- Demokratik sistemi bitmek bilmeyen müdahalelere maruz kalan ve iç huzurunu tesiste zorlukları olan Pakistan'ın bugünkü, yakın gelecekteki konumu ve maruz kaldığı uluslararası müdahaleler hakkındaki düşünceleriniz lütfen?

HİLAFETİN KALDIRILMASI TESADÜFİ DEĞİLDİR

- Demokratik sistemi bitmek bilmeyen müdahalelere maruz kalan ve iç huzurunu tesiste zorlukları olan Pakistan’ın bugünkü, yakın gelecekteki konumu ve maruz kaldığı uluslararası müdahaleler hakkındaki düşünceleriniz lütfen?

Pakistan bugün çok zor bir durumda, büyük bir geleceği olan bir ülkeydi. Vatandaşları çok çalışkan ve kabiliyetli ve de güzel bir ülke. Fakat Afganistan savaşından beri kimi Amerikan kuruluşları ve bazı Suud finans kaynakları sayesinde açılan Taliban okulları ve Sovyetlere karşı mücadele etmek için oluşturulan Mücahiddin güçleri çok iyi savaşarak başarıya ulaştılar. Rusların ve Amerikalıların bölgeden ayrılmaları sonrası zavallı Pakistan yaklaşık 100 bin silahlı genç ile yalnız kaldı -ki, bu gençler savaşmaktan başka bir şey öğrenememişlerdi ve sonuçta Taliban’a dönüştüler- bu oluşumda Afgan olduğu kadar Pakistanlı da vardı. Burada bir noktanın altını çizmek lazım, Afganistan’da daima en büyük güç Peştun’ların elinde olmuştur ve nüfusları 15 milyon kadardır. Aynı Peştun kabilesinin diğer bölümü ise kuzey Pakistan’da bulunur ve nüfusları 30 milyon civarındadır. Aynı ailedirler ve kuzenlerdir, 19 yüzyılda İngilizlerin 2 bin 400 kilometrelik Durand hattını çizdiklerinden beri bir toplum yapay olarak ikiye bölünmüş oldu.

- Aynen Güney ve Güneydoğumuzda yapılmış olduğu gibi, değil mi ?

Evet Aynı Ortadoğu’daki uygulamalar gibi. Bazı köyler dahi yarıya bölünmüştür, köyün yarısı Afganistan’da diğer yarısı ise Pakistan’da bulunmaktadır. Şimdi Amerikalılar Pakistan’a Taliban’la mücadeleyi talep ettiklerinde bu karmaşık konu daha da zor hale gelmektedir. Sonuçta aynı ailenin bireylerinin ailevi ilişkileri söz konusu. Halihazırda, bir barışın tesis edilememesi nedeniyle ve yeni öğrendiğimize göre Trump Afganistan’a daha çok asker göndermeye hazırlanıyor. Meselenin diğer tarafında ise bazen Batı’da da belirtilen Güney Kuşağı ile Kuzey Kuşağı arasındaki büyük fark söz konusu. Neticede, Afganlar tarihin hiçbir evresinde mağlup olmadılar. İnanılmaz fevkalade savaşçılar. Bir parça kuru ekmek ile yalçın dağlara tırmanıp kendi yaptıkları silahlarla ve ya el koyduklarıyla savaşabilme kabiliyetine sahipler. İngilizlerin Afganistan’ı işgal için iki kez uğraştıklarını, gönderdikleri on binlerce askerden sadece birkaç kişinin dönebildiğini de hatırlamalıyız.

- Hindistan ile ilişkilerimizin soy büyüğünüz Fatih Sultan Mehmed Han devrinde başladığı bilinir. Fakat, bilhassa 1870 Rus Harbi’nden itibaren, 1911 Trablus Savaşı’nda, Balkan Savaşı esnasında, 1920’lerde İstanbul’un işgali sırasında, Milli Mücadele günlerinde büyük maddi ve siyasi destek sağlandığı ve 1924 sonrasında da, Fransa Nice’te ikamet eden Abdülmecid Efendi’ye desteğin devamı hakkındaki düşünceleriniz?

