bir tarihçi, gah “asrı saadet”, gah sevilen sevilmeyen bir şahsiyet olsun tarihten topladıkları ile amel ediyor ise; becerebilenin, metodolojisi ve örüntüsü sağlıklı bir temelde olmak kaydı ile antitezini oluşturması hariç, herhangi başka bir baskı ile karşılaşmamalı. Ya da karşılaşmamak için yöntemler aramamalı!
“Ben korkmam kuvvetten, sende korkma hakikatten.”
Birinci bölümde iki yaygın yanlışı düzeltip başlayarak, durumun vahametinin altını çizer gibidir kitap. İlki, Selanik’te kurulan ve “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti” adıyla bilinen cemiyetin kuruluşunda Mustafa Kemal’in hiçbir payı yoktur! İkincisi, kitaplarda gösterilenin aksine Hareket Ordusu’nun kurmay başkanı Mustafa Kemal değil, Ali Rıza Paşa’dır.
“Ondan korkanlar ayrılmazlar zulüm ve zulmetten.”
Bir komutanın gözünden Cumhuriyet’in hazırlık aşaması ve ilk yıllarından bu güne sirayet edememiş gerçekleri, beş ayrı yerde yayınlanmış hatıralarından toplamış Armağan. “Tarihzede” olarak ifade ettiği bu komutan için, çok erken siyasete yönlenen Mustafa Kemal’in “diktatörlüğün ayak sesleri” ile ilerleyişi iddiası, en yakın dostundan olmanın burukluğu ile işlenmiş. Kızmamış, kırılmış; kötüsün denmemiş, kötülerce idare edildin denilmiş sanki! Dostlarından edildin. Dostunla korkutuldun denilmiş!
“Halbuki, kimde hakikat gördünse sen ondan çok korktun”
“Sen kafana göre hareket edersin bu yüzden Lozan’a İsmet paşayı göndereceğim, o sözümden çıkmaz” cümlesinden belli ki, kendi seçtikleri zirvede oturanları sevmişiz o zaman da; onlar da zirvesini sorgusuz sualsiz sevenleri sevmiş. Ve belli ki tarihin tekerrürü huyundandır.
Milletin çıkarları doğrultusunda uygun bulduğu fikirler için, “Karabekir senin tahtını istiyor” diye taşınsa da Paşa’ya, savunduklarından geri adım atmadığını iddia eden Karabekir için zor günler böylece başlar. Ve görülen o ki ölümünden sonra Mustafa Kemal’in de çizgisinden uzaklaşan; Ata’nın tahtına, milletine değil düşmanına yüzü dönük oturan İsmet İnönü, bu zorluğu perçinlemiştir. Anılarının doğruluğunu, başka belgelerle de sağlamasını yaparak kitaplaştırdığını düşündüğüm Armağan’ın satır aralarında okunan bu okuma, hep inandığım, belki benim gibi çoklarının inandığı, “İnönü kan bedeli ile ödenen Kurtuluş’un geri iade edilmesi için programlanmış” fiillerin öznesidir yine. 6. bölümde “İsmet gidince iki eski dost el ele veriyor” başlığı da keza; Atatürk eleştirisi ile eleştirilen Armağan için, “aslında Mustafa Kemal’in yönetilmesini, çevresindeki çıkar halkası için fazla olan iyi niyetini eleştiriyor” hissine çekiyor bizi. Tıpkı Karabekir’in çektiği gibi.
“Tevkifler yaptın evleri bastın. Neydi kastın? Çok insan astın”
“TBMM, hilafeti bir ümit makamı olarak muhafaza edecektir” diyen Mustafa Kemal… Zağanos Paşa Camii’nde minbere çıkıp; “Kanun-i Esasi, cümlemizce malumdur ki Kuran-ı Azimüşşan’daki nusustur” (anayasa hepimizin malumu Kuran’daki dogmalardır), diyen Mustafa Kemal… Devamına, Lozan’dan ithal, “Müslüman kimliği ile İngiltere karşımızda olur” ön kabulünün sonraki döneme etkisi ve İsmet İnönü’nün yandaşları ile bu ön kabulün yardım ve yataklığını yaptığı düzenek…
Tüm bu tutarsız görüntü için; Mustafa Kemal’in “dindar Atatürk” diye paylaşılan yanları ile “din düşmanı” diye paylaşılan yanlarının; iyi niyetli özü ile etkisi altında kaldığı sözde “vatansever”lerin arasındaki gelgitlerden kaynaklandığı gerçeği… İçindeki düşmana yenilgisi…
“Tevfik olundum, köşküm basıldı,
Dört çuval evrakım da alındı,
Üç bin kitabım gece yakıldı,
Yıllarca peşime hafiye takıldı.
Fakat gördün ki, hiç korkmam ben.”
***
Son 15-20 yılını hem yiğitliği öldürülüp hem hakkı teslim edilmeyen olduklarına inandığı şahsiyetlerin gerçeklerini görünür kılma üzerine çalışarak biriktirmiş Armağan. Mesela; Karabekir, İstiklal Mahkemeleri ile Kurtuluş Savaşı’nda kazanılan bağımsızlığın, “Hürriyet” kısmının eksik kalacağına inandığını belirttiği için iftiralara uğruyor. Bugün başka ülkelerde bile gerçekleşse, ülke olarak adil bulmadığımızı belirttiğimiz zulümlere verdiği tepkiler için, hainliğe yakın görülüyor. Sırf bu inancından, İstanbul’da çıkacak ihtilalde ordu başına geçeceği dedikoduları kulağına ulaştırılarak, aba altından gösterilen sopa ile susması isteniyordu.
“Niçin ya hala sen
Korkuyorsun hakikatten”
BU YÜZDEN BİLMEK LAZIM!
İstiklal Savaşı onun zaferi ile başladı bilmek lazım…
Milli Mücadele dönemi tarihini, belki böyle birkaç farklı okuma ile Sosyal Bilimler disiplini ile biriktirip sentezlemek lazım!
Lozan’a kadar dindar de dahi hilafet için, “kenarda dursun İslam dünyası gerçeği var” diyen; Lozan’dan sonra “laik adam” olan Atatürk’ü; Volkan Ertit’in “insan laik olmaz, devlet olur” gerçeğinin yanına iliştirip, “sekülerleşme” tezi üzerinden düşünmek lazım!
Böyle olmasa ne olurdu, sormak lazım!
Milli Mücadele’yi omuz omuza verdiği yoldaşlarını ardında bırakıp, henüz silahlar çekikken siyaset sahnesinde oynaşan çıkarcıların arasında kalan Paşa’ya, Karabekir tarafınca hissedilen buram buram özlemin, asla nefret olamayacağını bir görmek lazım!
Çünkü “kuvvet sistir kalkar, hakikat güneştir doğar”!
Hakikatiniz Hak’tan olsun!