Türkiye'de piyasalar kapandı. Kur manipülatörlerinin beklediği ortam açıldı.
Bayram sürecinde ufak tutarlarla manipülasyon yapmak üzere imkan sunan derinliksiz piyasalarda ataklar olabilir. Bu atakları bertaraf etmek üzere bir bütçe ile değişik merkezlerdeki aracı kurumlar görevlendirilebilir. Varlık fonu bu günler için var. Zira kur belli seviyeye taşındıktan sonra Türkiye piyasaları açılınca sistemi regüle etmek yüksek maliyete neden olmaktadır.
Hatta bu dar piyasalarda kurun kısa vadedeki denge değeri olan seviyelere düşürmekte mümkündür.
Türkiye’de TL varlıkların ne denli ucuzladığını geçen haftalarda yurtiçinde bulunan yabancıların alış-veriş davranışından anlayabiliriz. Dünyanın 17. Ekonomisinin bu denli ucuzlaması olağan değildir. Türkiye üretim yapmaktadır. Kaliteli de yapmaktadır. Mümkün olduğunca yerli girdi de kullanmaktadır. Rekabet kabiliyeti de bulunmaktadır. Fakat Türkiye’de üretimin en önemli girdisi olan sermayenin maliyeti yüksektir. Her defa karşımıza çıkan bunalımın nedeni budur.
Bu ölçekte bir ekonominin 20 küsur banka (teorik olarak 50 küsur) ile yeterli finansal çeşitlilik sağlanmadan yönetilmesi mümkün değildir. Bu ölçekte bir ekonominin 200 bankası olur. Girişim sermayesi ve risk sermayesi şirketlerinin sayısı da en az bu bankalar kadar olur. Türkiye enflasyonist doğasıyla yüksek EBITDA’lı şirket cennetidir. Bu şirketler finansal olarak güçlendirilip, disipline edilip, ölçülebilir ve pazarlanabilir varlığa dönüştürülebilir. Bu durumda da dünyanın en derinlikli sermaye piyasalarından birine sahip olunabilir. Çünkü cari sistemde küresel ölçekte EBITDA’nın bu seviyelere ulaştığı az ekonomi vardır. Bu ekonomide faiz en önemli sorundur ki bu sorunun aşılması için en uygun zemine sahip ülke Türkiye’dir.
İçinde bulunduğumuz dönem tüm ekonomiler için riskler taşımaktadır. Bu ortamda hala bir şansı olan az sayıdaki ekonomiden birisidir Türkiye. Bu şansımızı kullanmak durumundayız. Reformlar gerçekleştirilirken uzmanlaşmış finansal şirket sayımıza da artırmak durumundayız. Bunun aksi mümkün değildir. Yabancı sermayeli finansal şirketlerin inisiyatifine ekonomi terk edilemez. Yurtdışı ortakların finansal kurumlar üzerinde yerli ortaklara baskısı durumu açıklamaktadır.
İş Bankası ve Adnan Bali örneği ortadadır. Türkiye için sözü olanlar sözlerini ettikten sonra ekonomi kanallarında diğer CEO’ların Adnan Bali’den rol çalmak üzere PR çalışması yaptıklarına şahit olduk. Bu CEO’ların anlamadıkları şudur; Adnan Bali PR peşinde değildir.
Türkiye ekonomisi yabancı ortaklı bankaların inisiyatifine terk edilemez. Oligopol ve oligopson yapılı bu bankacılık sistemi genişletilmelidir. Aksi takdirde manipülasyonların hedefi haline gelmeye de açık olduğundan ekonomi üzerinde risk unsuru olarak kullanılmaktadır. Ekonomilerin etkinliğini artıracak diğer finansal kurumların da sayıları ve nitelikleri artırılmalıdır. Bu süreci sürdürülebilir biçimde başlatamazsak birden açılmamız gerekecektir ki bu da riskler taşır. Uzmanlaşmış, çok aktörlü bir finansal piyasayı geliştirmeye başlamak için hala geç değil.
Bu vesileyle İslam alemine hayırlı bayramlar diliyorum. Dostların mahzun olmasın Türkiye.