Hindistan Müslümanlarının büyük gururu Hilafet makamı ve büyük saygısı da Halifenin şahsına yönelikti. 19 yüzyıldan itibaren Hindistan da oluşan çok önemli hilafet hareketinin amacı Halifeye işgalci güçlere karşı direnebilmesi için yardım etmekti ve bilinmekteydi ki, Balkan savaşları, Büyük Harp, Türkiye’yi finansal açıdan çok kısıtlı hale getirmişti. Şurası çok dokunaklıdır; hareketin çağrısı üzerine istisnasız, bütün Müslüman kadınlar bilezikleri, kolyeleri dahil tüm altın ziynetlerini bağışlıyorlar ve büyük yekün eritilerek Halife için, bağımsızlık hareketine yardım amacıyla Türkiye’ye gönderiliyor. Evet, 1924’ten itibarense Hindistan’dan gelen bütün destek Halifenin şahsına yöneldi.

Hilafetin Türkiye’de kaldırılması tesadüfi değildir. Zamanın büyük emperyalist gücünün ısrarlı isteği olduğu bir zamanda gerçekleşmiştir. Müslümanların bölünmesi gerekmekteydi ki, bugün Müslümanlar tamamıyla bölünmüşlerdir, hatta birbirlerini dahi katletmektedirler. Söz konusu olan, bütün dünya Müslümanlarının, kısmen inançlı olanları dahil tamamının ortak kanısı; Hilafet Müessesesi sayesinde birlikte gurur ve bütünlüğün yaşanmış olması hususudur. Tarihin hiçbir döneminde bugün ki kadar bölünmüşlük söz konusu değildir. Bugün ise ortak direnç mekanizmasının yani evrensel merkezin yokluğu sonucu neredeyse her kez birbiriyle çatışıyor. Her şeye rağmen toplumlararası manevi ilişki çok azalmış olsa da, hala devam etmekte.

Mesela Pakistan’da bulunduğunda Türk olduğunu belirttiğin andan itibaren sana neredeyse tapıyorlar ve kardeş olduğumuza vurgu yapıyorlar. Bu bana; Pakistan’da bir otelin salonuna röportaj için gittiğimde yaşadığım bir olayı hatırlattı. İlgili şahsın gelememesi üzerine, akşam saat 8’de kaldığım lojmana dönmek için yola çıktığımda, o dönem uygulanan sıkıyönetim yasağı sebebiyle taksi bulamadığımı hatırlıyorum. Bu esnada yanıma rütbeli bir asker geldi ve bana yolda eşlik etmeyi teklif etti. Kısa süre sonra Türk olduğumu öğrenince hazır ola geçip önümde eğildi. “Siz benim kız kardeşimsiniz” diyerek ve bir adım geriden yürüyerek kaldığım yere kadar bana eşlik etti. O günü unutmam mümkün değil. İşte küçük bir örnek.. Benzerlerine bütün coğrafyada ve defalarca rastladım.

- Diğer konuya geçmeden, bölgenin son durumu ve uluslararası etkileşimi ve de yeni ekonomik/stratejik kuşak hususunda neler söylemek istersiniz?

Çinliler, bugünlerde çok önemli bir şey yapıyorlar ve oldukça faaller. Son olarak güney Pakistan’da, Hürmüz Boğazı’nın ağzında Gwadar isimli bir küçük balıkçı limanını 43 yıllığına kiralayarak, tesviye inşaatına başladılar. Şimdi, önemli büyük ticari- askeri bir limana dönüştürüyorlar. Böylece Çin Denizi’nden Hürmüz Boğazı’na kadar “İnci Kolye” adı verilen bir kuşak oluşturuyorlar. Bu da, gemi ile gelecek petrolün Gwadara Limanı’na inmesi ve karadan Çin’e aktarımının sadece 4 günlük süreye indirecek. Halbuki bugün deniz yoluyla Malakka Boğazı kullanılarak tam 21 gün alıyor. Bu çok önemli, aynı yoldan ürünlerinin ihracını da sağlayabilecekler. Aynı zamanda Özbekistan dahil bütün çevre ülkeler bu şekilde ihraç ürünlerini pazara sunabilecek. Tabii Hintliler çok kızgın, keza Birleşik Devletler de öyle.. Çünkü bu proje Çin’e çok önemli bir geçit sağlayacak. Eğer bu olmasaydı Çin’e baskı yaratmak istendiğinde, zaten sahil ülkeleri -Endonezya ve Malezya üzerindeki bilinen Amerikan etkisi ile- Malakka Boğazı’nın blokajı sonucu Çin tamamıyla izole edilebilecekti. ABD, Pakistan’ı çok engellemek istedi, fakat Pakistan epey zamandır Çin tarafından desteklenmekte. Dolayısıyla Amerikalılar ise aldatıldıklarını düşünüyorlar. Çünkü bu güzergah üzerindeki monopolün bir şekilde zayıflayacağı anlamına geliyor.

