Slovaj Zizek'in Kırılgan Temas ismindeki kitabı gerçeküstü bir sahneyle başlar: İkinci Dünya Savaşı sırasında 1942 yılında lüks bir trenin içindeki Hitler yolda diğer bir trenle karşılaşma esnasında yaralı askerlerle göz göze gelir ve irkiltici bu durum karşısında trenin perdelerini çeker...
Zizek bununla izah eder kırılgan teması. Her iki tarafa da farklı açılardan gerçekliği gösteren bir yaklaşma anıdır. Yaralı asker gözünde neredeyse ilahlaştırdığı Führer’ine değecek kadar yakındır, Hitler ise sebep olduğu yıkımın net fotoğraflarından biriyle karşı karşıyadır. Demokrasi, halkın görüşleriyle yola çıkmak bunun için önemlidir. Sandıklar o “temas” anlarıdır. Yönetilen ve yöneten bir araya gelir ve bu sayede toplum ortak aklını kullanabilir. İçinden geçtiğimiz demokrasi tecrübesini kıymetli kılan budur.
Diğer bir manzara da savaş günlerinin İngiltere’sinden. Bir filmde gördüğüm sahneyi tasvir etmek istiyorum: Alman bombardımanının ortasında Çörçil hayli müşkül durumdadır. Almanlarla teslim görüşmeleri dahil birçok maddesi vardır parlamentonun ve liderlik göstermesi gerekmektedir. Bu kurt politikacı içinde bulunduğu zor durumu aşmak için sıradan insanların kullandığı metroya biner. Temas sağlanmıştır. Oradakilere metroya daha önce hiç binmediğini söyler ve bazı konularda onlardan tavsiyeler almak istediğini söyler. Mucizevi temas gerçekleşmiştir. Sadece vatandaşlar için değil Çörçil için de istinai bir zaman dilimidir. Sonrasında parlamentoya gider ve gerçekten temsil etmekte olduğu insanların neler düşündüğünü anlatır ve bir parlamento galibiyetinin ardından liderliğini pekiştirir.
Yukarıdaki iki örnekten hangisinin mutlu sonla bittiğini söylememe gerek yok sanırım. Ancak yine da temasların kolay olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu nedenle elde ettiğimiz her temas anını değerlendirmemiz yerinde olur.
İki gün önce yazdığım tramvay yazıma devam etme pahasına bir yolculuğa çıkarmak istiyorum. Sanayi, Bilim ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank bir iftar davetine tramvayla gidiyor. Elinde telefonu ve kulağında kulaklıkla toplu ulaşımı tercih ediyor. Daha önce farklı toplu taşıma araçlarına bindiğini de gördüğüm için yadırgamadım ama bu sefer biraz daha farklı geldi. Aldığı tepkiler halkın böylesi bir mütevaziliği özlediğini de gösteriyordu. Elbette bu tek yöntemi değil ama önemli bir gösterge. Etrafında koruma ordusu olmadan temas edebileceği bir devlet yetkilisi görmek demokrasinin sokakta yürüyen hali olarak algılanıyor. Her temas beraberinde yönetim kültürümüze yeni bir güç katıyor. Sokaktaki insanlar olarak biz daha fazla umutlu oluyoruz zorluklar karşısında. Bu sadece bir halkla ilişkiler faaliyeti olarak değil birlikte oluşturacağımız ortak bir gerçeklik olarak da kaydediliyor tarihe. Zamanı geldiğinde zaten ineceğimiz ayrıcalıklardan kendi isteğimizle feragat etmek kırılmaz temaslar oluşturmamızı sağlayacaktır. Büyük hikayelerin hepsi küçük kelimelerle ve o kelimelerin de hepsi harflerle yazılmıştır. Yeni bir hikaye yazmanın arifesindeyiz ve tramvaydaki bakan ilk kelimelerden birinin tevazu olması gerektiğini çok net bir şekilde gösteriyor.