Bizim, duygularımız var, düşüncelerimiz var, içgüdülerimiz var, hareketlerimiz var.
Dünya gitgide tuhaflaşan yaşamını sürerken, iki temel seçenek var bizim önümüzde.
Uykuda yaşamak ya da uyanık yaşamak.
Birincisi şımarıkgiller gibi, tüm zahmetlerden uzak, yakın ya da uzak bir köşede, sandıkları ve kendilerini şahane bir şey sandırmaları ile yetinerek uykuda yaşayarak ömür tüketmeleridir.
Ve bu kafa, ülkesine, ülkesinde yaşananlara, eleme, kedere, şehitlere, çocuk, kadın taciz ve tecavüzlerine, aldırmadan yaşamaktır.
Yani "umurumda bile değil" kafasında yaşamaktır.
Bu uykuda insanlar, aslında kendi yoksunluklarını bilmemenin şuursuzluğu ve hoşnutsuzluklarında yaşarlar.
Ve aslında bu hayattan uykuda geçip giderler.
En doğru tanım, hayattan geçip gidivermek.
Uykuda şımarıklar, aküsü bozuk şımarıklar.
Bizim, duygularımız var, düşüncelerimiz var, içgüdülerimiz var, hareketlerimiz var.
Her biri kalbimiz denen kocaman bir ana aküden besleniyor.
Aslında kendi enerjisini üreten büyük bir merkez var içimizde.
İnsanoğlu ve insankızındaki denge, bu büyük akü ve buna bağlı, 4 küçük akülü merkezin birbirinden bağımsız çalışabilmesinde.
İşte biz bu akülerin enerji üretmesiyle yaşayıp dururuz.
İşte dengenin sırrı bu merkezlerin sağlıklı çalışmasında.
Yani akülerimizin iyi çalışmasında, enerji kaçağı yapmamalarında.
Eğer akülerde enerji kaçağı varsa, işte bu insanlara hep uyku halinde yaşamayı nasip ederler.
Uyur dururlar.
Kim bilir belki de aslında haklılar, çünkü, uyanış sancılıdır.
Bu uyanışın sancıları başladı mı dünyadaki konumunu bilirsin, kendini tanırsın.
Merhametin devamlı ayakta olur, gözünün pınarı hep ıslak, gözyaşının tuzunu, tadını bilirsin, başkalarının derdini bilerek, hissederek yaşayıp gidersin.
Ülkenin kaderine, elemine ortak olmak gibi şahane duygulara sahip olursun.
Uykun bölünmüştür ya.
Vücudunda ki akülerinde enerji kaçağı yoktur ya, güzel güzel çalışıyordur ya.
Duygu merkezin, düşünce merkezin şahane çalışıyordur ya.
Bu duygular çok gereklidir ya.
İşte sen şimdi insan olmuşsundur ve hayatı zahmetli yaşamanın huzurunu kalbinde hissetmişsindir.
Bak! Zahmetli yaşamla tanışmak önemlidir.
Uyandın artık...
Hoş geldin..
Ve günaydın sana.
Fundanın aklındakiler…
... Ecrin bebek, üvey amca, yalancı babaanne, Zümrüt apartmanı, Abdullah Şevki, Elif Şafak, Ayşe Kulin, Berna Laçin, mini etekli avukat, hakim, dayakçı Şahin Şeker, haksızca tokat yiyen Gaye Akıl, 15 yaşında evden kaçan, ilaçlanan ve kendi dişlerini kıran hamile genç kız..
Daha neler var, neler.
Ama! Ülkemde üç günde yaşananlar bunlar.
Yorgunum çok.
Uyumak istiyorum
Yukarıda yazdığım gibi, vücudumdaki bütün duygu ve düşünce akülerim şarj halinde, kaçak yok.
Allah'ım hiç durmadan çalışıyor.
Kaybedecek çok şeyi olan insanlar endişesindeyim.
Endişeden yoksun insanlara, o kadar acıyorum ki.
... Enes Batur.
Youtube’da ünlenmiş, şu anda ülkenin en çok takipçisine sahip biriymiş.
Gerçekten hiçbir videosunu izlememiştim.
Genelde 08/15 yaş arasında çocukların fenomeni imiş.
İkinci filmini çekiyor ve İstinyepark’ta galası var.
Anneler çoluk çocuklarını toplayıp gidiyorlar.
Bu genç adam, galaya on koruma ile geliyor. Küçük çocuklar fotoğraf çektirmek için, bekleşiyorlar.
Adamda bir ego, şişmiş infilak edecek, dönüp bakmıyor bile, veliler söyleniyor, çocuklar çok ağlıyorlar ve velilerden bir anne, "oğlun bir fotoğraf çektirmedi, ayıp etti " falan diyor.
Enes'in anası, ben Enes Batur'un annesiyim, sizi gömerim, o...u diyor.
Ve eli ile veliyi iteklemek istiyor, kadına dokunuyor, veli "temas yok" diye bağırıyor.
Bu olaydan haberim olunca, bu çocuğun açıp bir videosunu üç, beş dakika seyrettim.
Zor tahammül ettim.
Tuhaf tuhaf, peltek peltek, sırıtarak konuşma şekli ve aslında hiç de sempatik olmayan, komik olmayan hali.
Bence öyle.
Eh! Parayı bulunca, anneli oğullu şaşırmışlar.