Gelelim başlığa Işık Doğu'dan mı gelir, Batı'dan mı?
Düşünelim…
Medeniyet neresi, ya da ne anlama geliyor… Neye göre medeni, hangi kriterlere göre medeniyete yakın sayılıyoruz?
Avrupalı olmak mı, Mezopotamya’ya bakmak mı kriterimiz…
- Öyle uzun uzadıya çıkarımlar yapmaya gerek var mı?
- Pazar pazar sıkıcı olabilir
Öyleyse, konuya bilimsel çıkarımlar, sosyolojik araştırmalar ve kültürel birikimler bazlı bakmak, başka bir yazının içeriğini oluşturadursun.
Ki, popülizm sarmalında gezen ‘yazarlar’ımızın “Biz meseleye ‘Magazinel’ bakalım ki; yazımız okunsun” sözlerine de mesajımız olsun…
Gelelim başlığa Işık Doğu’dan mı gelir, Batı’dan mı?
“Bir Toplumun Medeniyet Seviyesini Gösteren Detaylar” başlığında, bir internet sitesinde verilmiş kriterler… İçlerinden bazıları, tam da seçim öncesi İstanbul adaylarına mesaj gibi:
-Bir sanat eserini mahvetmemeyi becerebilmek.
-Yağmur yağdığında, su seviyesinin mazgallarla aynı düzeyde kalması.
-Yeri geldiğinde bir yöneticinin, profesörün, eğitimcinin bile bilmediği bir konuda bilgim yok diyebilmesi. Her şeyi biliyormuş gibi davranmaması.
-Seçim aracı denen bir şey olmaması. Seçmene, satıcı gibi gramofonla araçtan bağırarak ulaşılmaması.
-Toplu taşıma araçlarını kullanma oranının fazla olması ancak bu araçların yine de çok fazla kalabalık olmaması.
-Kaldırımların yükseklik seviyesi.
-Yöneticilerin halktan kopmadan yaşayabilmesi, metroya binip, marketten alışverişini kendisi yapabilmesi. Aynı zamanda mütevazi şekilde yaşayabilmesi.
ŞİİRE DÜNYAYI SIĞDIRANLAR…
Haziran’da Ölmek Zor… Belki Haziran’a şiir yazdılar, belki aşk acısını belki dünya derdini yazdılar. Ve bir haziranda aramızdan geçip gittiler… Edebiyatımızın en güzel örneklerini, hikayelerini romanlarını şiirlerini bıraktılar… Orhan Kemal, Ahmed Arif, Nazım Hikmet, Ahmet Haşim, Cahit Zarifoğlu, Cemil Meriç, Peyami Safa, Hasan İzzettin Dinamo ve Ahmet Muhip Dıranas.
Nazım’ın dediği gibi…
“Bizim avludan mı kalkacak cenazem?
Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan?
Asansöre sığmaz tabut, merdivenler daracık…”
Rahmet Olsun…
EDEBİYATA AŞIK FATİH HOCA
Geçen günlerde, bir Edebiyat öğretmeni olan Fatih Tuna’nın şiirlerini dinledim. Malumunuz, yeni medyanın güzel tarafı böyle keşiflerin elden ele yayılması...Fatih hocanın şiirlerinden birini okurunuza sunmak isterim, umarım en kısa zamanda bir kitap olarak geleceğe miras olur…
Sevinya
Oysa ben, kimleri sevmedim ki
Sevinya… Hepsi biraz senden az, kimisi biraz senden fazla.
rakı içmeyen kadın sevdim mesela, fazla kıpır kıpır olanı da
Orhan Veli'nin vesikalı yari uğramadı belki sokağımıza
ama ince ince dolaşan elifler tanıdım,
türkü seven kadınları diğerlerinden fazla sevdim,
şiir seven kadınları en fazla…
herkes farklı sever herkesi, ben olağan sevdim olanı
başka türlüsünü beceremedim ömrümce
aldandığım çok oldu, aklım başıma nadir geldi
geldiğinde hep kaçtım, kaçtığım yer, Sevinya
sana çıkıyordu…
sen başka oyunlarda rol kesiyordun bir hikaye yazmıştın;
sahnelenen bir oyuna benzetiyordun hayatı..
hatırlamıyorum şimdi, lise hatıraları berbat
aklımda kalan küçük şeyler, sen dram okuyordun
sözcüklerin bana, melodram olarak ulaşıyordu
zaten sen ne söylesen, hüzünlü bir kuş konuyordu omuzlarıma
çok ağır kuşlarını besledim uzun yıllar omuzlarımda
Teşekküre hacet yok, benim eşekliğim
toplayıp tüm kuşlarını gittiğin vakit daha da ağırlaştı omuzlarım,
fazla alışmışım, trajediymiş meğer
romantik komedi diye kendime yutturduklarım
çok aldandım, geç ayıldım
sonradan öğrenmek Turgut abimle bana, uçmak kuşlara münhasırmış
bunu da sonradan öğrendim… Yaz uykularımı bölen ağustos böceği
sanki yani başımda, bir şeyler söyle diyor, Susma !
Sevinya, ben sana, aşık olduğumda çok aşık olmuştum
ya da âşıktım çok sana… Kağıt helva yiyelim gel, Sevinya
ya bir filme girelim başlamadan, ya bütün mazi çıkıp gitsin içimden...