İstanbul büyük bir kent.
İstanbul büyük bir kent. Türkiye’nin adeta çekim merkezi. Hatta sadece çekim merkezi de değil, Türkiye’nin lokomotifi. Bir ülkeyi başlı başına taşıyacak bir güç. E nüfus ise malumunuz hepinizin bildiği gibi fazla. Hem de çok fazla. Hatta seçimlere bakın İstanbul’da çıkan oy dağılımlarının genel oy dağılımıyla aşağı yukarı aynı olduğunu görürsünüz, yani İstanbul’u kazanan Türkiye’yi de kazanır. Böyle bir kenti yönetmek ise dünyaya bedel. O zaman ona göre davranmak, ona göre hareket etmek işin en önemli ve ahlaki tarafı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş önceki gün yaptığı toplantıda istifa etti. Açıklamasında neden istifa ettiğine dair bir sebep göremedik ama basına yansıyan kadarıyla veto ettiği beş imar dosyasının İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından kabul edilmesi gösteriliyor. Ne kadar doğru bilemeyiz ama şu bir gerçek ki Kadir Topbaş’ın istifa konusunda geç kaldığını söylemek mümkün.
Türkiye’de eleştiri ve öz eleştiri her zaman kamplaşma olarak algılandı ama aslında öyle değil. Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye için önemli bir şans olduğunu yazılarımda ifade ederken de söylemiş olduğum hep bir şey vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yürüttüğü davaya sahip çıkmayan, en az onun kadar omuz koymayan herkes bu milletin gözünde sıfırdır. Bu böyle bilinmelidir. Çünkü milletin AK Parti’den ziyade Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişisel şahsına oy verdiğini söylememe gerek yok, her şey ortada.
Kadir Topbaş da eleştirildi, eleştirilmeliydi. Özellikle damadı olan FETÖ sanığı Ömer Faruk Kavurmacı’nın tahliyesinden sonra yapmış olduğu tuhaf açıklamalar eleştirilerin sertliğini artırdı haklı olarak. Evet, haklı olarak diyorum çünkü Kadir Topbaş çok kısa bir şekilde “FETÖ’cü kim olursa olsun, damadım bile olsa tanımam, cezasını çeker” açıklaması yerine laf kalabalığı yaparak aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da büyük zarar verdi. İstifa açıklamasında “partimle bir bağ eksikliğim yok” demek yerine Ömer Faruk Kavurmacı hapse alındıktan sonra partisine, davasına zarar vermemek için istifa etse daha hayırlı bir iş yapmış olurdu. O nedenle bu gecikmiş bir istifadır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde 15 Temmuz’daki darbe girişiminden sonra akan sular hiç durmadı. Gerek 15 Temmuz günü gerekse de 15 Temmuz’dan sonraki süreçlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi hep skandalların yeri oldu. Kadir Topbaş bunlara gereken açıklamayı yapmak yerine yine sustu, konuşmadı, konuşsa da net olmayan açıklamalarla toplumun ayarıyla oynadı. Buna gerek yoktu. İstifa bazen en onurlu bir hareketse şayet o dönem zarfından sonra istifa etmek hem ülke için hem de AK Parti için daha az hasarla geçecek bir sürecin başlangıcı olabilirdi.
Bazı “mahalle zabıtaları” Topbaş’ın istifasından sonra kendisinin onurunu, erdemini anlata anlata bitiremezken İBB’de yaşanan skandallara tek kelime etmemişlerdi. Ömer Faruk Kavurmacı’nın tahliyesinde sustukları gibi şimdi de en olmadık yerde konuşmayı marifet sayıyorlar. Evet belki Kadir Topbaş’ın bu istifası, istifa etmesi gereken bazı belediye başkanlarına örnek olmalı ama Topbaş’ın istifasından sonra da kendisi konuşulmayacak diye bir kaide yok. Pek tabi ki konuşulacak, tartışılacak. İşin doğası bu. Hele de o kadar şeyden sonra bu kadar geç bir istifa söz konusuysa…
Barzani’nin referandum ısrarına karşılık neler yapacağız?
Kuzey Irak’ta Barzani referandum ısrarını sürdürüyor. Türkiye de son derece refleksif tepkiler vererek iyi bir diplomasi yürütüyor. Artık bu tarz konularda savunma taktiğini bırakıp hücum etmek en doğru yol olsa gerek. Ve tabi ifade ettiklerimizin de sadece lafta kalmaması icraata dökülmesi şart.
MGK’da bu mesele masaya yatırıldı ve gereken tedbirlerin alınacağı söylendi. Bu noktada uluslararası anlaşmalardan doğan bazı haklarımız var. Kuzey Irak’ın dünyaya açılan kapısı Türkiye. Bu referandum ısrarında da Türkiye ile ters düştüğü için Barzani’nin dünyaya açılan kapısı kapanmış olacak. Bizim tedbirlerimiz arasında Habur sınır kapısını kapatmak var mı bilemiyorum ama bazı Kürtler böyle olursa Irak’la tüm sınırımızın kapanacağını iddia ediyorlar. Halbuki durum öyle değil. Çünkü Ovaköy üzerinden bu sınırın kapanmamasını sağlayabiliriz. Bununla birlikte Ankara Anlaşması’na göre karşı tarafın sınır konusunda değişiklik yapması halinde bizim müdahale hakkımız doğuyor. Ve en önemlisi Kuzey Irak’ta bir devlet kurulması halinde Türkiye’nin Musul ve Kerkük’ü denetim altına alma hakkı var. Böyle bir durumda masaya gelebilir.
Şunu da ifade etmeliyiz ki biz referandumun iptalini istiyoruz, ABD ise ertelenmesini. O nedenle ABD de bu referanduma karşı demek doğru değil. Sadece şuan zamanı değil diyorlar, uzun vadede destekliyorlar.
Ders kitaplarındaki skandallara MEB’in çözümü ne?
Bu sene eğitim-öğretim yılı ders kitaplarındaki skandallarla başladı. Firari FETÖ’cünün makalesinin din kitabında yer alması, padişahları düşmanla eşdeğer göstermek, ayıplı bir karikatür, Türkiye’nin mozağini yansıtmayan paylaşımlar, daha neler neler…
Ve nedense güzide basınımız bu konunun üzerine düşmemek için özel bir çaba harcıyor sanki! Geçenlerde yapılan açıklamada bu ders kitaplarını 6 kişinin incelediğinden bahsediliyordu. Koskoca 6 kişinin bu skandallardan birini dahi görememesi ayrı bir facia. Ve tüm bunlarla birlikte açıkçası büyük ihmali bulunan bu 6 kişinin akıbeti ne olacak? 2017 Türkiye’sinde bu skandalları her sene konuşmaya devam mı edeceğiz Allah aşkına?
Mesele ne TEOG, ne YGS… Ciddi bir eğitim reformuna ve müfredat değişikliğine ihtiyacımız var. Hem de acilen.