Ölümlüyüz. 29 Ekim sabahı aldığım haberle tekrar kendi faniliğimi, hepimizin faniliğini hatırladım…

Küresel riskler, kriz beklentileri, Türkiye’deki popülist politikalar derken geçici olgulara o kadar gömülmüşüz ki, insan varoluşunun en temel hakikatini unutmuşuz: Ölümlüyüz. 29 Ekim sabahı aldığım haberle tekrar kendi faniliğimi, hepimizin faniliğini hatırladım… Hocam ve büyüğüm Prof. Dr. Erol Manisalı Hakk’a yürümüştü. Bugün size Hocam’ı anlatacağım…

***

Onu ilk defa televizyonda gömüştüm. 1990’ların başında Avrupa Birliği, Gümrük Birliği, Türk dış ticaret politikası ve Türkiye’nin kalkınma sürecine dair birçok açık oturumun aranan isimlerindendi. 1992 – 96 arası Marmara İngilizce İktisat’ta öğrenciyken onu çok daha dikkatli dinliyordum. Bütün konuşmacılar içerisinde bana görüşleri en yakın gelen o idi.

1998’de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde İktisadi Gelişme ve Uluslararası İktisat Kürsüsünde asistanlık sınavına girdiğimde karşımda onu ve diğer hocam Doğan Kargül’ü gördüm. Hayatımda girdiğim sınavlar içerisinde belki de en zoru o asistanlık sınavı olmuştu. Yıllarca televizyonda izlediğim, görüşlerini takip ettiğim Erol Manisalı artık benim Hocam olmuştu.

1999 yılı Ocak ayında göreve başladım ve o yılın Ekim ayında Erol Hoca beni kendisiyle beraber derslere sokmaya başladı. Beraber 2006 yılına kadar İktisada Giriş dersini anlattık. 2001 yılında başladığım Doktora çalışmalarımda Danışmanım Erol Hoca oldu. 2004 yılında onun başkanlığındaki jüride Doktora Tezimi verdim. 2007 yılı Aralık ayında emekli olana kadar beraber çalıştık.

Doğan Kargül ve Türkel Minibaş Hocalarımdan sonra 2009 yılında İktisadi Gelişme ve Uluslararası İktisat Anabilim Dalı Başkanı oldum. Hâlâ o görevi sürdürüyorum. Bu görevin benim için en büyük önemi Erol Hoca’nın bize emanetini korumaktır. Neydi Erol Hoca’nın emaneti? Aslında onun bize emanetini anlatırken sizlere Hocamı da anlatmış olacağım.

İDARECİ OLARAK EROL MANİSALI

Erol Hoca dışarıdan bakıldığında mesafeli bir görüntü verirdi. Bu, onu yakından tanımayanlar için, çekinilecek birisi imajı verirdi. Ama bizler, onun asistanları ve yakın çalışma arkadaşları, Hoca’nın sıcacık bir kalbi ve hepimize bir baba şefkati olduğunu yaşayarak öğrendik. İşte bize bıraktığı ilk emanet İktisadi Gelişme Kürsüsünde bir iş ortamından çok aile ortamı olmasıdır. O, aktif çalışırken de, emekli olduğunda da bizim babamızdı, biz de onun çocuklarıydık. Hiçbirimizi siyasi görüşünden, etnik kökeni veya dini inancından dolayı ayırt etmezdi, iş disiplinini zorla ve baskıyla değil, sevgi ve içtenlikle sağlardı. Bugün bizler, onun öğrencileri ve asistanları, İktisadi Gelişme Kürsüsünde aynı aile ortamını, (artık babamız yok ama) abi-kardeş ilişkisini devam ettirmeye çalışıyoruz.

HOCAM OLARAK EROL MANİSALI

Buradaki yazılarımdan da takip ettiğiniz kadarıyla benim esas uzmanlık alanım açık ekonomi makro iktisadı, küreselleşme ve entegrasyon teorisidir. Hocam ile 2001’den 2004’e doktora tezimde beraber çalıştık. Doktora tez konum İş Çevrimleri ve Endüstriyel Çevrimlerdi. Doğal olarak yüksek teknik kullanımını gerektiren bir tezdi. Ancak iş çevrimleri analizinin önemli bir vasfı da bütün iktisat biliminin temel tartışma konularını içermesidir. Ben, evet, tekniğe hakimdim ama teknik her şey demek değildi. Erol Hoca’da gördüğüm özellik ki, bir de Erdoğan Alkin ve Taner Berksoy Hocalarımda gördüm, onlarca denklem ve sayfalarca ekonometriyle açıklayabileceğiniz olguları Hoca birkaç veriye bakarak net olarak görebiliyordu. Aynı zamanda iktisat teorisinin ayrıntıları içinde boğulma riskiniz de çok yüksekti. Hocam hem teorik bilgisiyle hem de engin deneyimiyle bana çok güzel rehberlik etti ve ben de iki senede doktora tezimi bitirdim. Ona danışmanlık süresince bana verdiği destekten dolayı müteşekkirim. Onun emanetini nasıl koruyabiliriz? Derslerde ve yürüttüğümüz tezlerde çok yönlü bir bakışla öğrencilere doğru bir rehberlik yaparak. Eğitmen olarak hepimizin bu görevi idrak etmesi gerekir.

