Okullar açıldı.

Okullar açıldı.

Müfredat değişti.

TEOG kalkıyor. Neden?

Müfredat neden değişti? Ve habire değişiyor?

LGS, OKS, SBS, TEOG…

Ne var ne yok?

Doğruyu aramak kadar, nerede yanlış yaptığımıza da bakmaz isek, işin çıkmış kazuratına tüy dikmek üzereyiz demektir.

Sayın Başbakan dedi ki: “"Müfredat, hayatın ihtiyaçlarına cevap veren, hayatta karşılığı olan bilgilerle yeniden oluşturuldu. Bu müfredat, uluslararası eğitim standartları esas alınarak yapıldı. Müfredat değişimi öğrencilerin temel insani değerler, sevgi, saygı, adalet gibi önemli kavramların öğrenilmesi, beşeri ve sosyal ihtiyaçların anlatılması esasına göre yapılandırıldı."

İyi…

İtiraz edilecek tarafı yok.

Da bir önceki müfredatı kim hazırlamıştı?

Geçin müfredatı, gençlerin ne olmak istediğine veya ailelerin çocuklarını hangi mesleklere hangi sebeplerden yönelttiklerine bakıyor musunuz?

Eğri oturup doğru konuşalım; başarının karşılığı para kazanmak olarak toplumun hafızasına virüs gibi yerleşmiş.

Çok kazanan, çok başarılı…

Ve çok kazanmanın en önemli iş kollarından birisi de “eğitim” haline gelmiş.

Kolejler ticarethane…

Hastaneler ticarethane…

Daha kötüsü, ahlakımızı imar edecek hiçbir meslek muteber değil.

Ne öğretmenlik, ne imamlık, ne savcılık, ne polislik vs…

Müteahhitliğin yanında hepsinin boynu bükük.

Yani medeniyet tarifi olan "ta'mîr-i bilâd ve terfîh-i ibâd" hükmünün ilk kısmını gerçekleştirince ikinci kısmının da kendiliğinden ortaya çıkacağını düşünürseniz…

Müfredatı değiştirmeye devam ederiz.

(Ta'mîr-i bilâd ve terfîh-i ibâd; beldeleri, memleketleri imar etmek ve bütün insanları, ruh, düşünce ve beden bakımlarından rahat yaşatmak!)

“Eton”a mukabil “marka” olmuş kaç okulumuz var?

İçinde “alim” olmayan lüks binalar/ yerleşkeler(!) kapısına “üniversite” tabelası asmakla ilim- irfan yuvası haline gelebiliyor mu?

Tamam, çocukların yarış atı gibi aileleriyle birlikte telef edilmesine gerçekten son vermek lazım.

Fakat ülkemizin hangi sahalarda hangi mesleklerde yetişmiş insana ihtiyacının olduğunu biliyor muyuz?

İhtiyaç duyulan ve fakat hem geçim temin etmek ve hem de itibar görmek açısından karşılığı olmayan meslekleri kim sahiplenecek?

Veya hangi branşta okursa okusun, herkesin kısa yoldan zengin olmanın yollarını aradığı ve dolayısıyla devletle iş tutarak köşe döndüren faaliyetlere yöneldiği bir vasatta müfredatın ve sınav sisteminin ne manası var?

Altay Tankına motor üreteceğine, AVM yap, rezidans yap, belediyeden yer kirala, işletmecilik yap…

Ta'mîr-i bilâd eylerken, ahlakı ve adaleti ayaklar altına alırsan, terfîh-i ibâd hayal olur.

Geçen gün Sabah’ta Şeref Oğuz “Bahçıvan Aranıyor” başlıklı yazısında çarpıklığa bir başka açıdan fakat isabetle işaret etmişti:

“Yaklaşık 50 eczacılık fakültesinde yaklaşık 10 bin öğrenci okuyor ve yılda 2 bini mezun oluyor. Sorum şudur; para üstü verebilmek için insan 5 yıl üniversite okumalı mı? Zira ilaçla ilişkileri kalmamış, eczane açma dışındaki alanlar daralmış ve yakında ilaca her yerden erişim sağlanabilecek.

Biliyorum bana yine kızacaksınız ama... Ziraat mühendisi yetiştiren fakülte sayımız 40'a yaklaştı. 5 bin öğrenci, "ziraat mühendisi" diploması peşinde. Çoğunun ayağına tarla çamuru değmeden emekli olabilen hocaların yetiştirdiği bu gençlerin neredeyse tamamı, ziraattan bitkiden habersiz... Hal böyle olunca bitki becerisi olan bahçıvanı mumla ararken mühendisin binlercesi atama bekleyip duruyor.

Eğer siz zamanın değişen şartlarına uygun fakülte tasarlamaz ve müfredatını da çağın gereklerine adapte etmezseniz, o fakülte "diploma fabrikası" gibi işlem görür.”

Müfredat bir tarafa, en azından idealist öğretmenler çocuklara “okuma zevkini” aşılasınlar, bu bile bize yeter.

Diplomanın ve o diplomayı getiren maceranın çoğu zaman karşılığı olmayabiliyor.

Ama çok okuyan, çok kazanamasa da en azından mutsuz olmaz!