Geçtiğimiz hafta içerisinde İsrail Savunma Bakanı, Benny Gantz, Sayın Hulusi Akar'ın davetlisi olarak Ankara'ya geldi, Akar ve Erdoğan ile temaslarda bulundu.
Geçtiğimiz hafta içerisinde İsrail Savunma Bakanı, Benny Gantz, Sayın Hulusi Akar’ın davetlisi olarak Ankara’ya geldi, Akar ve Erdoğan ile temaslarda bulundu. Ziyaret uzun gergin yıllardan sonra gelen savunma sektörü çerçevesindeki en üst düzey ziyaret olması, Türkiye-İsrail normalleşmesini bir adım öteye taşıması bakımından önemli. Sonuçta savunma iş birliği Türkiye-İsrail ilişkilerinin balayı dönemi olarak kabul edilen 1990’ların kilit iş birliği alanıydı. Ayrıca savunma iş birliğini istihbarat iş birliği ve terörle mücadeleyi kapsayacak şekilde geniş olarak alırsak Türkiye-İsrail normalleşme sürecini hızlandıracak şekilde iki başkent arasında güven inşası ile ilgili bir sürecin işlediğini de reddedemeyiz. Nitekim Gantz da Ankara’daki temasları çerçevesinde Türkiye’deki İsrail vatandaşlarına yönelik olası saldırıların engellenmesi hususundaki hassasiyetleri nedeniyle Türk yetkililere teşekkür etti. Bunun dışında, Trump-Netanyahu dönemininin getirdiği bir miras var. Bugünkü İsrail hükümeti, Netanyahu’nun adını duyunca yüzünü buruşturuyor olabilir ama 2017 sonrası ABD’nin desteği ile İsrail, bölgenin ABD’ye yakın ülkeleri için bir tür “lider kaz” rolü oynamıştı. Yani İbrahim Anlaşmaları, Küre İttifakı, East-Med İttifakı gibi çeşitli platformlarda görünürlük kazanacak şekilde İsrail’e, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’da belirli aktörlerin alanını kısıtlayacak biçimde kümelenen oyuncular için savunma sanayi iş birliği havucunu elinde tutup sallama görevi verilmişti.
Konjonktür değişti
Bugün, elbette konjonktürde değişim söz konusu: Öncelikle Küre İttifakının yerinde yeller esiyor, East-Med boru-hattının fişi de şimdilik çekilmiş duruyor. İbrahim Anlaşmaları’nın Trump-Netanyahu vizyonu içerisindeki halinin beklenen huzur ortamını sağlayamadığı görüldü. Doğu Kudüs hala Arap sokakları ve monarşileri için rahatsızlık kaynağı olabilir. OPEC+ ve ABD arasındaki kriz ve karşılıklı tehditlerin vardığı boyut (ciddiye alınır alınmaz cihat dillendirildi sonuçta), Körfez dünyası ve Batı/Batı yanlıları arasındaki ilişkinin çok ezberlendiği gibi olmayabileceğini gösteriyor. Ayrıca ve en önemlisi, İsrail’in temel beklentisi olan İran’ın hareket alanının kısıtlanması amacı tüm bu yakınlaşmalarla dahi başarılmış değil. ABD’nin İran karşısındaki tutumu hala belirsizlikler içeriyor. İran Nükleer Anlaşması ortada yok ama herkes biliyor ki İran Nükleer programını geriye anlaşma olmadan döndürmenin imkanları artık geçerli değil. Anlaşarak geçici süreyle Tahran’ın nükleer programını durdurmanın bedeli ise İran rejimi için sıcak para kaynaklarının önünü açmak. Kısaca İsrail için durum tüm kazançlarına rağmen biraz “kırk katır mı, kırk satır mı?” durumu.
İsrail’de “yeni düşünce” siyaseti
Bu nedenle günümüzde Tel Aviv, bir yandan 2012 sonrası Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da özel ilişki geliştirdiği aktörleri (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, Mısır, BAE, Fas vb) kendi ekseninde tutmak için cazip bir “yatırımcı-iş birliği” ülkesi- özellikle de savunma sanayi alanında yatırımcı/iş birliği ülkesi- olarak görünmek zorunda. Diğer yandan küresel ve bölgesel düzeyde ortaya çıkan yeni riskleri bertaraf edebilmek için Trump dönemi kendisine çizilmiş, karlı ama sınırlı iş birliği çemberini aşmayı, genişletmeyi, daha kapsayıcı hale getirmeyi düşünmek mecburiyetinde. Bu da Tel Aviv’i yaratıcı ve girişken olmaya itiyor. Lübnan ile gerçekleştirilen deniz yetki alanları sınırlandırması ile ilgili anlaşma da – uzun yıllar tartışıldıktan sonra neden şimdi diye sorulursa, cevap alınacağı üzere- bu tür bir yeni düşüncenin ürünü. İsrail’in bu yeni bakışında en önemli anahtar ülke Türkiye. Ankara ile ilişkilerin olumlu manada ısınmasının İsrail için önemini tam manasıyla anlamak için sadece Ortadoğu-Akdeniz-Kuzey Afrika üçgenine de bakmamak lazım. Tel Aviv, uzun süredir Azerbaycan üzerinden Kafkasya’da var olmaya yatırım yapıyor. Bu İsrail’in Çevre Doktrini için önemli olduğu kadar İran’ın potansiyelinin dengelenmesi açısından da önemli. Dolayısıyla Türkiye-Ermenistan/Gürcistan/Azerbaycan ilişkilerinin derecesi, Zangezur Koridoru’nun açılmasıyla ilgili gelişmeler, Türkiye’nin Orta Koridor siyaseti Tel Aviv’in radarında olmalı.