- Son derece ilginç, -ayrıca yeni bir bilgi- bu bana Napoleon Bonapart’ın 200 sene önce -daha 1816’da Saint Helene Adası’nda zorunlu ikameti sırasında- Büyük Britanya Sefiri Lord Macartney’in kitabını okuduktan sonra “Çin uyandığında dünya sarsılacak.” ifadesinde neredeyse kehanete varan öngörüsünü hatırlatıyor.

Doğru, çok yeni bir gelişme.. Kitabımda da bahsedeceğim. Tabii bir gün dünya şartları değişirse, bugün Birleşik Devletler’e insan hakları, özgürlükler ve demokrasi konularında getirdiğimiz eleştirileri ilerde Çin için nasıl değerlendireceğimizi şimdiden kestiremeyiz!.

İNCİ KOLYE STRATEJİSİ (STRING OF PEARLS)

’İnci Kolye’ bir diğer adıyla ‘İnci Dizisi’, Hindistan Okyanusu Bölgesi'nde (IOR) Çin anakarası ve Port Sudan arasında kalan Hint Okyanusu ülkelerinde Çin tarafından geliştirilen askeri ve ticari tesis ağına atıfta bulunan jeopolitik bir teoriyi ifade eder. Doktrin yıllardır tartışılmakta.

Çin öncelikle “Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru” (CPEC), ardından da “Bir Kuşak Bir Yol” projesi kapsamında pek çok kara ve deniz rotasını kullanıma açarak bölgedeki askeri hedeflerini desteklemeyi planlıyor.

2005 yılı itibarıyla, Çin'in Güney Asya’daki varlığı her geçen yıl daha da belirginleşti. Hint Okyanusu Bölgesi’nin birçok ülkesinde gerçekleşen finansal yatırımlar, ticaret fırsatları ve genel ekonomik yükselme, Çin ve Çin’e ait işletmelerin sonucunda gerçekleşiyor.

Çin'in dış politikada nüfuzunu yaymak için ekonomik yatırımlar yapması sürpriz değil. Ancak ekonomik çıkarlar Pekin'in IOR'de uygulamaya çalıştığı çok katmanlı politikanın yalnızca ilk katmanını oluşturuyor.

‘İnci Dizisi’ stratejisi fikri 21. yüzyılın başında popülerleşti. Strateji, ekonomik, diplomatik, siyasi ve askeri araçların kullanımını sayesinde Hint Okyanus’unda koşulsuz hakimiyeti hedefliyor. ‘İnci Dizisi’ Çin’in deniz üstünlüğünü sağlamasına ve böylece ABD’ye ve onun küresel süper güç konumuna meydan okumasına hizmet edecek bir atılım.

Bu dizideki her "inci", Çin'in limanlarda ve Hint Okyanusu’nun kıyı kentlerinde güvence altına aldığı bir etki alanını temsil ediyor. Bu politikanın ana noktası, bu "incilerin" IOR'da hem ekonomik, hem de askeri ve istihbarat noktaları olarak hizmet edebilecek bir zincir oluşturacak şekilde birbirine stratejik olarak yerleştirilmesi.

Çin'in uygulamak istediği stratejinin sebepleri öncelikle ekonomik nitelik taşıyor. İnci Dizisi'yle Çin, Hint Okyanusunda birkaç stratejik hedef gerçekleştirebilecek: Çin enerji kaynaklarının istikrarlı akışını sağlayacak, yeni rota ve yeni pazarlarda Çin varlığını güvence altına alacak ve Çin’in IOR boyunca arz yollarının güvence altına alınması mümkün olacak. Bu stratejinin temel çıkar ve hedeflerinden biri, enerji kaynaklarını ve Çin'e güvenli ulaşımını sağlamaktır. Bu stratejinin temel çıkar ve hedeflerinden biri, enerji kaynaklarını ve Çin'e güvenli ulaşımını sağlamak. Bu strateji, Çin'e istikrarlı bir kaynak akışı sağlamanın yanı sıra, Güneydoğu Asya'daki yeni pazarlara erişimi de sağlıyor.

Öte yandan Pakistan tarafından 43 yılllığına Çin'e kiralanan Gwadar Limanı'nın faaliyete geçmesiyle Pakistan’ın dünyanın önemli ekonomik merkezlerinden biri olacağı öne sürülüyor.