Üstad Necip Fazıl alemlerin Efendisini anlattığı "Çöle İnen Nur" kitabında, kimin inanıp, kimin inanmayacağı ile ilgili çok dehşetli tespitlerde bulunur.
Üstad Necip Fazıl alemlerin Efendisini anlattığı “Çöle İnen Nur” kitabında, kimin inanıp, kimin inanmayacağı ile ilgili çok dehşetli tespitlerde bulunur.
Bir profesörle, bir köylüyü kıyaslar…
Birinde inat had safhadadır; diğerinde teslimiyet.
Sonuçta “inanmak” bir nasip işidir.
Onu anlarız.
Öyle olduğu için Hazreti Bilal mescidin içinde oynamış, Hazreti Ömer itiraza yeltenmiş, sebebini öğrenince Efendimiz Aleyhisselam “Oyna Ya Bilal” demiştir.
“Eğer hidayet/ inandırmak senin elinde olsaydı önce amcalarını/ en yakınlarını bu nimete kavuştururdun. Bu köle ve zenci Bilal’e sıra bile gelmezdi. Ama Allah’ın elinde ve bana bunu nasip etti. Nasıl oynamayayım?”
Xxx
“Hidayet Allah’tandır!”
“Zor” kullanarak sevdirmek veya inandırmak, ancak kalben düşmanlığa sebep olur.
Sen, inanmamı istediğin ve sana göre gerçek olanı temsil kabiliyetine sahip misin? Ve senin inancının sende tezahür eden cazibesi beni ne kadar etkiler?
Xxx
Sosyal medya çöplüğünde yalancı isimlerin ve rumuzların arkasına saklanmış şahsiyetsizlerin “inanç” üzerinden hakaret ve küfürleri bizi birbirimize karşı kinlendirmek için tezgahlanan bir oyundan ibaret.
Ama işe yarıyor.
Öfkeleniyoruz.
İnancını ve aidiyetini, karşısındakini aşağılayarak ve ağzından salya/ köpük sıçratarak sergileyenler ruhlarını şeytana satmış veya inandığı neyse onunla huzura ve kemale erememiş sapkınlar olsa gerek.
Halbuki teoride hangi inanç barışı, kardeşliği, huzuru ve mutluluğu vaat etmiyor?
Xxx
Diğer taraftan inancında emin isen, hangi propaganda seni ürkütebilir/ inancını yok edebilir?
Xxx
O zaman dönüp dolaşıyor, üslup meselesinde tıkanıyoruz. Bilmeyenlerin konuştuğu, fikri olmayanların coştuğu, döner bıçağıyla maça giden ruh halimiz gelip bizi yakalıyor ve inancımızı yaşamayı bir kenara bırakıp, inancımız adına terörize olma eğilimine giriyoruz.
Halbuki nezaketini ve nezahetini kaybetmiş insanları, köpeklere benzetebiliriz; ancak korkmadığımızı gördükleri zaman saldırganlıktan vazgeçerler ve köpekleri taş atarak kovalayabilir/ dağıtabilirsiniz ama eğitemezsiniz… O ayrı bir uzmanlık işi…
Sosyal medya adeta birbirine uzak köyler gibi/ bir nevi güvenli alanlar. Uzaktan uzağa sürekli havlayanlar/ uluyanlar/ huzur ve sükûn içinde yaşamak isteyenlerin başını ağrıtıyor.
Yani gürültü kirliliği…
Xxx
Halbuki, top seslerine kulak kabartmalıyız.
Ve aramızdaki kavgaları umursamayan küresel güçlerin postal seslerine…
xxx
Yani, bir başka açıdan bakarsak, hepimiz aynı depremin enkazı altında kalmışız.
Bu enkaz kısmen kaldırılamaz.
Akıllı olmak lazım.
Ya hep birlikte kurtulacağız, elele verip/ sabredip!
Ya da birlikte ölüp, inançlarımızın vaat ettiğine kavuşacağız!