Gantz Ankara’da
Zaten bu sebeple Herzog’un Türkiye ziyareti sonrasında ikili normalleşme süreci içerisinde hızla görünürlük kazanan somut adımlara şahit oluyoruz. Turizm, karşılıklı ticaret, ekonomik iş birliği zaten pazarları belirli seviyede olan, coğrafi olarak yakın ülkeler arasında bir kazan-kazan ilişkisi ve büyük gerginliklere rağmen Türkiye-İsrail hattında bu sektörel iş birliği hiç durmadı. Fakat bunun ötesinde diplomatik ve savunma iş birliği ile ilgili ilişki hatlarının canlandırılması, sahip oldukları potansiyel de düşünüldüğünde (Washington’un istenmeyen bölge politikalarına karşı ortak lobi yapmaktan Kuzey Kıbrıs- İsrail ilişkilerinin, özellikle turizm gibi yumuşak hatlar üzerinden ümitvar boyuta gelmesine kadar) oldukça önemli. Rusya-Ukrayna Savaşının geleceğindeki belirsizlikler bölgesel aktörleri bölgede istikrar sağlayıcı olarak daha çok sorumluluk almaya, istikrarsızlıklara karşı hazırlıklı olmaya itiyor. Özellikle Rusya ile ilişkiler farklı nedenlerle hem İsrail hem de Türkiye için önemli. Keza Rusya-İran stratejik ilişkilerinin savaş içerisinde alacağı boyutu Tel Aviv de Ankara da izliyor. Bu tablo içerisinde Gantz’ın ziyaretini İsrail basınından okuduğumuzda, Ankara’daki temasların yeni bir başlangıç olarak kabul edildiği görülüyor. İsrailli yetkililer, Tel Aviv’in “dikkatli ve yavaş” hareket etmek istediğini de belirtmişler. İsrail ve savunma sektörü söz konusu olduğunda -basına yansıyanların aksine- Tel Aviv’in ikili ilişki kurduğu tüm aktörler karşısında benimsediği bir tavır aslında bu. Sepetindeki havuçların güvenlik ve savunma odaklı olduğunu bilen Tel Aviv, bunları etrafa saçmak konusunda -1990’lardaki gibi mecbur kalmadıkça- çok kıskanç davranır, çevresinde istediği kadar İbrahim Anlaşması imzalasın güvenebileceği rejimlerin güvenilirliği ve gücü konusunda emin olamayacağını da çok iyi bilir. Bu nedenle yakın gelecekte somut iş birliği ile ilgili “yeşil ışık” gibi görünebilecek bir sinyalin Ankara gibi savunma sanayinde hiç yabana atılmayacak bir aktöre verilmesi İsrail’in Ankara’ya ve bölgeye mesajı olduğunu gösteriyor. Tabi iki aktör arasında anlaşılamayan konular baki. Türkiye Filistin meselesindeki bakış açısını koruyor. İlginçtir Gantz, Ankara’nın Filistin üzerinde etkili olduğunu ve bunun bu toprakları istikrara kavuşturmak konusunda olumlu bir şey olduğunu söylemekten çekinmemiş.
İsrail seçimleri kapıda
Bu son husus ve Ankara ziyaretinin tam İsrail’de gerçekleşecek seçimler öncesinde gerçekleşmesi elbette Gantz’ın tercihleri ve seçim sonrası İsrail’in siyasi tablosu için bize bir şey söylüyor. Şu unutulmamalı, İsrail seçimleri her zaman oldukça karmaşık dinamiklerin geçerli olduğu seçimlerden olmuştur. Zaten bu karmaşık dinamikler nedeniyle son 6 yıldır, 5 seçim atlatan İsrail temel seçim belirleyiciliğini Netanyahu yanlısı ya da karşıtı olma haline indirgemiş durumda. Maalesef bu karşıtlık ve yanlılık halinin 120 sandalyeli Knesset’te 61 sihirli rakamını garantileyeceğinden kimse emin olamıyor. Bu sebeple de iki faktör çok önem kazanmış durumda. İlki İsrailli Arapların sandığa gidip gitmeyeceği hususu. Yaklaşık yüzde 14 küsur bir oy oranından bahsediyoruz. Neredeyse 60 sandalyeye karşı 60 sandalye gibi geçeceği düşünülen bir seçim için çok önemli, sonuç belirleyici bir rakam. Eğer İsrailli Araplar sandığa yeterli kadar gitmez ise, Yahudi seçmenin hangi kesiminin (sağ, radikal sağ, sol vb) sandığa gittiği önem kazanacak. Bu çerçevede Doğu Kudüs siyaseti, radikalleşme eğilimi ve iktisadi zorluklar arasında sıkışmış, küskün görünen Arap seçmeni Netanyahu karşıtlarının konsolide etmesi önemli. Öncelikle Gantz, seçimlerden sonra nasıl bir İsrail hükümeti kurulursa kurulsun Türkiye-İsrail ilişkilerinin değişmeyeceğini belirtmiş. Yukarıda çizdiğimiz tablonun ideolojik/kimliksel bir siyaseti işaret etmediği, bugünün stratejileri ve reel-politikasıyla ilgili olduğunu anlayan herkes de Gantz’ın durduğu yere gelir. Ancak tabi, Netanyahu’nun bugünkü İsrail hükümetinin politikasını Hizbullah ve Hamas’a satılmış olmakla suçlayarak eleştirdiği düşünülürse, Netanyahu karşıtlarının “bir şey satmadıklarını” göstererek Netanyahu’dan farklı bir iç-dış politika çerçevesi çizmeleri gerekiyor. Gantz’ın Ankara ziyaretinin bu açıdan da dışarıya ve içeriye yönelik bir mesaj taşıdığını düşünenlerdenim.