"O'nun doğumundan söz açmak sırası geldiğinden başıma annemin tülünü sardım, baba armağanı altın kolyeyi taktım, mürşidimin telkinini ışık gibi alnıma iliştirdim. Neler kuşansam az geliyor, işte hafiften titriyorum, gözyaşlarım ılık akıyor."

Bereket ayında göze rahmet bir Nebi okuması!

Ölmek üzere olduğunu bilmeden, son yılında canhıraş yetiştirdiği eseridir Safiye Erol’un Çölde Biten Rahmet Ağacı. 1962’de tefrikası yapılsa da kitap halini alması vefatından 36 yıl sonra, Safiye Erol hayranlığını, çocukluğundan itibaren artan bir ivme ile yüreğinde taşıyan, değerli araştırmacı, Halil Açıkgöz tarafından gerçekleştirilmiş, Kubbealtı Neşriyat tarafından ise basılmıştır.

Safiye Erol “Allah’ın kâinatı yaratma sebebi Hz Muhammed’tir” demekle beraber Hz. İbrahim’e özel bir yer verir bu kitapta. “Beni yüce yapan bana olan şey değil benim yaptığımdır…” denilen sadakat halkasıdır İbrahim, imanın! İnsanın cisimden öze taşınıp, cisme kafa tutmasının biricik sembolü, ilk bayraktarıdır. Kierkegaard gibi birçok batılı düşünürün de “teslimiyet” kavramını üzerinden yorumladığı ruhtur İbrahim. “Korku Ve Titreme”; ''O bir başkasını sevmede kendi kendine yetmesi gerektiği derin gizemini kavramıştı.'' derken neyi ifade etmeye çalışıyor, neyi kavrıyor ise veyahut Platon, tensel olandan tinsel olana doğru seyre koyduğu aşkta neyi amaçlamış ise, Çölde Biten Rahmet Ağacı bu kavramanın ve amacın son demidir.

Erol, kıymetini hiç eksik etmediği köklerinin medeniyet tasavvuruna da yakışan bu sevme biçimi ile “aşk” üzerine tüm kadim öğretileri, İslam’ın eteklerinde toplamış, öyle yazmıştır. Ona göre, Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık kitabındaki üç değerli makalesinden biri olan “Hakim Adam” isimli makalesinde bahsettiği, İslam, Yunan ve Garp aleminin tüm “sır bulucular”ı da bu sırrın peşindedir.

Erol, “Mekkeliler” bahsinde çöl ikliminin mağrur ve zalim halkını cahiliye dönemiyle ifade ederken, Hazret-i Peygamber’in doğumunu aktarırken hislerini şu sözlerle dile getirir: “O’nun doğumundan söz açmak sırası geldiğinden başıma annemin tülünü sardım, baba armağanı altın kolyeyi taktım, mürşidimin telkinini ışık gibi alnıma iliştirdim. Neler kuşansam az geliyor, işte hafiften titriyorum, gözyaşlarım ılık akıyor.” Bunlar, okuyanın da içindeki ılık suları harekete geçiren gerçek bir aşk metni olan “Çölde Biten Rahmet Ağacı”nın en vurucu satırlarıdır.

Değerli hocam Halil Açıkgöz, kendisi ile gerçekleştirilen röportajda Erol’un sık sık yaptığı bir hareketini betimlerken; sağ elinin sırtını sol avucuna vurarak baskılı bir şekilde söylediği, “olllmadı agalaaar” sözünden bahsetmişti. Erol kitaba erkeklere sitem olarak kullanmak amacı ile bu iki kelime ile başlar. Açıkgöz; İslam’ın yanlış anlaşılması ve aktarılması ile ilgili bir sitemdir bu ve kitap, Müslüman kadınlar için çok değerlidir der. Erol’un hiçbir ideolojiye sığmadığı gibi feminizme de sığmayacağını ve fakat özellikle dönemi düşünüldüğünde gerçek bir kadın hakları temsilcisi olarak görülebileceğini de dile getirir.

