Adler, Sigmund Freud ve Carl Gustav Jung ile birlikte Psikoloji üzerine söylenmesi gerekenleri söyleyip kalanlarının sadece bu üçü arasında gidip gelerek eğlendiği zemini atıp geçmişler bu yuvarlaktan.

Herkesin içi, birine, diğerinden daha çok ısınır. Ama iyi bir okur veya iyi bir sosyal bilimler piri olmanın yolu üçünün de söylediklerinin haklı olduğu vakaları, etrafında görmeye başladığı anlarda saklıdır. Adler’in deha yanı da bu bütün bakışa sahip olmasıdır denilebilir; “bireyle ilgili sorunlara insancıl, bütün ve organik cepheden bakabilmek…”

Adler, Freud’un önce öğrencisi olsa da, sonra, gerek “seks içgüdüsünün baskınlığı” gerekse “bilinç altına atma” üzerine söylemlerinin karşısına geçer. Onun için: “Öz erek arzulara toplum ve gelenek karşı koyar” ; yani bireysel dürtü ile toplumsal doğru karşı karşıyadır. Bunun her iki tarafa da evrilmesi insanın ruh sağlığının aksine hareket eder. Optimum bir yerde buluşmak gerekir. Gerek İslam gerek Türk medeniyetinden edindiğimiz öz düşünülünce, aşırılıklardan uzak olmak düsturu bizi, bir parça daha Alfred Adler’e yaklaştırmaktadır denilebilir.

“Benmerkezci, güç düşkünü ve saldırgan”

Bu özellikler sizi, aynaya baktığınızda tatmin eden yanınız ise hastasınız. Uzun uzun anlattıklarından bunu söyler Adler. Ben ile başlayan cümleleri çok fazla kuruyorsanız veya ben yaptım doğrusu bu diye netseniz hayata, eleştirilere kapalıysanız; güç sizi ifade eden tek uyanma sebebiniz ve o olmasa varlığınızın anlamsız kalacağına inandığınız yanınız ise; tüm bunları size ifade etmeye çalışanlar veya aksi yönde hareket edenlere hatta bazen kendinize dahi saldırgansanız… Bir durup nefes almanın zamanı gelmiştir!

Adler “yaşamsal sorunlar” demiş bu sorunlara. Bu yaşamsal sorunların oluşmaması için ise çocuktan hareketle toplumsal iyileşmenin sağlanabileceğini düşünmüş. Bu yüzden Çocuk Psikolojisi Serisi Klasikleri’nden olan “Çocukta Yaşamsal Sorunlar” isimli Adler kitabı, organik görünenle psikolojinin bir edildiği temeli ortaya koymuş:

Aşırı koruma sağlayan, çocuğu evin reisi kılan anne babaların ilgisiz anne-babalara oranla çocuklarına çok daha fazla hasar verdiklerini; Kişiliğin Gelişmesinde Anne-baba Etkisi; Vücudun Konuştuğu Dil; Zorba Anne; Sokaktan Suça; Lider Olmak İstiyor; Büyümek İstemiyor; Asi “Kötü” Bir Oğlan; Açlık Grevi; Liderin İzinde; Aşırı Uysal Çocuk; Bir Nevrozun Temel Taşı; Doğuştan Zeka Geriliği; Hastalığın Zulmü gibi bölümlerle on iki örnek vaka incelemiş. Tüm bu inceleme süresince okuyucuyu, kendisine veya çocuğunuza ait onlarca detay ve farkındalık içeren satır aralarında pür dikkat bekliyor. Açık üslup ve dilden ötürü, anlamayıp, atlama imkanı da vermiyor. Yüzünüze çarpa çarpa ilerliyor sayfalar.

Ufak ipuçları:

Yalancı ve gerçek epilepsi arasındaki farkın çocuğunuzun zekası kadar parlak olabileceğini biliyor muyuz mesela?

Ufak tefek sessiz bir baba, baskın bir anne ve konuşamayan, babasına benzetilen “geri zekalı” olduğuna karar verilmiş oğlan çocukları ne çok değil mi etrafımızda? Hatırladık mı? Ziyadesi ile zeki olduklarından emin olduğumuz bu çocukların, konuşmayarak geliştirdikleri reddi nasıl haklı bulmayız ki artık?

10 yıl hüküm sürdüğü eve gelen küçük kardeşe karşı oluşan “karşıt tepki geliştirme” türü bir savunma mekanizması, çok seviyormuş gibi abartılmış bir nefret kime uzak ki?

Veya:

Yaşama amacının bilincinde olmayan, varoluşsal bir kaygı üzerine hiç kelam edilmemiş bir çocuğa, getirildiği psikoloğun yaşam amacını monte etmesini bekleyen ailelerin uzak olduğu kendileri…

“Onun neden bu şekilde davrandığını biliyorum” diyen ebeveynler değil; “benim neden bu şekilde davrandığımı biliyorum” diyebilen ergenler ile çözüme ulaşılabileceğini defaatle hatırlatan Adler’in etik ve toplumla buluşturduğu birey dinginliği…

Çocukla ilgili komplekslerin peşine düşüp yetersizliği ortadan kaldırmak çok da zor olmamakla beraber; asıl zor olanın kendi yaptığı ve bedel ödediği hataların hiçbirini yapmayan kusursuz çocuklar isteyen anne-baba nevrozu olduğu gerçeği…

Bir “asfiksi nöbeti”nin hastalığın ve solunum organlarının dili ile “benimle ilgilen yoksa hastalanırım ve üzülürsün” tehdidi olabileceği…

Tüm bunların özelinde gidilen genelde; çocukların da tıpkı bizim gibi silahlarının olabileceğini bilmek ve karşılıklı silahların tanıtıldığı bir savaşın sulhe dönüşme olasılığının daha yüksek olduğuna inanmak gerekir. Tanışmak, tanıtmak, barışmak gerekir! Çünkü, ana yolda, yeterince ve doğru dinlediğiniz çocuk dikkat çekmek için ara yollara gidip kaybolmayı tercih etmeyecektir.

Hem bir anne babanın çocuğunu kötülemesi size de bir yazarın eserini kötülemesi gibi gelmiyor mu? Üstelik bunun kağıdı bile kendinden!