CHP ile HDP çözüm sürecinin yıkıldığı 2015'ten bu yana böyle hızlı bir yakınlaşma içinde.Biri çözüm sürecine şiddetle karşı çıkan bir parti, diğeri de çözüm sürecini sabote eden Kandil'in emrinde aynı çizgide yol alan bir parti.
Görevden alınan HDP’li üç belediye başkanının CHP’nin kanalı Halk TV’ye konuk olmalarını görünce Kasım 2009’da o dönem DTP Genel Başkanı olan Ahmet Türk’ün İzmir ziyaretini anımsadım.
O ziyaret sırasında Ahmet Türk ve DTP’lileri taşıyan konvoy, bir grubun saldırısına uğramış, olaylar sırasında 4’ü polis 11 kişi yaralanmıştı.
Özellikle elinde kocaman taşla “göbeği açık” genç bir kızın konvoya saldırı anı günlerce tartışılmıştı. “Göbeği açık” tanımı o kızın CHP profilini yansıtması üzerinden gündem olmuştu.
O genç kız, DTP’li ve DTP’lileri, “Türk ve Türkiye düşmanı” diye nitelendirmişti.
Yoğun protestolar arasında kente giren Ahmet Türk, partililerine hitaben yaptığı konuşmada saldırganları “faşist” diye nitelemiş, o dönemki CHP’li Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da “İzmir’e faşist diyenleri kınıyorum” diye tepki göstermişti.
Ahmet Türk, bu olaydan birkaç ay sonra Samsun’da yumruklu saldırıya uğramış, CHP kitlesinin önemli kesiminin hissiyatını yansıtan Yılmaz Özdil o saldırıyla ilgili “Yumruğunu “adaletin tokmağı” yerine koyup, Ahmet Türk’ün burnuna inen kişi, bu ülkede pek çok kişinin duygularına tercüman oldu...” diye yazmıştı.
Aynı Yılmaz Özdil, üç belediye başkanının görevden alınmasıyla ilgili “Kayyum” başlıklı yazısında aynı Ahmet Türk için, “Tee 1973 yılından beri altı defa milletvekili seçilerek TBMM’de bulunan, iki defa belediye başkanı seçilen yarım asırdır demokratik yollarla siyaset yapan” kişi ifadelerini kullandı.
CHP ile HDP çözüm sürecinin yıkıldığı 2015’ten bu yana böyle hızlı bir yakınlaşma içinde.
Biri çözüm sürecine şiddetle karşı çıkan bir parti, diğeri de çözüm sürecini sabote eden Kandil’in emrinde aynı çizgide yol alan bir parti.
İki partiyi buluşturan ana unsur, “çözüm için gerekirse baldıran zehri içerim” diyen Erdoğan karşıtlığı ve çözümsüzlük.
Bu yakınlaşma son dönemde en üst düzeye çıkmış durumda.
HDP’li ve CHP’li lider eşlerinin ortak doğum günü partileri, parti yöneticilerinin ve liderlerinin sık sık karşılıklı birbirlerini ziyaret etmeleri ve karşılıklı destek mesajları nerdeyse “İki parti yakında tek çatı altında birleşebilir" dedirtecek düzeyde.
Peki, ne oldu, ne değişti de “ezeli Kürt düşmanı” CHP ile “ebedi Türk düşmanı” HDP (her iki taraf bugüne kadar karşılıklı birbirlerini böyle suçluyordu) bu kadar yakınlaştı.
PKK henüz bitmedi.
Aksine ülke sınırları içinde epey geriletilmiş olmasına karşın dışarda PKK ile mücadele her zamankinden daha çetin şekilde sürüyor.
HDP de PKK’yla bağlarını koparmadı.
Aksine daha önce günü birlik politikalarda biraz da olsa kendi inisiyatiflerini kullanabilen HDP’liler bugün için tabiri caizse Kandil’den izin almadan tuvalete bile gidemiyor.
Peki, CHP ya da CHP’liler değişti mi?
Bana göre “Türk-Kürt” algıları ekseninde CHP’de de bir değişim yok. Sadece siyasi çıkara endeksli taktiksel bir değişim söz konusu.
O halde gerçekte olan şey nedir?
Olan şey şu ki, Erdoğan liderliğindeki AK Parti üzerinden Türkiye siyasetine yön veremeyen uluslararası güçler, AK Parti’ye karşı bir koalisyon örerek bu amaçlarına ulaşma gayretinde.
Ki bu çabalar yeni de değil zaten.
Ancak onlar da görüyor ki bu çabalar AK Parti’yi iktidardan etmeye yetmiyor.
O nedenle AK Parti’den de bazı parçaların koparılması gerekiyor ki bu amaçlarına ulaşsınlar.
Üç belediye başkanının görevden alınmaları sonrasında yapılan açıklamalara bakılırsa AK Parti’den kopan ya da kopmak üzere olan parçaların da yakında bu koalisyonun unsurlarıyla daha fazla haşır neşir olmaları muhtemel.