Gördüğüm kadarıyla genel anlamda tüm dünya, özel anlamda ise biz Türkler kişisel verinin ne olduğunu, önemini, nasıl korunacağını pek bilmiyoruz.
Gördüğüm kadarıyla genel anlamda tüm dünya, özel anlamda ise biz Türkler kişisel verinin ne olduğunu, önemini, nasıl korunacağını pek bilmiyoruz. Daha doğrusu konuya hak ettiği önemi vermiyoruz. Oysaki adımız ve soyadımızla başlayan kişisel verilerimiz, birçok anlamda doğrudan bizi, işimizi, toplumdaki yerimizi işaret ettiği için cebimizdeki para kadar değerli. “Kişisel veri” dediğimiz zaman birçok insanın aklına haklı olarak sosyal medya paylaşımları geliyor. Daha doğrusu o paylaşımları takip eden kötü niyetli kişilerin bize nasıl zarar verebileceğini birçok kez okuduğumuz için aklımıza bunlar geliyor. Tatile gittiğimizi bilen hırsızın eve girmesi, çocuğumuzun okulunu bilen birilerinin fidye istemek onu kaçırabileceğinden bahsediyorum. Ama asıl değinmek istediğim şey sadece sosyal medya platformlarındaki paylaşımlarımız değil. Evet, eve hırsız girmesi veya fidyecilerle muhatap olmak başımıza gelmesini isteyeceğimiz şeyler değil ama “kişisel veriler” söz konusu olduğunda gerçekten daha kötü sonuçlar da ortaya çıkabiliyor.
Mesela sizin adınıza bir şirket kurularak veya kredi çekilerek borçlandırılabiliyorsunuz. Veya kendini polis olarak tanıtan kişiler tarafından dolandırılma tehlikesi yaşayabiliyorsunuz. Aile büyüklerinden birinin vefatı sonrasında miras işlemleri sırasında da bu dolandırıcılar karşınıza çıkabiliyor. Her zaman polis kılığına da girmiyorlar. Bazen kendi kendilerini, sizi bazı tehlikelerden korumakla görevlendiren organize suç örgütlerinin eline bile düşebiliyorsunuz.
Bilgilerinizi kiminle paylaştınız?
Kişisel veri sızıntıları aslında sanılanın aksine çoğunlukla bireylerden değil kurumlardan kaynaklanıyor. Yani kötü niyetli kişiler sizin için önemli olan bilgileri sizden değil, sizin çalıştığınız şirketlerden ediniyorlar. Mesela kendini polis olarak tanıtarak telefonda dolandırıcılık yapanların çoğu, aradıkları kişinin banka bilgileri ve hatta bankadaki toplam bakiyesi konusunda kurbanı “bir kamu yetkilisiyle” konuştuklarına ikna edecek kadar bilgili oluyorlar. İşte bu nedenle 2016 yılında Kişisel Verilerin Korunması Kanunu devreye alındı. Bu konudaki çalışmaları yürütmek için de Kişisel Verileri Koruma Kurulu (KVKK) kuruldu.
Gelecek hafta, yani 25 Ocak Perşembe günü Ankara’da düzenlenecek olan “e-Safe Kişisel Verileri Koruma Zirvesi”nde de 2016 yılında çıkan kanun sonrasında yaşanan gelişmeler masaya yatırılacak. Veri işleyen şirket, kurum ve kuruluşların iki yıl içinde kanuna ne kadar uyumlu hale geldiği, gelişen dünyada kanunun eksiklikleri ve alınılan önlemlerden bahsedilecek.
KVKK Başkanı Prof. Dr. Faruk Bilir ve BTK Başkanı Dr. Ömer Fatih Sayan’ın açılış konuşmasıyla başlayacak olan zirve, Türkiye’de ilk kez düzenleneceği için muhtemelen benzer pozisyondaki birçok kurula da örnek olacak.
Evet, cep telefonu veya elektrikli arabalar kadar “popüler” bir konu olmadığı için günlük yaşamımızı derinden etkileyen bu konunun, daha doğrusu bu konuda yapılan ilk zirvenin muhtemelen basında çok yansımasını göremeyeceksiniz. Ama bence Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun biz son kullanıcılar veya tüketiciler için ne anlama geldiğini mutlaka öğrenmemiz, haklarımızı bilmemiz gerekiyor.
Bunun için de zirve sonrasında, zirvede nelerin konuşulduğunu takip etmenizi öneriyorum. Hem bunu niçin hem de zirvenin içeriğine göz atmak içinse www.e-safe.org adresinden zirvenin web sayfasına ulaşabilirsiniz. 25 Ocak günü Ankara’da olup zirveye katılmak isteyenler de web sitesi üzerinden kayıt yaptırabiliyorlar. Ben orada bulunup tüm oturumları izlemek için sabırsızlanıyorum. Kişisel veri güvenliği ile ilgilenen herkese de öneririm.