YAZAR OLARAK EROL MANİSALI

Erol Hoca kırkı aşan kitap, yüzlerce makale ve yazı kaleme almıştır. 25 yıldır Cumhuriyet Gazetesi’nde yazmakta idi. Üslûbu kısa ve net cümlelere dayanırdı. Zaman içinde yazı tekniği daha da imbikten geçerek en zor meseleleri en kısa ve en basit şekilde anlatacak düzeye erişmişti. İşte benim Hocamın emânetinde pek yakalayamadığım özelliği budur. Dikkat ederseniz uzun cümleler kurarak uzun makaleler yazıyorum. Benim de Hocam gibi dilimi daha basitleştirip yazılarımı kısaltmam gerekir.

AYDIN OLARAK EROL MANİSALI – SON JÖN TÜRK

Hocam Erol Manisalı’yı tarif etmek için başlıktaki ifade en uygunudur kanaatimce: Son Jön Türk. Erol Hoca bir aydın olarak sahip olduğu bilgi ve birikimin ışığıyla ölene kadar milletini aydınlatmaya çalıştı. Siyasi duruşu netti: Atatürk çizgisinde bir Türk milliyetçisi, emekçi ve ezilenlerden yana bir sosyal devlet savunucusu, kapsayıcı ve eşitlikçi demokrasiden yana bir bakış, Batılılaşmadan çağdaşlaşma ve tam bağımsızlık hedefi… Aslında Erol Hoca Atatürk’ün istediği bir Cumhuriyet aydınının son örneklerindendi. Kıbrıs’ta Denktaş’ın yanında saf dururken, doğal, tarihi ve kültürel çevrenin yılmaz savunucusu, kendi geleneksel değerlerini koruyarak şehirli ve uygar bir toplum olma taraftarı, milli devlet, sosyal devlet ve hem küresel hem de sınıfsal eşitliğin gereğine inanan bir Cumhuriyet Aydını. Onu son zamanlarda en fazla üzen şey Türk toplumunda yaygın hale gelen ve şehirli olamamaktan kaynaklanan kuralsızlığın ve çıkarcılığın yaygınlaşmasıydı. Bu bağlamda o, Namık Kemal’in, Ziya Gökalp’in, arkadaşları Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Attila İlhan’ın yaşayan bir örneğiydi. Bir gün evinde kitap tashihinde yardımcı olurken ona “Hocam, siz son Jön Türk’sünüz!” demiştim. Evet, o son Jön Türktü. Onun emanetini nasıl koruyacağız? Jön Türk ve Kuvva-yı Milliye geleneğini yaşatarak koruyacağız. Yetiştirdiğimiz gençlere z- kuşağı olduklarını değil Atatürk’ün ifadesiyle “Türk Gençliği” olduklarını öğreterek koruyacağız. Bağımsızlıktan, özgürlükten, doğa sevgisinden yana olarak koruyacağız.

Hocam Erol Manisalı tek yönlü bir kişilik değildi. Serbest vezinle şiirler yazardı. Kara kalem resim yapardı. Emekliliğinde bir baston tutkusu gelişmişti. Kendi bastonunu nadide ahşap ve taşlar kullanarak kendisi imal ediyordu. Bunun için bir odasını atölye olarak kullanıyordu. Baston sevdası ona hâkim dedesinden mirastı.

10 Kasım 1940’ta doğmuştu. 29 Ekim 2022’de, Cumhuriyet Bayramında, Son Jön Türk bizlere veda etti. Hocam’la en son hastaneye kaldırılmadan önce konuştum. Benim sesimi duyduğuna çok sevinmişti, bense onun sesini son defa duyduğumu bilememiştim. Şimdi, inancım odur ki, bütün dostlarıyla Cennet’te bir araya gelmiştir. Hocama Allah’tan rahmet dilerim. Mekânı Cennet, ruhu şâd olsun.