Erol, İslam’daki hatalı kadın algısını dert edinmiş, bunu gerek romanlarındaki cesur kadınlar ile gerek ise Peygamber kadınlarından bahsederken hissettirmiştir. Mizaç değerlidir Erol için. Farklar kabul edilmelidir fakat bir tarafın diğerine üstünlüğü söz konusu değildir. Kitabın “Kadınlar” bahsinde yazar, Nisâ Sûresi ayetlerinden hareketle tüm kadınların hakkını savunur. Bilhassa Nisâ sûresinin 34. ayetine dair bir tefsir çalışması dahi yapar:

“Erkekler kadınların koruyucusudur. Çünkü Allah onları üstün kılmıştır. Zirâ onlar mallarından sarf ederler. İyi kadınlar itâat edicidir…” Ne yazık içtihat kapıları kapanmış. Belki günün birinde Hak erenlerden bir müçtehit gelir ve yukarıdaki âyetlere şöyle bir tefsir verir: “Kadınla erkeğin münâsebeti Tanrı buyruğu ile değişe değişe deveran eden, sosyal, politik ve ekonomik şartlara göre iki cins arasında en sağlam uzlaşmayı temin edecek tarzda ayarlanmalı; her halükarda erkek civanmertlikle kadın yumuşak başlılığı ile hareket etmelidir.” Daha ziyade kadınların aşk üzerine çektikleri ızdıraplar ile tinsel olan aşk yolculuklarını konu edinen romanlar yazan Erol, gerçek aşkı konu alan çalışmasında, kadınlarının genel yapısını, kendi bakış açısı ile idealize etmiştir. Fakat erkekler, bahsi geçen civanmertliğe biraz daha geç ulaşan ya da ulaşamayan kahramanlar olarak kalacaklardır. Gerek kurgularda gerek gerçekte…

Yazar, Hz. Hatice, Hz. Ali ve Veysel Karani’den ayrıca bahseder. Cebrail (a.s.) için ise iki bölüm yazar, Hira dağından, ilk vahyden, uyanma vaktinin geldiğinden bahseder. İslamiyet ardından Mekke’de olanları reel bir bakış açısı ile ele alır. Kusursuz insanlar yoktur. Mutlak iyiler, mutlak kötüler yoktur. Ramazan ayı boyunca yazdığı bu tefrikalardan dolayı eleştirilmiştir de. Bu eleştirilere rağmen kalemi asla övgüye tevessül etmemiş, okuyucunun ve milletin vicdanının bu meselede adil davranacağına inancını belirtmiştir.

Miraç ile Peygamberin üzerine aldığı sorumluluk ve hüzne dikkat çeker. Arketipler üzerinden yorumlamak gereken ve sembol olduğu düşünülmesi uygun olan Miraç’ın, anlatılamayan, herkesin kendi ruhunda yaşayabileceği bir yükselme olduğunu söyler. Ve ne güzel söyler! Ne de güzel söyler! Hatta gaziliğin yerini bu zamanda dosdoğru bir edep ile çalışmanın aldığından bahseder. İmana değil dış görünüşe dayalı sofuluğun eleştirisini yapar.

Bu cesur söylemlere karşılık aldığı tüm eleştirilere rağmen kaleminin üzerine kimseye hüküm vermeyen Safiye Erol, Halil Açıkgöz’ün ifadesi ile bu eserin ikinci bölümünü zihninde tasarlamış fakat ömrü vefa etmemiştir. Eser fikri derinlik olarak hala çağın yukarısında bir din algısına sahiptir ve hala yeterince anlaşılamamıştır.

Tıpkı Safiye Erol’un kendisi gibi!

Romanlarındaki, Bektaşi dervişi ruhu üflenmiş fakat batı eğitiminin rasyonalitesi ile panteist bir ivme edinmiş kişilerden de anlaşıldığı üzere, “dua”nın “kaderciliğe yaslanıp yaşamak” olan eylemsiz şiarını erken yaşlarda geçip; bu kitapla, biriktirdikleri ile beraber manevi iklimine geri dönüp, aşkın “orta kat”ına taşınmıştır Erol.

Kierkegaard’ın da dediği gibi:

“Eylemleri için adaleti başkalarında arayanlar, eylemlerinin dayanak noktaları kendileri dışında olanlar, ancak düşük mizaçlardır”.

Mizacından öpülesice Safiye Erol’e minnetle…

----------

Hayırda ramazanlar.